(Elimize posta kanalıyla ulaşan, TİKB(B) Merkezi Yayın Organı İHTİLALCİ KOMÜNİST’in
Mart-Nisan 2004 tarihli 41. sayısında yeralan bu yazıyı,
güncel öneminden dolayı kısaltarak yayınlıyoruz.)
(…)Son yıllarda en çok konuştuğumuz konulardan biri, ajitasyon-propaganda materyallerine yaklaşım olmuştur. Ancak bu konuda halen süren eksiklikler, konuyu yeniden ele almayı zorunlu hale getirmiştir.
A-P faaliyetlerinde dikkat edilmesi gereken noktalar
Geçen 1 Mayıs’ta devrimci hareketlerin birbirlerinin üzerine afiş yapıştırmaları karşısında ‘afişler savaşı’ başlığı altında bir yazı yayınlamıştık. Orada koyduğumuz bakışaçısı seçim faaliyetleri dahil, tüm ajitasyon-propaganda çalışmalarımız için de geçerlidir. Devrimci gördüğümüz yapıların afişlerinin ve diğer ajitasyon-propaganda (A-P) materyallerinin üzerinin kapatılmaması en başta gelen uyarımızdır. Ancak ilk zamanlarda, bu uyarılarımıza rağmen bazı yoldaşlarımızdan ‘duvarda boş yer yoktu, ben de devrimcilerin afişinin bir kısmını kapattım’ türü gerekçeler duyabiliyorduk.
(…)Biz kendi materyallerimizin üzerinin kapatılmamasını istiyorsak, başkalarına da aynı titizliği, hassasiyeti göstermek durumundayız. Aksi taktirde, politik olarak tutarlılığımız tartışma konusu olur, devrimci dürüstlüğümüz ve inandırıcılığımız kalmaz. ‘Afişlerimizi kapatmayın’ çağrımızın devrimcilerde yankı bulmasını istiyorsak, öncelikle kendimiz ‘afişlerinizi kapatmıyoruz’ sözümüzün arkasında durmak zorundayız. Zaten bizim tavrımızı tam kavramayan bu yoldaşlarımız, başlangıçta sözümüzü zayıflatan bu tavırlarını, kesin bir tutumla üzerlerine gitmemizin ardından, hızlı bir biçimde terk etmişlerdir.
Bazı yoldaşların kafasının karışmasına neden olan bir başka konu da reformist partilerin afişlerine yaklaşımdır. Özellikle bu seçimlerde, onları daha yoğun olarak teşhir etmeye dönük bir tutum içinde olmamız, bu karışıklığı derinleştirmiştir. Bazı yoldaşlar, reformist partileri, gerici, faşist partilerle bir ve aynı görme yanılgısına düşmüşlerdir. Böyle bakılınca, onların afişlerinin üzerini kapatmak da meşrulaşmıştır. (…)
Lenin’in çok net bir biçimde söylediği gibi; bir şeyin ‘bizim gözümüzde miadını doldurmuş olması’ yetmez, ‘kitlelerin gözünde de miadını doldurmuş olması gerekir.’ Ve Bolşevikler her zaman politika ve taktiklerinde bu hususa büyük önem vermişlerdir. Reformist partilerin bizim açımızdan yeri bellidir. Ancak kitlelerin gözünde onlar hala ‘sol’u temsil etmektedir, devrimci, demokrat, hatta sosyalist görünmektedirler. Hele ki DEHAP’ın durumu çok daha hassastır. Ona Kürt hareketinin öncüsü olma misyonu sadece kendisi tarafından değil, kimi devrimci yapılar tarafından bile yüklenebilmektedir. Daha da önemlisi, ezilen ulusa mensup olmaları, onlara karşı yürütülecek mücadelenin yeri ve biçiminde daha fazla dikkatli olmayı gerektirmektedir.
Onlarla olan mücadelemiz, asıl olarak siyasal ideolojiktir. Kadrolarımızla eğitim çalışmalarında, kitle ilişkilerimizle somut güncel politikaları tartışırken, yayın organlarımızda çıkan yazılarda görüşlerimizi çok açık olarak ortaya koyarız. Onlarla yüzyüze geldiğimiz ortamlarda çeşitli biçimlerde tartışmaya açarız. Keza, reformistlerin düzenlediği seçim toplantılarına katılarak, soracağımız aykırı sorularla onları sıkıştırır ve gerçek yüzlerinin teşhir olmasını sağlarız. Ancak ajitasyon-propagandalarını engellemek ve doğrudan karşımıza almak gibi bir davranış içinde olamayız. Reformist partilerin kitlesi, devrimci, demokrat bir kitledir ve esasında bizim de hedef kitlemiz, ilk elde örgütleyebileceğimiz kesimdir. Bu partilere dönük ‘sol’ çıkışlar, gereksiz sürtüşmeler, bizi bu kitleyle karşı karşıya getirebilir ki, bu da hiç istenmeyecek bir durumdur.
Politikada ‘düz’ yaklaşımlara yer yoktur. Hele ki kitlelerin bize tepki duymasına neden olacak konulara çok daha hassas bir politik kıvraklık ve sorumlulukla yaklaşılmalıdır. O zaman bu türden hatalar da yapılmayacaktır.
A-P materyallerimizi en iyi biçimde yapmalıyız
Yoldaşlarımıza bir başka uyarımız, A-P materyallerimizi en kolay, en bildik yerlere yapmaktan uzak durmalarıdır. Otobüs durağının hemen kenarında duran, her çıkan afişin yapıldığı, ayak altı olduğu için kolayca yürüyerek gidilebilen duvar ve üstgeçit ayakları, uzak durmamız gereken yerlerdir. Buralarda değil devrimci yapılar, sıradan kurs, şarkıcı vb ilanları bile bizim afişlerimizi kapatmaya adaydır çünkü.
Yoldan geçerken gördüğümüz bütün duvarlara çok dikkatli bir gözle bakmalıyız. Hangi duvarda afişlerimiz/yazılarımız çok daha iyi görünür, hangisinde üstü başka şeylerle kısa sürede kapatılmaz, hangisinde devlet gelip kapatmaz vb. soruları, gördüğümüz bütün duvarlar için sormalıyız. (…) Harcadığımız emeğe saygı duyuyorsak, işimizi memurca yapmaktan vazgeçmek zorundayız. Birazcık düşünmek, aslında çevremizde ne kadar zengin olanaklar olduğunu gösterecek, herkesin yaptığı aynı yerlere tekrar tekrar yapmaktan bizi kurtaracaktır. Rutin olarak yapılan yerlerin insanlarda bir alışkanlık yarattığı, farklı olan, uzun süre kalan yerlerin ise dikkat ve ilgi uyandırdığı, kendi pratiğimizden de bilinen bir şeydir. A-P materyallerimizin hem uzun süre kalmasını ve geniş kitlelerce görülmesini, hem de farklı kesimlerce kolayca kapatılmamasını istiyorsak, en başta bunlara dikkat etmek durumundayız.
Dikkat edeceğimiz bir başka nokta, keşfettiğimiz bir duvarı, zemini görünmeyecek kadar yoğun bir afiş bombardımanına tutmamaktır. Bir duvara 15 tane afiş yapmakla 80 tane afiş yapmak arasında kayda değer bir fark yoktur. O yoldan geçen kitleler, 15 afişi de 80 taneyi de aynı düzeyde görecektir. Kaldı ki bir noktaya abartılı bir yığınak yapmaktansa, birden fazla noktaya makul sayıda yapmak daha fazla sayıda insanın görmesini sağlayacaktır. Üstelik bu durum, devrimci yapıların, ‘duvarda yer bırakmamışsınız, o yüzden mecburen bir köşesini kapattık’ türünden anlamsız gerekçeleriyle karşılaşmamızı da önleyecektir.
A-P materyallerimiz, binbir emekle çıkmaktadır. Maddi olarak, işçi ve emekçilerden, yoldaşlarımızdan gelen bağış ve aidatlarla; teknik olarak, onları en güzel, en çarpıcı şekilde yapmaya çalışan yoldaşlarımızın göz nuru, el emeğiyle; onları kitlelere ulaştıran yoldaşlarımızın gözaltı-tutuklanma, hatta ölüm riskini de göze alarak ve saatleri bulan yoğun emekleriyle yapılmaktadır. (Özellikle illegal materyaller sözkonusu olduğunda, bu çok daha fazla geçerlidir.) Kısaca o materyallerde, asgari ücretle çalışan işçi ilişkimizden önder yoldaşlarımıza kadar herkesin çabası ve emeği vardır. Ve her aşaması meşakkatli bir çalışma ile gerçekleşmektedir. Böylesi bir çalışmanın ürünlerine karşı her birimizin çok daha sorumlu ve duyarlı yaklaşması gerektiği ortadadır. Ve bunca emeği heba etmemek, onu en iyi şekilde kitlelere ulaştırmak, işin son halkasını tamamlayan yoldaşların omuzlarına binmektedir. Bu sorumlulukla hareket edilmelidir.
Materyallere yapılan saldırı, örgüte saldırıdır.
Bazı yoldaşlarımız ve kimi devrimciler, A-P materyallerimize karşı olan bu duyarlılığımızın nedenini anlamıyorlar. Oysa sorun son derece açıktır. Örgüt imzasına, materyallerine yapılan bir saldırı, örgüte yapılmış demektir. Çünkü örgüt, bu materyaller ile kitlelere mesajlarını iletir, fikirlerini yayar ve gelişir. Bunları engellemek, örgütün gelişimini, kitlelere ulaşmasını engellemektir.
Legal ya da illegal olması farketmez, asılan bir afişte, yapıştırılan bir pulda, bir yazılamada simgeleşmiştir örgüt. Devletin yazılamalara afişlere bu kadar azgınca saldırmasının nedeni de budur. O materyalin şahsında örgüte saldırmaktadır. Materyallerin üstünü kapatarak görünmesini engellediğinde, örgütün üstünü kapatmakta, afişi yırttığında, pankartı sürüklediğinde örgütü zedelemektedir. Örgütün materyaline saldırı, bizzati örgüte saldırıdır, böyle görünmeli, böyle ele alınmalıdır. Devletin gözünde de böyledir. Bu nedenle komünist ve devrimci yapılar kendilerinin A-P faaliyetine karşı herhangi bir biçimde saldırıyı ‘polislik’le özdeşleştirmiş, canı-kanı pahasına korumuştur. Sadece polisler ve karşı-devrimciler, devrimcilerin A-P materyallerine saldırırlar çünkü.
A-P materyalleri, deyim yerindeyse ‘devrimcinin namusu’ olarak görülmelidir. Bu bizim için her zaman çok büyük bir önem taşımıştır. 12 Eylül öncesinde, afişlerin başında nöbet tutulduğu olmuştur. ’90’lı yıllarda okullarda faşistlerle aramızda çıkan çatışmaların önemli bir kısmının sebebi, ‘afişlerin yırtılması’dır.
Legal ya da illegal farketmez dedik; ancak açıktır ki, saldırının illegal materyale dönük olarak yapılması, daha vahim, daha anlaşılmazdır. İllegal bir faaliyetin yürütülmesi, legal bir faaliyete göre çok daha yoğun bir emek, çaba, risk taşımaktadır çünkü. Faaliyetin yürütülmesiyle elde edilecek kazanım daha derin, ödenecek bedel ise daha ağırdır. Bu yüzden illegal materyallerin, bütün devrimciler tarafından çok daha titiz bir dikkatle korunması gerekmektedir.
Devrimcilerin birbirlerinin afişlerine karşı bu kadar pervasızlıkla yaklaşmalarının yanında, faşistlerin afişlerine dönük herhangi bir şey yapılmaması da ayrı bir tartışma konusudur. Oysa asıl hedef, faşistlerin, karşı devrimcilerin materyalleri olmalıdır. Bir çok emekçi semtte faşist MHP’nin yazı ve amblemleri aylarca durmaktadır. Devrimciler, kendi içinde bu tartışmaları yaşayacağına, güçlerini birleştirerek gerici ve faşist hedeflere yönelmeli, kitleleri bu yönde seferber edebilmelidirler.
İmzamız, onurumuzdur
Bizim temel mücadele biçimimiz, ajitasyon-propaganda-örgütlenmedir. Ajitasyon-propaganda ve örgütlenmemizin önüne çıkan engelleri gerektiği yerde devrimci şiddete başvurarak ortadan kaldırırız. Silahlı mücadeleye her şeyden önce, A-P ve örgütlenme faaliyetimizin önündeki engeli kaldırmak için başvururuz. İşkenceci, hain, ihbarcı vb. karşı-devrimcilerin cezalandırılması bile, bir yanı karşı-devrime korku salmaksa, bir yanı örgütlenmemizin önünü açmak, kitlelerin güvenini pekiştirip örgütü büyütmektir.
Kitlelere ulaşma yollarımız, örgütü büyütme araçlarımızdır A-P materyalleri. Bu nedenle tarihimiz boyunca ölümüne savunmuşuzdur. Bu yüzden yaralanan, tutsak düşen yoldaşlarımız olmuştur. Keza şehit düşen bir çok devrimci vardır. Bugün genç kuşaklar içinde bunu kavramayan yoldaşlarımız olabilir. Ancak örgütümüz, bugünlere bu bakış açısıyla gelmiş, bu geleneğin üzerinden yükselmiştir.
İmzamız örgütümüzdür. İmzamız, komünistliğimizin simgesidir. İmzamız onurumuzdur.
Sağlam bir Bolşevik olmak, bu imzayı, bu onuru, bu değeri kararlılıkla savunmakla doğrudan bağlantılıdır. Onu savunmada gösterilen küçük bir titreklik, gevşeklik, bizim örgütle bağlarımızda bir titreklik ve gevşeklik olduğunu gösterir. Onu en güçlü bir biçimde korumada gösterilen kararsızlık, örgütle bağlarımızda bir kararsızlık, yaptığımız işe karşı inançsızlıktır.
Bütün bunlardan dolayıdır ki, imzamızı, A-P materyallerimizi, en zor koşullar altında bile savunma kararlılığı ile ancak gerçek bir Bolşevik olabilir, Bolşevik örgütümüzü büyütebiliriz.