EKİM DEVRİMİ ve LENİN

lenin bayrak

Ve onlar biliyorlar ki “O”

“Dün erkendi yarın geç,

Vakit tamam, bugün” dedi.

Ve onlar “anladık, bildik” dediler.

Yürüyor onlar Kışlık Saray’a

Putilovski Zavot’tan Bolşevik Kirov.

Ve ihtar ederim ki çapul yapmak isteyenlere

artık Kışlık Saray ve bütün Rusya

işçinin ve köylünündür”

 

“Vakit tamam, bugün!”

“Bugün” ayaklanma günü… “Bugün” eski rejimi yıkma, iktidarı ele geçirme günü… Yıllardır binbir emek, çaba ve bedelle ilmek ilmek örülmüş, ter ve kanla sulanmış, ateşle sınanmış yorgun bedenlerin, uykusuz gözlerin umuduyla nakış gibi işlenmiş bir çalışmanın zafer günü… Ve kavgada çok daha zorlu bir etabın ilk günü…

İktidarı elde tutmak için verilecek savaşım, onu ele geçirmek için verilecek savaşımdan çok daha büyük güçlükleri içinde taşıyor. Sovyet devrimi gerçekleştiğinde emperyalizm ve bütün dünya gericiliği, onun birkaç gün içinde yok olacağını düşünüyordu. Böyle düşünmek için önemli bir gerekçeleri de vardı. Yüzlerce yıllık yönetim tecrübesine sahip olan burjuvazinin karşısında, yönetmek konusunda hiçbir tecrübesi olmayan proletaryanın başarı şansı olmadığını düşünüyorlardı.

Derler ki, Ekim Devrimi’nin yüzüncü gününde Lenin, -yüz gün dolmadan yenilgiye uğrayan ilk proletarya iktidarı Paris Komünü’nü geçtikleri için- Kremlin Meydanı’ndaki karların üzerinde coşku ve sevinçten, mutluluk ve heyecandan yuvarlanarak “Başardık” diye haykırıyormuş.

Sosyalist devletin yaratılması ve Lenin… Bu ikisi öylesine kopmaz bağlarla birbirine bağlanmış ki, birisini diğeri olmadan düşünmek mümkün değil… Onun devrimin en zorlu anlarında bile coşkusundan, neşesinden bir şey kaybetmeden çalışması hakkında, bir İngiliz’in söyledikleri bunun göstergesidir.

“Bu, gücün gülüşüdür ve bu gücün kaynağı Lenin’in sadece muhteşem yeteneklerinde değil, komünizmdedir. Toplumsal sırların ve sorunların çözümünde öylesine bir anahtara sahip ki, komünizm öngörünüsünde öylesine büyük bir güven ve sarsılmazlık sağlıyor ki, başka hiçbir devlet adamı, kendinden ve projelerden bu kadar emin olamaz.”

Lenin, burjuvazinin iktidarına karşı savaşırken yönetmeyi öğrenmişti. Çünkü o, kitleleri çarlığa karşı mücadeleye sevk ederken, onları sadece proletarya partisinde, sadece kitle örgütlerinde örgütlenmelerini değil, iktidar organları yaratarak, yönetmeyi öğrenmişti. İktidarı fiilen ele geçirdikleri devrimin ilk günlerinde, sorunlar olanca ağırlığı ile üstüne yığıldığında da, onları çöze çöze ilerlemesini öğrendi. Attığı her adımdan bir ders çıkararak, kitlelere sağlam ve sarsılmaz bir güven duyarak ve partinin kolektif gücüne yaslanarak yürümesini biliyordu zaten. Proletaryanın iktidarını inşa ederken de elbette ki en büyük güç bunlardı.

Gencecik Sovyet devletinin sorunları olağanüstü büyüktü. Sovyet ülkesi, her açıdan korkunç bir kuşatma altındaydı. Emperyalist savaş bütün şiddeti ile sürüyordu. Tüm maddi olanaklar, insan gücü ve en değerli komünistler, sosyalizmi inşa etmek için değil, emperyalist işgalcileri ülkeden kovmak için seferber edilmişti. Halk inanılmaz bir açlık çekiyordu. Eskiden devrimin saflarında yer alan pek çok örgüt, karşı-devrimin saflarına geçmişti; ayaklanmalar örgütlüyor, halkı kışkırtıyor, sabotajlar düzenliyorlardı.

Sovyet Devrimi hakkında az-buçuk bir şeyler okumuş olan herkes, Putilov fabrikasının ismine rastlamıştır. Onlar devrimin öncüleri, ayaklanmanın kalbiydiler. Nerede bir sorun varsa, Putilovlu komünist işçiler yardıma koşardı. Onlar Lenin’in en çok güvendiği işçilerdi. Ve açlık, o kadar dayanılmaz bir hale gelmiş, Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler’in karşıdevrimci faaliyetleri o kadar artmıştı ki, Putilov fabrikası işçileri bile greve başlamıştı. Lenin bu işçilerin karşısına geçti ve ülkede yaşanan açlığı, buna neden olan karşı-devrimci faaliyetleri, gerçeğin bütün acımasızlığı ve çıplaklığı ile anlattı. Konuşmasının her kelimesinde sadece Petrograd işçilerini değil, devrimi yeniden kazanıyor ve “Ya Zafer Ya Ölüm” fikrini bütün hücrelerinde hissettirerek, işlerini başına dönmesini sağlıyordu.

Devrimin ilk günlerinin müthiş kargaşası içerisinde yönetim mekanizması da yavaş yavaş şekilleniyordu. Hükümet için gereken şemayı kafasında oluşturan Lenin, son rötuşları da hızla yaparak komiserlikler kuruyor, görevler veriyor, genelgeler yayınlıyordu. Kalinin, Sverdlov, Cerjinski ve Stalin gibi deneyimli ve sağlam komünistlerle birlikte işleri düzene sokuyordu.

Mesela, toprak sorunu ilk ele alınan konulardan biriydi. Ayrıntılı bir inceleme sonucunda Parti’nin toprak programı oluşturulmuş ve hemen hayata geçirilmeye başlanmıştı. En küçük sorunlarla ilgileniliyor, sorun ne olursa olsun, dile getirene bir cevap veriliyordu. Hatta kısa zaman içerisinde bir “ıvır-zıvır komisyonu” kurulmuştu. Sonradan Halk Komiserleri Küçük Kurulu adını alan bu komisyon, Lenin’in çok ciddiye alarak yakından denetlediği bir kurumdu. Çünkü Rusya’nın hemen her tarafındaki işçi ve emekçilerden gelen kişisel ya da genel bütün şikayetler, bu komisyonda ele alınıyordu.

Olağanüstü yoksulluklar ve yoksunluklar, Bolşevikler’in azmi ile yaratıcı bir biçimde gideriliyordu. İlk Mali İşler Komiserliği Bölümü, salt eski bir kanepe ve onun üzerine iliştirilmiş “Mali İşler Komiserliği” yazılı bir kağıttan ibaretti. Halk Komiserliği Kurulu Sekreteri’nin tek malzemesi bir daktiloydu. Üstelik bu daktiloyu kullanacak kimse olmadığı için kendisi iki parmakla tıkırdatıyordu. İlk Sovyet Devleti Kasası ise, basit bir elbise dolabıydı. Dolabın önü sandalyelerle çevrilmiş ve başına bir de nöbetçi konmuştu.

Lenin, çalışırken yaptığı işi çok ciddiye alıyor, en küçük bir ayrıntıyı bile gözden kaçırmadan temel noktalara parmak basmayı yani “boğayı boynuzlarından tutmayı” biliyordu. İnsanlara çok değer veriyordu. Öyle ki, Volga’da çalışan işçilerin alkol sorunuyla ilgilenirken; Spasski kulesindeki Kremlin saatinin onarılması ve Enternasyonal’in ezgilerini çalması işini başarabilecek uzmanlar ararken; çıkan bir soruna Sverdlov’luların (Sverdlov Üniversitesi öğrencileri) müdahale etmesini isterken; Klinzli kumaş fabrikasındaki işçilere “lütfen, bana hediye göndermeyiniz ve bu samimi ricamı işçilere de iletiniz” diye yazarken; ya da karşısına çıkmanın heyecanıyla hazırlandığı törensel konuşmayı unutan komsomol delegeleri heyetiyle sıcak, dostça, rahat bir konuşma başlatıp onların aç olduğunu öğrenince de Sverdlov’a “Birinci Tüm Rusya Gençlik Birliği Kongresi Divanı’nın on bir üyesine bir öğlen yemeği” diye not yazarken, hep aynı titizlikle yaklaşıyor, kitlelere ve yoldaşlarına duyduğu saygıyı en somut haliyle ifade ediyordu.

Zamanı kullanmada çok titizdi Lenin. Tüm toplantıları kendisi yönetiyor ve her konuşmacıya zamanı hatırlatıyordu. Gereksiz gevezelikler, uzun raporlar ona göre açıkça bir sabotajdı. Toplantılarda rapor sunanlar için 15 dakika, konuşmacılar için 5 dakika süre tanıyordu. Raporunu uzun hazırlamış birisini ertesi gün özel görüşmek üzere çağırır ve bir saat boyunca neden kısa rapor yazması gerektiğini usanmadan anlatırdı. Hiçbir toplantıya geç kaldığı görülmemişti. Geç kalmayı alışkanlık haline getiren kişilere karşı her zaman acımasız olurdu. Görevini almak da dahil, her tür cezanın uygulanmasını isterdi. Boş kaldığı her zaman önünde okumak üzere açık bir kitap olur, kaldığı yerden devam ederdi. Alkışlar bile ona göre zaman kaybıydı. Alkışların uzadığı durumlarda saatini göstererek bitirmelerini isterdi.

Sağlık sorununu çözmek için çok büyük bir çaba harcamış ve öncelikli görevlerinden biri olarak koymuştu önüne. Salgın hastalıklar, bitlenme gibi kitlelerin sağlığını tehdit eden şeylere karşı kitleleri eğitmek için komsomolları, komünist işçileri seferber ederek savaş açmış, “Evleri Islah Haftası” kampanyaları düzenlemişti. Özellikle ana-çocuk sağlığını çok önemsiyordu. Dünyada ilk defa zenginlerin villaları, saraylar, lüks evler, işçi ve emekçilerin tedavileri için kullanılıyordu. Yoldaşlarının sağlığı ile çok yakından ilgilenirdi. Kırım’daki zengin villaları, yazlıkları, başka ülkelerin devrimcilerine ve sendikacıların uluslararası kurulu tarafından gönderilen başka ülkelerin işçilerine de açık olan tedavi ve dinlenme merkezlerine dönüştürmüştü. Zor koşullarda yaşayan eski illegallerin yaşam koşullarının düzeltilmesi; kalp hastası yoldaşlarının hükümet binasındaki merdivenleri çıkmak zorunda kalmaması için asansör tamiri ile bizzat ilgilenmesi, onun için çok olağan tavırlardı. Sağlığına dikkat etmeyen bir başka yoldaşına “devletin malına zarar verdiği” için sitem etmesi ve bütün yoğun işlerin arasında bile bu tür şeyleri unutmayarak denetlemesi, yoldaşlarına verdiği değerin sonucuydu.

Ezilen ulusun sorunlarına karşı duyarlıydı ve halkların kardeşliğini inşa etmeye büyük bir önem veriyordu. Sibirya ile Kanak Cumhuriyeti arasında ciddi tartışmalara neden olan İrtiş Bölgesi sorununu, kendisi doğrudan müdahale ederek çözmüştü. İrtiş’in Kanak’lardan ayrılarak kendilerine bağlanmasını isteyen Sibiryalı temsilciye, bunun bütün şoven düşmanlıkları güçlendirecek bir istem olduğunu anlatarak, “bu soruna Sibirya’nın dağlarından bakmamak gerekir. Aynı şekilde Büyük İvan’ın çar kulesinden de” diyordu. İrtiş bölgesine Çarlık döneminde zorla yerleştirilmiş olan Ruslar’ın oradan gönderilerek sadece Kanaklara bırakılmasını isteyen Kanak Cumhuriyeti sözcüsüne ise, “tarihsel haksızlık”ların ne anlama geldiğini anlatıyor ve ekonomik-kültürel iç içe geçmişliğin sonuçlarını gösteriyordu.

Devrim nihai geleceğin bir sorunu değil, bugünün sorunudur. Zaten, teorik olarak “gelecek”, ilk kez Lenin’le bugünümüze yaklaşmıştır. O, proletaryanın bütün örgüt biçimlerini, emperyalist-kapitalist sistemin sömürdüğü bütün toplumsal tabakaları birleştiren ve onları ortak mücadeleye sevk eden organları oluşturup, burjuva toplumu içinde sınıfın organları özelliği kazanmasını sağlayarak kazanmıştır devrimi.

Lenin gibi devrimi güncel bir sorun olarak ele alıp, proletaryanın önüne koyduğumuz oranda, iktidar yaklaşacaktır…

 

(“Yönetmeyi nasıl öğrendik” kitabından yararlanılmıştır.)

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …