Maraş katliamının 34. yılında Maraş’ta anma yapmak isteyen Alevi örgütleri ve ilerici kurumların önüne polis ve asker barikatı kurularak engel olundu.
23 Aralık’ta İstanbul, Ankara, İzmir, Adana vb. illerden yola çıkanlar, Maraş girişinde, Narlı ve Pazarcık ilçelerinde durduruldu. Tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Maraş Valiliği anmanın yasaklandığını açıklayarak kente girişleri engelledi.
Sivas’ta, her 2 Temmuz’da, ülkenin dört bir yanından gelen kitleler, katliamın gerçekleştirildiği noktada, Madımak Oteli’nin önünde protesto gösterileri gerçekleştiriyorlar. Bu eylemler, ne kadar içeriği boşaltılmaya çalışılsa da, doğrudan katliamın hesabını soran bir nitelik taşıyor. 1993 yılında dinci gericilerin toplandığı noktada, bugün devrimci demokratların toplanıyor oluşu bile, bir gövde gösterisi ve meydan okumaya dönüşüyor. Üstelik, insanların yakılarak öldürüldüğü bir mekanın “kebapçı” yapılması gibi insanlık suçu kapsamındaki bir adımı, protesto eylemleriyle geri püskürtebilmişti. Bütün bu yaşananlar, devleti fazlasıyla rahatsız ediyor. Çünkü her protesto, katliamın devlet eliyle yapıldığı gerçeğini bir kere daha yüzlere çarpıyor, kitlelere hatırlatıyor.
Maraş’ta tam da bu nedenle, devlet protestoların kent içine girmesine engel oluyor. Çünkü Maraş’ta yaşanan da devletin bir katliamıdır ve zaman içinde üstünü örtmeye çalışmıştır.
Maraş’ta 24 Aralık 1978 tarihinde, dinci gericiler ve faşistler, bir provokasyon yaratarak, Alevilerin, devrimci-demokratların oturduğu mahalleye saldırdılar. Evlerin önceden işaretlendiği mahallede, 4 gün süren katliam boyunca, resmi rakamlara göre 111 kişi vahşice katledildi. Gerçekte ise bu rakamın 500 olduğu düşünülüyor. Binlercesi de katliamdan yaralı kurtuldu. Sonrasında gözaltına alınanlar, bıçaklarla insanları nasıl kestiklerini, hamile kadınların karınlarını nasıl deştiklerini, bebekleri nasıl sopaların ucuna takarak savurduklarını, kadınlara nasıl tecavüz ettiklerini, ne kadar korkunç bir vahşet uyguladıklarını anlattılar. Mahkeme ifadeleri ve sonradan ortaya çıkan MİT raporları, katliamın resmi ve sivil faşizm eliyle örgütlendiğini, saldırının hazırlıklarının önceden yapıldığını ayrıntılı olarak gözler önüne seriyor. En belirgin vurgu ise, asker ve polisin, katliamı sadece seyretmesidir.
‘70’li yılların mücadelesi içinde başlatılmak zorunda kalınan yargılamalar, 12 Eylül sonrasında eritildi. Maraş katliamıyla ilgili, 1991 yılına kadar süren davada, 804 sanık yargılandı, 29 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1 ile 24 yıl arası cezalara çarptırıldı. Ancak bu cezalar, ya sanıklar cezaevinden kaçırılarak, ya da uygulanmayarak etkisiz hale getirildi, 1991 yılında çıkarılan kanunla da düşürüldü.
Katliamı örgütleyen faşistler, doğrudan devlet korumasına alındı. Devletin “derin” işlerinde tetikçi olarak kullanıldılar. Kitlelere ve devrimcilere dönük pekçok saldırıda en önde yer aldılar. Öyle ki, katliamı başlatan kişi olan Ökkeş Kenger, lanetli ismini değiştirerek, Ökkeş Şendiller adıyla en büyük “ödül”e kondu, milletvekilliği bile yaptı.
Maraş katliamına karşı yıllar boyunca protesto eylemleri yapıldı. Maraş’ta, doğrudan katliam alanında yapılan ilk miting ise, 2010 yılında gerçekleşti. Binlerce kişi gitti Maraş’a. Ama değişen fazla bir şey yoktu. Miting sırasında elleri sopalı sivil faşistler, kitleye saldırmak istediler. Kurt işaretleri yaparak “Maraş geçmişini unutma” sloganları atarak provokasyon gerçekleştirmeye çalıştılar. Ökkeş Kenger’in mitingi faşist bir güruhla birlikte bürosunun balkonundan izlemesi ise, tam bir pervasızlık örneğiydi. Mitinge gelenler her koldan kuşatılmış, adeta yeniden katliam yapılacakmış gibi bir baskı altına alınmıştı. Bütün bu girişimlere karşın, miting gerçekleştirildi.
Ancak devlet, ikinci bir Sivas yaşanmasını istemiyor, kitlelerin öfkesinin ve hesap sorma isteğinin Maraş sokaklarında yankılanmasına tahammül edemiyor. Onun için 2011 yılında yapılmak istenen miting engellendi. Yollarda durdurulan arabalara gazlı-coplu devlet saldırısı gerçekleştirildi. Maraş’a giremeyen kitleler, devletin saldırısına direnerek kararlılıklarını gösterdiler.
Benzer bir tablo, bu yıl da yaşandı. Devlet, Maraş mitinginin yapılmasına izin vermeyeceğini, gazlı-coplu saldırısıyla bir kere daha göstermiş oldu. Narlı ve Pazarcık ilçelerinde barikatla önleri kesilen kitle, otobanı trafiğe kapatarak sloganlar attılar ve barikatın üzerine doğru yürüdüler. İnsanlar panzerlerin önüne yatarken, polis ve jandarma, kitleye gaz bombaları ve tazyikli suyla saldırdı. Gaz bombaları isabet eden birçok kişi yaralandı. Kitle sık sık “Maraş’ın hesabı sorulacak”, “Katil devlet hesap verecek”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Maraş’ı unutma, unutturma” sloganlarını attı. Sonrasında barikat önünde açıklama yapan kurum temsilcileri, uygulamanın faşizm olduğunu belirttiler ve Maraş’ın hesabının sorulacağını söylediler. Saatlerce süren bekleyişin ardından otobüslere binen kitle, illerine geri döndü.
Maraş katliamının yıldönümünde Ankara, İstanbul, İzmir’de de eylemler yapıldı.
Devletin saldırısını püskürtecek olan tek şey, daha kitlesel ve daha kararlı bir direnişi örgütlemektir. Devletin Maraş’tan içeri kitleyi sokmama tutumu mutlaka kırılmalıdır. Önümüzdeki yıl Maraş protestolarını Alevi örgütlerinin inisiyatifine terk etmeden, daha güçlü ve kitlesel biçimde Maraş’a giderek, bu abluka kırılmalıdır. Devlet eliyle gerçekleştirilen her katliamın hesabı, kitlelerin sahiplenişi ve direnişiyle sorulacaktır.