2013 Ocak ayının ilk günlerinde basının karşısına geçen Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, Bireysel Emeklilik Sigortası’nda (BES) yeni döneme geçtiklerini belirtti. Sağına, soluna patronları ve bürokratları alan Babacan, BES’te yaptıkları yeni düzenlemeye övgüler dizerek, herkesi BES’e katılmaya çağırdı. BES’e katılımı çoğaltmak için, yüzde 25 devlet katkısı yapacaklarını söyledi.
Yeni düzenlemede basında, her ne kadar devletin yüzde 25 katkısı öne çıkarılsa da, başka yenilikler de sözkonusu. Düzenlemeye göre, çalışan-çalışmayan 18 yaşını doldurmuş herkes sisteme girebilecek. Devlet yıllık sınırı 3 bin TL olmak üzere, her ay yüzde 25 destek sunacak. Sistemde 3 yıldan az kalanlar, devlet desteği alamayacak. 3-6 yıl arasında kalanlar ise, devlet desteğinin yüzde 15’ini alabilecek; 6-10 yıl arasında kalanlar, devlet desteğinin yüzde 35’ini alabilecekler. Ayrılanlar, kendi anaparasını nemasıyla kesintisiz alabilecekler. İşverenler çalışanının maaşının yüzde 15’ini BES’e yatırırsa, vergi matrahından düşebilecek. Yeni düzenlemenin herkesin yararına olacağını belirten Babacan, düzenlemeyle tasarrufu artırmayı hedeflediklerini söylemeyi de ihmal etmedi.
Çalışan çalışmayanın herkesin sisteme girebileceği, yüzde 25 devlet desteği vb. gibi övgülerle bahsettikleri ve herkesin yararına olduğu söyledikleri BES, gerçekten herkesin yararına mı? Yüzde 25 devlet desteği nereden çıkıyor? Kimin cebine gidiyor? Çalışanın maaşının yüzde 15’ini BES’e yatıran patronlara vergi indirimi getiren düzenleme nasıl herkesin yararına olacak?
Yeni düzenleme kimin için
Her ne kadar sisteme katılım için kampanya yürütülüyor, teşvik ediliyor, “herkesin yararına” deniyorsa da, öyle olmadığı çok açık. Düzenleme esasen sermayedarların pazar payını büyütüyor, şirketlerin vergi yükünü azaltıyor. İşçi emekçilerin kuşa dönmüş sosyal haklarına bir darbe daha vuruyor.
Çalışanların maaşının yüzde 15’ini BES’e yatıran patronlara vergi indirimi kıyağı bile, tek başına her sektör patronlarına ne kadar büyük bir avantaj sağladığını gösteriyor. Patronlar böylece vergi indiriminden faydalanacaklar. Gözünü para hırsı bürümüş patronlar, BES düzenlemesinin verdiği avantajla çalıştırdıkları işçilere “yüzde 15 BES’e para yatırıyorum” diyerek maaşlarında indirim başta olmak üzere, birçok sosyal haktan kesinti yapacaklar. Hatta “sendikaya üye olmazsanız size BES hesabı açarım” sözü bile, işçilerin örgütsüzleştirilmesinde en önemli silah olarak kullanılacaktır.
Keza çokça öne çıkardıkları yüzde 25 devlet desteği de hazineden karşılanacaktır. Hazine işçi emekçilerden toplanan vergilerden, maaşlardan yapılan kesintilerden oluştuğuna göre, işçi ve emekçilerden toplanan bu paralar, sigorta şirketlerine verilecek. Giden yine işçi-emekçinin parası olacak. İşçinin emekçinin cebinden çıkan para, patronlara teşvik olarak sunulacak.
Fonda biriken parayı, sigorta şirketleri istediği gibi kullanacak, karlarına kar katacaklardır. Öyle ya Babacan’ın “hedefimiz tasarruf büyütmek” sözü boşuna değil! Patronlar için tasarruf birikecek!
Dahası fon, fonlar işçi ve emekçilere kurulmuş tuzaklardır, soygun araçlarıdır. Daha önce yine işçi-emekçilerden yapılan kesintilerle oluşturulan Konut Edindirme Fonu (KEY) Tasarruf Mevduat Fonu (TFM) gibi fonların akıbeti ortada. Fonlarda biriken paranın neredeyse hepsi gaspedildi. Keza yürürlükteki İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, işsizler çok kısmi bir biçimde yararlanırken, defalarca kez GAP gibi çeşitli projelere sunuldu, defalarca kez burjuvaziye teşvik adı altında peşkeş çekildi.
BES’in işlevi de aynı olacaktır. BES, sigorta şirketlerine pazar alanı, patronlara vergi indirimi kıyağı düzenlemesidir. Sosyal güvenliğe vurulmuş bir darbedir aynı zamanda.
Palazlanan sigorta sektörü
Finans sektörünün bir parçası olan sigortacılık, her yıl katlanarak büyüyor. Hemen hemen her bankanın sigorta şirketleri bulunmakta. Elbette ki, Türkiye’deki bankacılık, emperyalist tekellerle işbirliği içerisinde sanayi sermayesiyle içiçe geçmiş durumda. Hayatın her alanına dal budak yayılan sigorta şirketleri AKP hükümeti döneminde daha bir palazlandılar. Öyle ki, burjuvazinin istekleri doğrultusunda deprem sigortası, yangın sigortası, genel sağlık sigortası vb. gibi bir çok alanda zorunlu sigorta yasal düzenlemeleri yapıldı. Yapılan bu düzenlemelerle sigorta sektörü Türkiye’de son yılların büyüyen gözde sektörü oldu. Tıpkı inşaat sektörü gibi, sağlık ve eğitim gibi… Kapitalizmin doğası gereği sermaye, azami kar neredeyse oraya akıyor.
Hazine müsteşarlığı raporlarına göre, Türkiye’deki finans sektörünün varlık toplamı 2011 yılı sonunda 1.5 trilyon liraya yükselirken, bireysel emeklilik ve sigortacılık sektörünün varlığı 42.5 milyar liraya ulaştı. Yabancı şirketlerin ödenmiş sermayedeki payı yüzde 67’ye, prim üretimindeki payı yüzde 56’ya çıktı. Türkiye Sigorta, Reasurans ve Emeklilik Şirketler Birliği’nin Ağustos 2011 tarihli verilerine göre, Türkiye’de faaliyet yürüten sigorta şirketlerinin 44’ü yabancı sermaye ortaklı. Birliğe üye 63’ü sigorta, 2’si reasurans olmak üzere 65 şirket bulunmakta. Hali hazırda 5 şirket aktif olarak yani sigorta ve reasurans sözleşmesi yapmakta, toplam 59 sigorta ve 1 reasurans şirketi faaliyette bulunmaktadır. 59 sigorta şirketinden 53’ü özel, 6’sı kamu şirketi. Şirketlerin 7’si hayat, 16’sı hayat/emeklilik, 36’sı hayat-dışı şirketlerdir. 44’ü Türkiye kurulu yabancı sermayeli ortaklı şirketler. Bu da Türkiye finans sektörünün emperyalist tekeller tarafından kontrol edildiğini göstermektedir.
Emeklilik Gözetim Merkezi’nin (EGM) Eylül ayı verilerine göre, 2012 yılı üçüncü çeyreğinde BES’e 378 bin 333 yeni insan katılarak, sistemde toplam katılımcı sayısı 2 milyon 971 bin kişi oldu. Toplam fon büyüklüğü, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 31.94 oranında artarak 18 milyar 508 milyon TL’ye yükseldi. Üçüncü üç aylık dönemde 203 kişi sistemden emekli olurken, toplam emekli olan kişi sayısı ise, 5 bin 58 olarak görüldü.
Örgütsüzleştirme ve sosyal haklara saldırı
İşçi ve emekçilerin büyük mücadeleler sonucu kazandığı sosyal haklar büyük oranda gaspedildi, örgütlülüğü dağıtıldı. AKP hükümeti döneminde saldırı furyası daha da arttı ve halen devam ediyor. Yapılan yasal düzenlemelerle, çalışma koşulları patronların lehine alabildiğine esnetildi, esnek çalışma biçimleri oldukça yaygınlaştırıldı. Güvencesiz, kuralsız, kayıtdışı çalıştırma, kural haline getirildi. Çalışma koşulları bu denli esnetilince, sosyal haklar bir bir gaspedildi, örgütsüzleştirme dayatıldı. Kıdem biriktirme ve emekililik neredeyse imkansız hale getirildi, SSK’dan emeklilik sistemi de kaldırılmaya çalışılıyor.
BES’le yapılmak istenen bir yandan patronlara para kazandırmak iken, diğer yandan da işçi ve emekçileri örgütsüzleştirmek, bireysel sigorta sistemine yönlendirmektir. Herhangi bir fabrikada veya işletmede çalışan biri, sigortalı olmak için bile kavgasını vermek zorunda. Bu da beraber çalıştığı arkadaşlarla birlikte hareket etmeyi, örgütlenmeyi gerektirir. Yine sendikalı olmak, sendikalarda örgütlenmek için, çalıştığın fabrika ve işletmede sigortalı gözükmen şarttır. Ama BES sisteminde bunların hiçbirine gerek yok. Hiçbir şeyin mücadelesini vermiyorsun, başkalarıyla birlikte hareket etmen gerekmiyor. Dolayısıyla örgütlenmeye, sendikaya gerek kalmıyor!
Zaten patronlar, geçmişten bu güne, özellikle daha köklü fabrikalardaki beyaz yakalılar arasında, “sendika yerine BES” rüşvetini kullanmaktadır. Beyaz yakalıları sendikadan uzaklaştırdıklarında, sendikaların büyük çoğunluğu üye kaybı, dolayısıyla yetki sorunu yaşamaktadır. Artık bu yöntem çok daha sistemli olarak uygulanabilecektir. Bu da örgütlülüğe vurulmuş önemli bir darbedir.
Burjuvazi ve liberal ideologlarının çokça üzerinde durdukları, “bireysellik”tir amaçlanan. Bakmayın siz düzenlemede, deprem sigortası, sağlık sigortası gibi bir zorunluluk olmadığına. Evet bir zorunluluk dayatılmıyor. Fakat sosyal hakların kuşa çevrildiği, emeklilik sisteminin neredeyse imkansızlaştığı bir ortamda, BES güvenli bir adres olarak gösteriliyor. Nasıl ki, SSK ve diğer kamu hastaneleri bilinçili bir şekilde bakımsızlığa, kötü hizmete itilerek, insanlar daha iyi sağlık hizmeti almak için özel hastanelere mecburiyetten gidiyorlarsa, daha “güvenli” daha rahat bir emekli yaşam için BES’e katılabilirler.
Bir kamu hizmeti olan sağlık, ücretsiz olması gerekirken, paralı hale getirildiği gibi, genel sağlık sigortası olma, GSS’ye katkı verme zorunluluğu da getirildi. Keza deprem, yağmur, sel diyerek, felaket tellallığı yaparak, deprem sigortası zorunluluğu getirdikleri gibi, “rantsal dönüşüm projesi”ne de zemin hazırladıkladıkları gibi, BES’e zemin hazırlıyorlar. Bir de buna “çalışanların maaşlarının yüzde 15’ini BES’e yatırana vergi indirimi olacak” fırsatını patronlara sunmasını da eklemek gerekli.
Sigorta çalışanları sigortasız
Eylül 2012 tarihi itibariyle sektörde kayıtlı çalışan sayısı 24 bin 810 kişi gözükmektedir. Kayıtlı 24 bin 810 kişiden 3 bin 686’sı 4-6 kişi çalıştıran şirketlerde istihdam edilirken, bir 151’i ise 20-29 kişinin çalıştığı şirketlerde istihdam edilmekte.
1.5 trilyon varlığı olan finans sektöründe kayıtlı gözüken çalışan sayısı gerçeği yansıtmıyor. Oysa bu sektörde başta üniversite öğrencileri olmak üzere ev kadınları, öğretmenler, iş bulma umudunu yitirmiş işsizler, okulunu bitirmiş üniversiteliler vb. vb. onbinlerce kişi gece gündüz çalışmakta. Belki de kayıtlı çalışan kadar, kayıtdışı çalışan da var.
DİSK’e bağlı Bank-Sen Genel Başkanı Önder Atay, sektörde çalışanların yüzde 70’inin 30 ve daha altı işçi çalıştıran işletmelerde çalıştığını belirttikten sonra, son çıkan iş yasasına göre yüzde 70’inin iş güvencesi olmadığını vurguluyor. 20 yıldır sigorta sektöründe çalıştığını belirten Şennur Şentürk, “bu pazarı güvencesiz çalıştırarak büyütüyorlar” diyor. Sektörde çalışma koşullarını şöyle anlatıyor:
“Sigortayı genellikle ailenizden ya da çevrenizden birine satarak başlıyorsunuz. Sonra anne, baba, aile, çevre denilip gidiliyor. Bu yüzden gece de iştesiniz, gündüz de. Hayat, sağlık ve yangın sigortalarında primin yüzde 30’unu acenta alır, yüzde 5’ini ise çalışan. 24 saat çalışırsınız, ayda 20 sigorta yaparsanız, ancak asgari ücret alırsınız, ama sigortanız hiç olmaz. Orada gözükmüyorsunuz ki, varlığınız yok. Diyelim ki siz pazarlama yaparken, hava çok soğuk. Hasta oldunuz, doktora gidemiyorsunuz; çünkü sağlık hizmeti yok. Yol paranızı siz karşılıyorsunuz. Talep edebilecek hiç bir şey yok, çünkü tek başınasınız. Çok kötü bir histir, sigorta yok, yemek yok, talep etmek çok zor.”
Bu sözler, sektörde çalışma koşullarının ne kadar kötü olduğunu başka hiçbir şeye gerek kalmayacak kadar ortaya koyuyor. Ayrıca sektörde çalışabilmek için TOBB’dan sertifika almanız gerekiyor. TOBB’un da ayrı bir soygun yaptığını belirten Şentürk, “kişi başı 200 lira bir para topluyor. İnsanlar bunu her iki yılda bir yenilemek zorunda. Çünkü çalışma sertifikası almak zorunlu.”
* * *
Sigorta yapanların sigortası yok! Herhangi bir sosyal haktan yoksun, kayıtdışı güvencesiz çalışma hayatı!
Şirketler güvencesiz çalıştırma üzerine büyüyor, vampirleşiyor. BES’te yapılan düzenleme, sosyal güvenliği, sosyal hakları güçlendiren değil, patronların azami karını artıran düzenlemedir. Sosyal güvence, ancak kapitalist düzeni ve onun devletini yıkıp, özel mülkiyetin olmadığı sosyalist toplumda olur. Bu durumda, kapitalist sisteme karşı mücadeleyi yükseltip, devrim ve sosyalizm uğruna kavgayı büyütmek dışında bir seçenek yok!