Savaşa ve faşizme karşı birleşik mücadele!

birleşik mücadele

Hükümetin korkusu arttıkça saldırganlığı da artıyor. Katlediyor, tutukluyor, yeni yasaklar ve yasalar çıkarıyor vb…

Haziran direnişinden bu yana saldırıların dozunu iyice arttırdılar. Okulların açılması ve maçların başlamasıyla birlikte mücadelenin yeniden yükseleceği korkusuyla, “eylül sendromu”na tutuldular ve “önleyici tedbir” olarak yine faşist yasa ve yasakları devreye soktular.

Haziran direnişinin eylülle birlikte yeniden harlanacağı ihtimali yüksektir. Ancak AKP bunun yaygarasını herkesten çok yaparak, yeni saldırılarına zemin hazırlamıştır. Bu aynı zamanda Suriye’ye karşı başlatılacak olan savaş öncesi, içeride kitle hareketini bastırma çabasıdır.

Tıpkı Irak’ta olduğu gibi, Suriye’de de bir “kimyasal silah” bahanesiyle işgal hazırlığı yapıyorlar. Fakat bu kez işleri daha da zor. Irak ve Afganistan işgallerinde yaşananlar, kitlelerin savaş karşıtı duygu ve düşüncelerini daha da arttırdı. Daha şimdiden binlerce kişi sokaklara döküldü. Diğer yandan Rusya ve Çin, Suriye’deki rejimi desteklemeye devam ediyor. O yüzden BM’den bir karar çıkartamıyorlar. Irak’ta olduğu gibi ABD’nin başını çektiği bir “koalisyon” oluşturmak da zor görünüyor. O yıllarda ABD’nin “fino köpeği” olarak tanımlanan İngiltere, şimdi parlamentodan Suriye’ye saldırı tezkeresini geçiremedi.

Buna karşın Türkiye, henüz oluşmamış böyle bir “koalisyon”un içinde yeralacağını açıkladı. 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi bir “kaza”ya uğramamak için de, hükümet meclisten tezkere geçirmeye yanaşmıyor. Sözde “milli irade”yi temsil eden meclisi, işlerine gelmediği anda böylesine rahat çiğneyip geçiyorlar. Ama sözkonusu Mısır’da devrilen “Müslüman Kardeşler” olunca, “milli iradeye saygı” diyerek, yeri-göğü inletmeye devam ediyorlar.

Her şeyleri sahte, yalan, demagojik…

* * *

AKP Hükümeti’nin kendisini en fazla başarılı ilan ettiği ekonomi de son aylarda tepetaklak! Döviz aldı başını gidiyor. Merkez Bankası’nın müdahaleleri de durduramıyor artık. Son üç ayda dolardaki artış yaklaşık yüzde 20 civarında. Bu aynı zamanda TL’nin değer kaybetmesi, yani devalüasyon demek. Ve benzinden başlayarak tüm tüketim maddelerine zam yağmuru başladı.

Ekonomideki bu sarsıntıyı başlangıçta dış gelişmelerle, ABD Merkez Bankası’nın kararlarıyla açıklayan hükümet ve çevresi, mızrak çuvala sığmayacak boyuta ulaşınca, itiraf etmeye başladı. Haziran ayından sonra 8 milyar doların Türkiye’den çıktığı, resmi olarak da açıklandı. Bakanlardan, Merkez Bankası Başkanı’na birçok yetkili, Türkiye’nin ekonomisinin kötüye gittiğini saklayamıyorlar artık.

Türkiye, artan dış borcuyla, sıcak paranın kaçışıyla ve yatırım için “tehlikeli” görünen bir ülkeye dönüşmesiyle, ekonomik olarak da zor bir döneme girmiş durumda. Kuşkusuz bunda hükümete karşı Haziran ayında zirveye çıkan isyanın rolü büyük.

Diğer yandan Türkiye ekonomisinin ithalata dayalı, emperyalizme bağımlı yapısı, en büyük handikapı. Başta ABD olmak üzere emperyalistler hapşırınca, zattürre oluyor. Buna bir de AKP hükümetinin yanlış dış politikası eklenince, ekonomisi daha fazla etkileniyor. Irak, Libya ve Suriye’den sonra Mısır’la olan ticari-ekonomik ilişkileri de sekteye uğradı. “Komşularla sıfır sorundan” “değerli(siz) yalnızlığa” doğru evrilince, bunun siyasal faturası kadar, ekonomik faturası da kesilmeye başladı.

* * *

Hükümet bir yandan çanları çalan ekonomik krizin pençesinde kıvranırken, bir yandan da kendisine karşı artan muhalefeti bastırma telaşında. Bunu daha fazla saldırganlık ve savaş politikalarıyla atlatmaya çalışıyor. Fakat attığı her adımda biraz daha batıyor.

Krizin ve savaşın faturasını işçi ve emekçilere kesiyor. Enflasyonun beklenenin çok üzerinde çıktığı, TL’nin değer kaybettiği ve peşi sıra zamların geldiği bir ortamda, memur maaşlarına yüzde 3 gibi komik bir zam veriyor. Bir kez daha işçilerin kıdem tazminatına el uzatıyor. İşçi ve emekçilerin yaşamını her yönden daha boğucu hale getiriyor.

İşçi ve emekçiler, Haziran ayaklanmasında kendi güçlerinin farkına vardılar. Hükümetin bu saldırıları, yeni direnişlerin çok daha büyük ve şiddetli olmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır. AKP’li bakanlar, gittikleri her yerde yuhalanıyorlar, yumruklanıyorlar. Ve hemen kendilerine yumruk atanların tutuklanmasını istiyorlar. O bölgenin emniyet müdürlerini, polislerini görevden alıyorlar. Ama palasıyla etrafta terör estiren saldırgan, serbest bırakılıyor. Direniş şehitlerinin katilleri, korunuyor, kollanıyor…

Ali İsmail’i katledenlerin bizzat TEM polisleri olduğu kanıtlandı. Eskişehir Valisi, hala, polisleri kurtarmaya çalışıyor. Ali’yi o halde eve gönderen katil doktor hakkında soruşturma açılmasını engelliyor. Doktorun direniş hakkında internetteki yazıları, Ali’yi bilinçli bir şekilde ölüme gönderdiğini ele veriyor oysa.

Ama ne kadar engel çıkarırlarsa çıkarsınlar, katillerin peşindeyiz! Er ya da geç yaptıklarının hesabını soracağız! Ne şu an sırtını dayadıkları hükümet, ne yasaları, onları kurtaramayacak! Bir kez daha; iş-ekmek yoksa, özgürlük, adalet yoksa, BARIŞ DA YOK diyoruz.

* * *

Suriye savaşı ile Kürt halkının Rojava’da elde ettiği kazanımlar da tehdit altındadır. Bu durum, Kürt hareketinin AKP hükümetiyle geliştirmeye çalıştığı “çözüm süreci”ni de dinamitleyecektir. Bunun ilk sinyalleri bugünden görülmeye başladı. PKK yönetiminin hükümete 1 Eylül’e kadar verdiği süre, tehditlerle karşılandı.

AKP gibi “yurtta savaş, dünyada savaş” politikası güden bir hükümetten,  hala “barış”, “çözüm”, “demokrasi” beklemek, ham hayaldir.

Faşizmin artan saldırılarına, savaş hazırlıklarına ve ekonomik krize karşı, işçi ve emekçilerin, devrimci-demokrat güçlerin birleşik mücadelesi, bir zorunluluktur. Tıpkı Haziran ayaklanmasında olduğu gibi, en geniş kesimlerin biraraya geldiği mücadele birlikteliği yaratılmalıdır. Savaşa ve faşizme karşı olan tüm güçler birleşmeli, bu politikaların önüne set oluşturmalıdır.

* * *

Hükümet, kendi dışında herkese saldırdıkça, katilleri, “pala”lıları serbest bırakıp, ona karşı duranları hapishanelere doldurmayı sürdürdükçe, halkın öfkesi daha da büyüyecektir. Ve hiçbir yasağı, yasası, bu öfkenin patlamasına engel olamayacaktır!

AKP korksun ve beklesin!…

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …