Gebze’de bulunan Feniş fabrikasında işçiler, uzun süredir devam eden direniş, 10 Eylül’den itibaren fabrika işgaline dönüştü. Fabrika önünde nöbetleri devam ederken, E-5’i trafiğe kesme, Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması yapma gibi eylemleri oldu. Taksim’e yürümek isteyen işçilerin önü, yine polisler tarafından kesildi. İşçilerin yürüme isteği, sendika yöneticilerinin uzlaşıcı tavrıyla engellendi. Bir süre oturma eylemi yapıp, polisin tutumunu protesto eden işçiler, eylemlerini sona erdirdiler.
* * *
Feniş, 1963 yılında üretime, 1971 yılında ihracata başlayan Türkiye’nin en büyük alüminyum fabrikası. Buna rağmen Feniş patronu, işçilerin 17 milyon TL tutan ücretlerini gasp ederek üretime ara verdi. Bunun üzerine işçiler, alacaklarını alıncaya kadar fabrika nöbetine 24 saat boyunca devam ediyor.
Hak-İş sendikasına bağlı Çelik-İş’te örgütlü bulunan fabrikada, sendikalı işçilerin toplam 3 aylık ücretleri ve kıdem alacakları duruyor. Sendikasız olarak çalışan işçilerin ise, 8 aya yakın ücret alacakları ve kıdem tazminatları bulunuyor.
2011 yılında ciro olarak en büyük 500 şirket arasına 94. sıradan; 2012 yılında ise 110. sıradan giren Feniş, bu duruma nasıl geldi?
Önce fabrika sahiplerini biraz tanımaya çalışalım.
1. Mehmet Sedat Aloğlu: Şirketin yüzde 56.02 hissedarı. Refahyol hükümeti döneminde (20. dönem) DYP eski milletvekili. Aynı zamanda TÜSİAD yönetim kurulu üyesi. 2002 krizi döneminde, krizi diğer TÜSİAD üyeleriyle birlikte fırsata çeviren, fakat sonrasında işi yüzüne gözüne bulaştıranlardan. 2003 yılında finansal yeniden yapılandırma yapmış ve ödemediği paralarla İMKB hisse senetleri ile oynamış, toplu alım yapmış, hisse senetlerinin nominal değeri yükselince toplu satış yapmış ve insanları dolandırmıştır.
2. Mustafa Vedat Aloğlu: Şirketin yüzde 9,5 hissesine sahip. 2000 yılında şirket iştiraklerinden EPENGLE kadife, hayali ihracat yapmış; yakalanan değer 537 bin dolar.
3. Cengiz Yalçın: Şirketin yüzde 10.08 hissesine sahip, Fenerbahçe Spor kulubü başkanı Aziz Yıldırım’ın dayısı. Mart 2013 yılında Sedat Aloğlu ile alacak davası açmış. Davada 2 milyon 850 bin dolar kazanmış fakat Sedat Aloğlu’nun üzerinde hiçbir mal varlığı bulunmamış. Buna rağmen, alacağını bir şekilde tahsil etmiştir.
Bu dolandırıcılık listesi, diğer patronlarda olduğu gibi böyle uzayıp gidiyor.
* * *
Kapitalizmin işleyişinde, bu sömürü sisteminin var olduğu her noktada, bunların kaçınılmaz olduğunu hepimiz biliyoruz. İşçi ve emekçinin sırtından kazanılan artı değer yetmiyormuş gibi, onların dışında da sermayelerine sermaye katmak, vergi kaçırmak, dolandırmak; kapitalizmin temel ilkesi.
Ülkemizdeki kayıt dışı ekonomi, tüm Avrupa ülkelerinin çok üzerinde. Maliye Bakanı Şimşek’in verdiği resmi rakamlara göre, bu oran yüzde 27,7! Bu oranı on yıl içinde yüzde 5 puan azaltmayı hedeflemektelermiş!
Kayıt dışı ekonomi dediğimiz şeyin diğer adı, vergilendirilmemiş kazançtır. Üretimi gerçekleştiriyor ama fatura kesmiyorlar; maliyetleri azaltıp, daha az vergi ödüyorlar. Peki bu para ne oluyor? Patronların cebine gidiyor tabii. Çünkü bu paraları şirket hesaplarında tutamıyorlar. Şirketler tüzel kişiliktir. Bir şirketin borcunu ancak o şirketten alabilirsin. Hiçbir patronun kendi hesabına ve malvarlığına el koyamazsın. Durum böyle olunca, patronlar refah içinde yaşarken, şirketlerin ekonomik olarak can çekişmesi ortaya çıkıyor. Şirket ekonomik anlamda can çekişirse, devlet desteği onları kurtarmak için o kadar artıyor. Devlet desteği artıkça da patronlar daha da zenginleşiyor.
İşçilik ücretlerinin ödenmesi ile ilgili patronların üzerinde hiçbir baskı ve cezai uygulama yoktur. İşçilerin lehine gibi görünen tek madde şudur; patron maaşları 21 gün geciktirise, o da birkaç kere olursa, işçi işten tazminatını alıp çıkabilir. Yani işsiz kalma özgürlüğü vardır!
İşsizlik, kapitalizmin can simididir. Dışarıda yedek işsiz ordusu varken, hangi işçi işten çıkmayı göze alabilir? Günümüzde bütün maaş ödemeleri banka kanalıyla yapılıyor. Bankalar önceden patronları telefon ile uyarıp maaşların hesaplarına zamanında yatmasını isterlerdi. Şu anda ise, “maaşları bizim hesabımızdan geçirin, sizlere çok cazip krediler verelim” diyorlar.
* * *
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, işçilik alacaklarının kontrolüne karşılık hiçbir sistem geliştirmemesi ve görevini yapmamasının sonucu, şu anda Feniş Alüminyum’da görüldüğü gibi, tüm fabrikalarda işçiler kaderine terk edilmiş durumda. Bir an önce gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, işçilik alacaklarının ödenmesi, kontrol edilmesi ve ödenmemesi durumunda cezai müeyyidelerin getirilmesini öngören yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Boşaltılan şirket hesaplara karşılık Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın, ne tür önlemlerin alındığının açıklanması gerekmektedir.
Yukarıda sıraladığımız talepleri sadece istemekle elde edemeyeceğimiz açıktır. Bunlar daha önce elde ettiğimiz haklar gibi, yine mücadele ile kazanılacaktır. Feniş işçilerinin yaptığı da budur.