Toplumlar tarihinde, sınıfların doğuşu ve sömürücü sınıfların örgütlü baskı aracı devletle beraber, savaşlar kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bizler kapitalizmi zor yoluyla yıkıp, insanın insan tarafından sömürüsünü yani özel mülkiyeti ortadan kaldırıp yerine toplumsal mülkiyeti kurarak, kendiyle beraber bütün sınıfları tarihin çöplüğüne götürecek olan tarihteki en devrimci sınıfı proletaryanın devrimcileri olarak, halklar arasındaki savaşları her zaman barbarca ve insanlıktan uzak bulur ve mahkum ederiz.
Fakat ilerici sınıfların yani kölelerin köle sahibine, serflerin toprak beyine, işçilerin burjuvaziye karşı olan savaşlarını, yani sınıf savaşını, devrimci iç savaşları destekleriz. Bizler bir ülkedeki sınıf mücadelesiyle savaşların arasındaki kaçınılmaz bağı görerek; her savaşın tek tek incelenmesi gerektiğine inanırız ve “her türlü savaşa karşı” olan burjuva pasifistlerinden ve anarşistlerden ayrılırız. Çünkü biz sömürücü sınıflar ve onların devletinin zor yoluyla yıkılıp yerine işçi sınıfının iktidarı -proletarya diktatörlüğü- kurularak, sınıflar ortadan kaldırılmadan savaşların ortadan kalkmayacağını biliyoruz.
Günümüzde emperyalistler arası kamplaşma ve çelişmeler üst düzeye varmıştır. ABD emperyalizminin merkezinde olduğu emperyalist kampla, Çin-Rus emperyalizminin merkezinde olduğu emperyalist kamp arasında çelişkiler keskinleşmiştir. Çünkü ABD, giderek pazar alanları daralan, gerileyen bir emperyalistken, Çin hatta Rusya, pazar alanları genişleyen ve giderek büyüyen emperyalistlerdir. Pazar alanlarını paylaşma savaşı dünyanın her yerine sıçramıştır. Asya’dan, Latin Amerika’ya, Ortadoğu’ya kadar bu emperyalistler veya işbirlikçileri aracılığıyla dolaylı ve dolaysız karşı karşıya gelmektedir. Bunun en yakın örneği Suriye’de yaşanan gerici savaştır.
ABD emperyalizmi Türkiye’yi adeta bir savaş üssü olarak kullanıyor. Ülkede bulunan NATO ve ABD’nin askeri üsleri ve silah depoları yetmediği gibi, şimdi bir de Malatya’ya füze kalkanı ve Adana, Antep, Maraş’a patriot füzelerini yerleştirerek savaşa tam donanımlı hale getirmeye çalışıyorlar. Türk egemen sınıfları da Suriye’nin işgalini efendisinden daha istekli, kudurgan bir şekilde istiyor. Suriye’de gerici çeteleri silahlandırıyor, lojistik destekte bulunuyor. Savaşı Türkiye’den yönetmelerini sağlıyor.
Gençlik militan bir geleneğe sahiptir
Gençlik her zaman yeniyi, büyüyecek, gelişecek olanı temsil eder. Gençlik cesurdur, haksızlığa karşı çıkmaktan, bedel ödemekten korkmaz. Gençlik özverilidir, mücadeleye katılmaktan, feragat etmekten çekinmez. Gençlik, bilgiye, öğrenmeye açıktır. Bu yüzden egemenler gençliğe özel olarak yönelirler ve o eskimiş, köhnemiş, çürümüş düzenlerine gençliği entegre etmeye çalışırlar. Bunun için gençliğe kültürel yozlaşmayı, ahlaki çürümeyi dayatırlar. Gençliğin bütün olumlu özelliklerini kendi kar hırslarının kurbanı haline getirmek isterler.
Bunun için her türlü aracı kullanırlar. Bazen yemek yeme tarzı, bazen giyinme tarzı, konuşma tarzı, insanlarla ilişki kurma tarzı gibi birçok kültürel-ahlaki konuda kendi burjuva kültür-ahlak tarzlarını yerleştirmeye çalışırlar. Tüketim kültürünü, insanın insan tarafından sömürüsüne dayanan sistemin adeta hücrelerini kurmaya uğraşırlar. Gençleri bencilliğe, kariyerizme, köşe dönmeciliğe yönlendirirler. İnsanlar kendi özçıkarlarından başka bir şey düşünmemeye itilir, toplumsallık, dayanışmadan tecrit edilir.
Fakat gerici egemen sınıflar, bütün çabalarına rağmen, hiçbir zaman gençliği devrimcilikten, sosyalizmden alıkoyamamışlardır. Çünkü gençlik sorgulamıştır, eleştirmiştir. Ve tarihte gençlik mücadeleleri militan ve nitelikli olmuştur. Harekete hem fiziki hem düşünsel anlamda kan taşımıştır. Türkiye devrim tarihinde de gençliğin, özelde öğrenci gençliğin önemli bir yeri olmuştur.
’68 devrimci gençlik hareketi, Türkiye devrim tarihinde de önemli bir eşiktir. Anti faşist, anti emperyalist karakteriyle beraber parlamentarizme ve reformizme karşı başkaldırısıyla, devrimci bir kopuş rüzgarı estirerek büyük bir gelenek yaratmıştır.
Bu geleneğin en fazla öne çıkan özelliği, anti emperyalist militan karakteridir. Amerikan 6. Filo’sunun İstanbul’a demir atmasıyla, sokaklar caddeler “6.Filo Defol”, “Yankee Go Home” sesleriyle inliyordu. Ve devrimci gençler Amerikan askerlerini denize döktüler. Yine Vietnam Kasabı olarak bilinen Commer ODTÜ’yü ziyaret etmeye geldiğinde, binlerce öğrenci rektörlük önünde toplandı. Commer’in arabası önce taşlandı, ardından o çelik zırhlı araç ters çevrilerek yakıldı.
Gençlik emperyalizmin askeri olmayacak!
Yeni emperyalist paylaşım savaşının başlamasıyla, emperyalist burjuvazi gözlerini gençliğe dikti. Binbir yolla gençliğin devrimci direnişinin önünü kesmeye çalışıyor. Gençlik kendinde bulunan olumlu özellikleriyle savaşta burjuvazinin karşısına dikilecektir. Çünkü emperyalist gerici savaşlarda ölenler yoksul gençlerdir, hep onlar öne sürülmüşlerdir. Ama gençler, savaş öncesinde ya da savaş esnasında, kendilerinin bir piyon olarak sürüldüklerinin farkına vararak, “emperyalizm ve faşizm için savaşmayacağız” demişlerdir.
Türkiye’nin savaşta aldığı stratejik rol düşünüldüğünde, sermayenin savaş hükümeti AKP’nin gençliğe yönelmeyeceğini düşünmek saçma olur. Gençliğin faşizme ve savaşa karşı gelen ilk unsurlardan biri olacağını bildiğinden, bunu engellemek için ülkemizde cemaatler yoluyla gençliği “ehlileştirmeye” çalışıyor. Özellikle yoksul halk çocuklarının ekonomik durumundan yararlanarak onlara “burs vereceğini”, “iş vereceğini” söylüyor. Cemaatler bir afyon olarak kullanılıyor, gençlere düzene biat etme, “yönetenlere” itaat etme aşılanıyor. Semtlere, gençliğin olduğu her alana uyuşturucu madde sokuluyor, sonra da bunları sanki kendisi yaptırmamış gibi, birkaç uyuşturucu satıcısını gözaltına alıyor. Burjuva kültür-ahlak özendiriliyor.
Ama gençliğin devrimci direnişini durduramıyor. ODTÜ, devrimci öğrenci hareketinin kalbi olmaya devam ediyor. Önce Erdoğan’a karşı “savaş çığırtkanı, katil Tayyip ODTÜ’den defol” pankartıyla ODTÜ’yü savaş hükümetinin şefine dar etti devrimci gençler. Ardından başta İstanbul, İzmir ve Adana olmak üzere birçok üniversite, bu eyleme destek verdi. Haziran isyanı sonrasında da ormanlarına sahip çıkarak direndiler.
ODTÜ’ye destek eylemlerinde Antakya Armutlu’da şehit olan Ahmet Atakan, son mesajında şunları söylüyordu: “Artık gençlik polisle barış yapmayacak. Diren ODTÜ, ayağa kalk Antakya!”
Suriye’de süren savaş, emperyalist savaş gerçeğinin yakın olduğu gösteriyor. ABD komutasında Türkiye’nin savaş üssü olması, 12 Eylül faşist cuntasının ürünü YÖK’ün varlığı, her türlü demokratik istemin faşist yönetmeliklerle bastırılması, üniversitelerde söz, eylem, örgütlenme hakkının faşist abluka altında olması, savaş hükümetinin polisleri üniversite içine alıp hareketi daha rahat ezme düşüncesi, işçi-emekçi gençliğe faşizmin dayattığı yoksulluk, işsizlik, demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluk, kölece çalışma, liselerde sınavlar, ezbercilik, gerici-faşist müfredat gençliği ’68 ruhunu kuşanmaya ve yeni bir aşamaya taşımaya; proleter devrimci gençlik hareketi yaratmaya çağırıyor.
“..İnsanlık ya sosyalizme geçmek yada sömürgeler, tekeller, ayrıcalıklar ve her türlü ulusal baskı aracılığıyla kapitalizmi yapay olarak korumaya çalışan ‘büyük” güçler arasındaki silahlı mücadelelerde yıllar hatta onyıllar boyunca acı çekmek seçeneğiyle yüz yüze kalacaktır” der Lenin.
Gençlik, işçi sınıfının devrimci örgütünün bayrağı altında kurtuluş için savaşacak; faşizme ve emperyalizme asla teslim olmayacaktır. Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadeleye!