Milyonlarca işçi ve ailesini ilgilendiren asgari ücretin belirleneceği günlerde ülke yolsuzluk operasyonu ile sarsıldı.
2014 yılına girmek üzereyken bir yandan gerici klikler arasında çıkar çatışması şiddetlenirken, diğer yandan da asgari ücrete yapılan zam oranı açıklandı. Ve ayakkabı kutularında milyon dolarların çıktığı bir ortamda, asgari ücrete 43 lira gibi komik bir zam yapıldı. Çelik kasalarda çıkan paranın 200 milyon dolardan olduğundan bahsedilirken, asgari ücret net 846 lira!
200 milyon dolar, (Türk Lirası ile yaklaşık 500 milyon, eski parayla 500 trilyon) acaba kaç asgari ücret eder? Başka bir ifade ile kaç milyon asgari ücretlinin aldığı para, bu rakama ulaşabilir?
Asgari ücret bugünkünden 4 kat fazla olmalı!
Asgari ücrete ilk altı ay yüzde 5, ikinci 6 ay için ise yüzde 6’lık bir artış yapılarak net 891 lira oldu. Bunun rakamsal ifadesi 43 lira. Buna asgari geçim indeksi (eski haliyle vergi iadesi) de dahildir. İşçilere sefaletin sefaleti dayatılmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bile asgari ücretin 1205 lira olmasını tespit etmişti.
DİSK’in araştırmasına göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 121 lira, yoksulluk sınırı ise, 3 bin 544 TL. Yapılan zamla, asgari ücretin, asgari gıda ihtiyacının yüde 75’ini bile karşılamadığı görülüyor. İnsanca yaşamak için, bugünkü asgari ücretin, 4 katı fazla olması gerekir. Çünkü 4 kişlik bir ailenin yoksulluk sınırı, 2014 yılı için belirlenen asgari ücretin 4 katından fazladır. Şu haliyle asgari ücretle 4 kişilik bir aile, ancak bir hafta geçinebilir.
Asgari ücret saptanırken, yoksulluk sınırını baz alması gerekiyor. Bırakalım yoksulluk sınırını, açlık sınırının bile çok altında belirleniyor. Hatta kendi kurumları olan TÜİK’in tespit ettiği miktarı bile vermiyorlar.
Çalınan işçi ve emekçilerin parasıdır
Daha yolsuzluk operasyonundan birkaç gün önce Başbakan Tayip Erdoğan, bütçe görüşmesi sırasında yaptığı konuşmada, asgari ücretin kendi dönemlerinde artığını, “beş kişilik ailenin günde bir simit çay satın almasını” ölçü olarak göstermişti. Asgari ücreti simitle sınırlı tutan Başbakan, kendisinin ve oğlunun da içerisinde yer aldığı, milyon dolarların olduğu yolsuzluğa “komplo” diyerek kapatmaya çalışıyor.
Hatırlanacağı gibi yakın zamanda Çalışma Bakanı Faruk Çelik de “geçinemezsiniz diye bir şey yok. Ona mahkumsanız 800 lira büyük para” demişti. İşçiye bir simidi reva gören bir Başbakan ile “800 lira çok para” diyen bir Çalışma Bakanı’ndan daha farklı bir tutum beklenemez zaten.
Bir bakanın maaşı 17 asgari ücret tutarında. Ama hala doymak bilmiyorlar. Maaşları yetmiyormuş gibi, rüşvet ve yolsuzluk ile ceplerini şişirmeye devam ediyorlar.
Yolsuzlukların halkın parasını gaspetmek anlamına geldiğini söyleyen Nakliyat-iş üyesi işçi Hasan Karaduman, “asgari ücrete verilmeyen paralar, ayakkabı kutularında çıktı” diyor haklı olarak. Başka bir işçi, “her işçinin hakkı var o paralarda, benim hakkım yenmiştir” diyor. AKP’ye oy verdiğini söyleyen bir başka işçi de “biz yoksullukla boğuşurken hükümetin bakanları milyonları götürmüş; bunu da yıllardır bizim inançlarımızı sömürerek yapmışlar” diyerek tepkisini ortaya koyuyor.
Ayakkabı kutularında çıkan milyon dolarlar, bizim ödediğimiz vergilerden oluşan bütçeden gidiyor. Yolsuzlukla çalınan paralar, işgücümüzün sömürüsünden elde ediliyor. Taşeron sisteminin uygulanmasından, kayıtdışı çalıştırmaktan, düşük ücretle uzun saatler çalışarak yarattığımız değerlerin gaspedilmesinden oluşuyor.
Kısacası yapılan yolsuzluk, işçi emekçilerin işgücü sömürüsünden elde edilen, verilmeyen haklarından çalınan paradır. Dolayısıyla her yolsuzlukta işçi emekçilerin hakları vardır.
Yolsuzluk bu sistemin karakteridir
Yolsuzluk bu sistemin işleyişinde, karakterinde vardır. Kapitalizmin ekonomik yasaları buna yol açar. Azami kar dürtüsüyle üretim yapıldığı için, kapitalizmde yolsuzluğun olmaması düşünülemez. Çünkü her patron, daha fazlasını kazanmak ister. Bunun için her yol mübahtır. Rüşvet, talan, çalma mutlaka olur. Başka bir ifadeyle kapitalist sistem yolsuzluğu üretir.
TC tarihinde de birçok yolsuzluk yapıldı. Daha önceki hükümetler döneminde de bunlar yaşandı. Örneğin Demirel’in yiğeni Yahya Demirel “hayali ihracat” yolsuzluğu ile ünlendi. Onun gibi açığa çıkanlar, göstemelik olarak yargılandılar da.
Fakat AKP hükümeti döneminde yapılan yolsuzluklar, diğerlerine rahmet okutuyor. TC’nin kuruluşundan bu yana en büyük yolsuzluk olarak tarihe geçti.
Karakterinde yolsuzluk olan kapitalist sistemde, böyle bir operasyona start verenler de, operasyonu durdurmaya çalışanlar da, yolsuzluk batağının içerisindedirler. Daha düne kadar “koalisyon ortağı” olarak birlikte çalışanların, bütün kirli işleri birlikte yapanların, birbirinden farklı olması mümkün müdür?
İşçi ve emekçilere saldırıda birleşiyorlar
Rant paylaşımında birbirine giren “ortaklar”, asgari ücrete komik zam yapılmasında ortak hareket ediyorlar. İşçi ve emekçilere dönük diğer saldırılarda birleştikleri gibi…
Bir işçi sendikası gözüken Hak-iş, AKP hükümet olduğundan beri, AKP’nin bir kolu gibi çalıştı. Asgari ücretin belirlenmesinde de imzası olan Hak-iş, milyon dolarlık yolsuzluk operasyonunda AKP nin yanında yer aldı.
Dahası “sivil dayanışma plartfomu” adı altında Erdoğan’ın resimli “sağlam irade” yazan ve bilbolardları dolduran afişlerde, Hak-iş’in de ismi var. İşçilere sefalet ücretine razı gelen Hak-iş, utanmaz bir şekilde işçilerin parasıyla Erdoğan’nın reklamını yapıyor. İşçilerin hakları için kılını kıpırdatmazken, AKP için canhıraş biçimde çalışıyor. İşçilerden kesilen aidatları, işçilerin onayını olmadan AKP için harcıyor.
Diğer sendikalar da, yolsuzluklara kayda değer bir tepki geliştirmiyorlar. Ankara’da yapılan “eylem savma” mitingi bir yana, işçi ve emekçilerin tepkilerini sokaklara dökmesine kanal açmıyorlar.
Başta Hak-iş üyeleri olmak üzere tüm işçiler bu duruma sesiz kalmamalıdır.
Eyleme geçip hesap sormalıyız!
“Milyonları götürenlere hakkımızı helal etmiyoruz” demek yeterli değil! Hakkımızı çalan hırsızlara ve onların bu zemini yaratan kapitalist sistemine karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz!
“Fillerin tepişmesini seyretmek” ve “yesinler birbirlerini” demek de doğru değil. Sokağa çıkıp hakkımızı istemeliyiz!
CHP’sinden MHP’sine, TÜSİAD’ından MÜSİAD’ına hepsi, “aman sokağa çıkmayın seçimler geliyor sandıkta hesap sorun” diyorlar koro halinde. Yolsuzluğa karşı açığa çıkan öfkeyi düzen içerisinde tutmaya, sandığı kurtuluş yolu olarak göstermeye çalışıyorlar. Daha Haziran ayaklanmasının korkusunu üzerinden atabilmiş değiller. Hükümet olmak için çırpınan CHP bile, AKP’nin kitlelerin ayaklanması sonucu düşmesini istemiyor. Çünkü sıranın kendisine de geleceğini biliyor.
“Aynı gemideyiz gemi batarsa hepimiz batarız” diyorlar. Hayır aynı gemide degiliz! Onlar çocuklarına durmadan gemicikler alırlarken, bize sefaletin sefaleti asgari ücret dayatıyorlar. Onların gemileri milyon dolarlık yolsuzluklarla dolarken, bize simitle karın doyurmayı reva görüyorlar. Bizden çaldıklarını, çelik kasalara, ayakkabı kutularına sığdıramıyanlar, asgari ücrete 43 lira zam yapıyorlar.
Bizden çaldıklarını almak için “gemileri yakmalıyız”. Eyleme geçmeli, hesap sormaya çıkmalıyız! Başta AKP hükümeti olmak üzere bu kapitalist sistemi layık olduğu yere, tarihin çöp tenekesine atmalıyız!