Bosna’da işçi direnişinden halk ayaklanmasına

bosna-tuzla

Bosna-Hersek’in Tuzla Kantonu’nda işten atılan işçiler, Şubat ayının ilk günlerinde ayaklandı; halkın geniş desteğini de arkalarına alarak eylemlerini büyüttüler.

Geçtiğimiz yıl Tuzla’ın büyük sanayi fabrikalarının özelleştirilmesi, arkasından iflas etmesiyle işsiz kalan işçiler, 7 ay boyunca her çarşamba günü Tuzla Kantonu Hükümet Binası önünde eylem yaptılar. İş ve sosyal hak talebiyle yaptıkları eylemlerden sonuç alamayınca, 5 Şubat günü belediye binasını bastılar.

Devletin işçilere kullandığı şiddet, bizdeki Haziran direnişi gibi, bütün halkta bir öfkeye dönüştü. Kitleler güçlü biçimde sokaklara döküldüler, hükümet binasına yürüdüler. Savaş gazileri, taraftar grupları, kitle örgütleri gibi geniş bir kesimin de desteğiyle, parlamento binasını bastılar, hükümet binasını taş yağmuruna tuttular, arkasından ateşe verdiler. Devletin saldırısına karşılık şehir merkezindeki ana yollara barikat kurarak trafiği kestiler.

Eylemler ülke genelinde hızla yayıldı, 20’den fazla şehirde protestolar gerçekleştirildi, polisle çatışmalar yaşandı, hükümet binaları, parti ve belediye binaları tahrip edildi. Başkent Saraybosna’da, Cumhurbaşkanlığı ve Saraybosna Kantonu hükümet binası yakıldı. Tuzla’da başlayan direniş, Bosna-Hersek genelinde bir halk ayaklanmasına dönüştü.

 

Talepleri sınıfsal

Eylemcilerin taleplerinden bazıları çok tanıdık; özelleştirmelerin son bulması, yolsuzluk ve yasadışı biçimde haksız kazanç sağlayanların malvarlığına el konulması… Kapitalist devletin vazgeçilmez uygulamaları olan özelleştirme ve yolsuzluklar, dünya halklarının ortak tepkisini alıyor, işçi ve emekçiler aynı dili konuşuyor.

Eylemcilerin bazı talepleri ise, direnişin ulaştığı bilinç düzeyini göstermesi bakımından çarpıcı; hükümetin yaptığı çalışmaları halka rapor olarak sunması, kamu ve özel sektör çalışanları ile hükümet temsilcilerinin maaşlarının dengelenmesi, görev süresi sona eren bakan ve bürokratların maaşlarının kesilmesi… Bunlar, kapitalizmin kar hırsına, devletin sermayeye uşaklığına darbe indirmeyi hedefleyen oldukça ileri ve önemli talepler. Devlet görevlilerinin ayrıcalıklarının, özellikle de mali ayrıcalıklarının ortadan kaldırılması, yönetimin gerçekten kitlelere açık-şeffaf olması, proleter demokrasinin ayırt edici özellikleri arasındadır.

Bu taleplerin öne çıkarılmasını, 1990’ların başına kadar, Yugoslavya sınırları içinde, sosyalist söylemlerin kullanıldığı halkçı bir yönetimin, kitlelerde bıraktığı izler olarak yorumlamak mümkün.

Yugoslavya’nın parçalanması için emperyalist dünyanın yürüttüğü savaş, Yugoslavya halklarına özgürlük ve refah getirmedi. Halklar birbirine düşman edilerek, emperyalizmin hizmetindeki bir iç savaşta vahşice kırdırıldı; ekonomik refah vaadedilerek özelleştirme ve talan politikasıyla işçi ve emekçilerin üzerindeki sömürü katmerlendirildi; “özgürlük” maskesiyle gizlenmiş daha şiddetli bir terör ve baskı altında, kitleler kuşatıldı. Tuzla’da patlayan direniş, aynı zamanda emperyalizmin 30 yılda Yugoslav halklarının üzerinde estirdiği bütün yalan ve demagojilere de bir isyandır.

Bunun bir göstergesi de, eylemlerde, Bosna’da yaşayan bütün halkların bayraklarının yanyana taşınmasıdır. Boşnak, Sırp ve Hırvat bayrakları birarada duruyor eylemlerde. Sınıfsal talepler temelinde birleşmek, etnik farklılıkları ortadan kaldırıyor. Emperyalistlerin kandırmasıyla birbirini boğazlayan halklar, işsizlik ve yolsuzluk sözkonusu olduğunda, burjuvaziye yöneltiyorlar bütün kinlerini.

Eylemler bugün kısmen gerilemiş görünüyor. Ancak kitlelerin iş ve daha iyi bir yaşam talepleri yerine getirilmiş değil. Genç nüfustaki işsizliğin yüzde 50 civarında olduğu Bosna’da, devletin hakimiyetini tekrar inşa etmesi de kolay görünmüyor. Sınıfsal talepleriyle harekete geçmiş olan kitleler, kendi güçlerini gördüler. Dayanışmanın görkemini, eylemin gücünü kendi deneyimleriyle anladılar, egemen sınıfların korkusunu hissettiler. Bunun yarattığı özgüven ve birliktelik, yarın yeni yükselişlerin, görkemli hareketlerin önünü açacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …