Emperyalist ABD’nin desteğini alan başında Saddam’ın bulunduğu Irak, İran’a saldırdı. İran’a saldırının nedeni, ABD yanlısı Şah’ı deviren Humeyni rejimini yok etmekti. Savaş boyunca ABD’den aldığı silahlarla savaşı sürdüren Saddam, savaşın 8. yılında 16 Mart 1988’de İran sınırlarını bombaladı. Bu bombardıman sırasında İran sınırında bulunan Halepçe’ye de kimyasal ve gaz bombaları attı. Atılan bombalar sonucu büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşan 5 bin kişi öldü. 10 binden fazla kişi ise yaralandı. Atılan kimyasal silahların etkisiyle su ve yiyecekler kullanılamaz hale geldi.
Saddam, bu saldırıyla, bir yandan İran’la savaşırken bir yandan da Kürtlere bir gözdağı vermek istemişti. ABD ise bu katliamda silahlarını deneme fırsatı bulmuştu. Napalm bombaları atılmıştı Halepçe üzerine. Katliamı yaşayan Nesrin Muhammed, o anı şöyle anlatıyordu.“Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu.” Pencereden dışarıya baktığında hayvanların sessizce öldüğünü gördü. Dışarıya çıkmaya korkuyorlardı. “Gözlerimde çok şiddetli bir acı hissettim. Kız kardeşim yüzüme yaklaştı ve ‘gözlerin kıpkırmızı’ dedi. Sonra çocuklar kusmaya başladılar. Çok fazla acı çekiyorlar ve sürekli ağlıyorlardı. Sonra yaşlılar kusmaya başladı.” Havada kimyasal bir şeyler olduğunu anladılar ve kaçmaya karar verdiler. Onlar hayatlarını kurtarmışlardı. Ancak 5 bin kişi elma kokusu salgılayan kimyasal gazlarla öldüler.
Katliamın acısı hala devam ediyor. Saddam, o gün kendisini destekleyen ABD emperyalistleri tarafından işgal edilen ülkesinde asıldı. Asılmasına sebep olan olaylar arasında Halepçe’nin adını bile ağzına almadı Amerika, hala da almıyor. Çünkü kendisinin planladığı bir bombardıman için yargılama yapmak demek, kendisinin mahkum olması demekti.
Kürt halkı, bu katliamın sorumluluğunun sadece Saddam’da değil ABD’de olduğunu bilerek hareket etmelidir. Saddam’ın Halepçe’den dolayı yargılanmaması bile bu gerçeği ortaya koymuştur. Katliamı yapanları ve yaptıranları yargılayacak tek güç, halkın gücüdür. Irak’taki gelişmeler bu gerçeği bir kez daha teyit etmiştir.