1917 temmuz günleri. Sosyal-devrimciler ve Menşevikler yönetimindeki Sovyetler, iktidarı kaybetmiş, geçici hükümetin bir uzantısına dönüşmüştü. Geçici hükümet bir yandan emperyalist savaşı sürdürme politikası güdüyor bir yandan da devrimi silahsızlandırmak ve Bolşevik Partiyi ezmek için gerici bir saldırı furyası estiriyordu. Kızıl muhafızlar silahsızlandırılıyor, en devrimci birlikler cepheye sürülüyor, Bolşevik yayınlar kapatılıyordu. Lenin, “Alman casusluğu” ile suçlanıyor ve her yerde aranıyordu. Devrim yenilmiş görünmekteydi…
1917 Temmuz günleri. İki kayık dingin gölde süzülerek ilerliyordu. Herkesin “makinalı tüfeği olan, en güvenli işçilerin koruduğu büyük bir kır evinde kaldığını” zannettikleri Lenin, eski bir parti neferi ve bir işçi olan Yemel Yanov’un küçük kulübesinde saklanmaya gidiyordu.
Emmanuil Kazakeviç’in yazdığı ve Evrensel Basım Yayın’dan çıkan Mavi Defter, Lenin’in sıkça içinden geçirdiği “ah şu tarihin dönemeçleri”nden birinin kısacık belgesel romanıdır.
Ekim Devrimi’nden sonra Kamanev ile birlikte partinin karşısında yer alan Zinovyev ile aynı evde saklanır Lenin. Oportünist kuyrukçuluk ile komünist önderlik, zor dönemeçlerde açıkça ortaya çıkan şekliyle yanyanadır. Birinde oportünist miyopluk; yani hedefi, perspektifi, geleceği görme isteksizliği ve beceriksizliği somutlaşmıştır. Kitlelerin gücünden korkma, sınıfa güvensizlik; Lenin’in deyimiyle, “Önemli görevler üstlenmenin önünde her zaman bir engel olan zarar görme arzusunun sınırladığı” iradesizlik ve cesaretsizlik örneğidir. Diğerinde somutlanan ise, en zor dönemeçlerde dahi uzak görüşlülüğü ve netliğinden hiçbir şey kaybetmeyen komünist önderliktir.
Lenin, vücuduyla saklanmak zorunda olduğu kulübededir. Ancak, -hakkındaki tüm kara çalmalara ve bir dönem beraber yürüdüklerinin düşmesine rağmen- onun kafası ve düşünceleri devrimin acil sorunlarındadır. Temmuz günlerinden sonra “Tüm iktidar Sovyetlere” şiarının geçici olarak geri alınması; artık geçici hükümetin silahlı ayaklanma ile devrileceği; kendisinin anayasal mahkemede yargılanamayacağı vb. acil konularda durmadan ve güçlü bir disiplin içerisinde yazmakta, partiyi yönlendirmektedir. Israrla istediği mavi kaplı defterinde, yakında gördüğü devrimin temel teorik sorunlarına ilişkin tuttuğu notlar vardır. Ve kafasında ‘Devlet ve İhtilal’i yazmayı çoktan planlamıştır. Kendi deyimiyle “gece gündüz ‘geleceğin Rusyası’nı yaratmak için” düşünmektedir” hem de “beyni patlayana kadar”…
Önderler devrim yolculuğunun zorlu seyrinde yetişirler. Ne saksılarda büyürler ne de kapalı kapılar ardından öğrenir ve öğretirler… Tarihi dönemeçler, yenilgi anları, durgunluk yılları, zafer dönemleri, yahut hepsinin özeti sınıfsız toplum yürüyüşünün bir bir damıttığı, kristalize ettiği bir yaşamın karşılığıdır önderlik. Dönüm noktalarındaki sarsılmaz bilinç ve cesaretin suları ile yeşerir. Çoğu kez bir devrimcinin gözünde işkence tezgahı, idam sehpası, açlık ya da ölüm çok küçüktür. Binbir zorluklar içinde yürüttüğü devrimcilik yaşamının olağan karşılaşmalarıdır bunlar. Ancak “Siyasi kararlar alma zorunluluğu” ile karşı karşıya kaldığında cesaret ve güven, yerini paniğe, savrulmaya ve inisiyatifsizliğe bırakabilir. İşte bir önderin ayırt edici ve belirleyici yönü tam da burasıdır. Beraberinde yeni zorluklar ve bedeller gerektiren, ama alındığında geleceğin tuğlası olan her karar anında, siyasi cesaret, geleceğe duyulan güven, proleter sezgi bir önderi karakterize eden temel özelliklerdir. Yoksa her biri “çok bilinmezli bir denklem” olan devrimler ne zafere ulaşabilirler ne de miras niteliğinde gelenekler yaratabilirler.
Bolşevizm klasiğini yaratan ve içinden proletaryanın öğretmenlerini çıkaran bu anlayıştan başka bir şey değildir. Ya da göl kıyısındaki küçücük bir kulübeyi devrim karargahına dönüştüren, kalbinin her vuruşunda, her soluğunda korkunç bir inanç ve güvenle iktidara kilitlenen Lenin’i Lenin yapan da budur. Faşist darbenin ertesi günü yoldaşlar toplantısında, Osman Yaşar Yoldaşcan “Hücum”u, buradan kaynağını alır. İsmail Cüneyt’in bütün kararlılığı ile “Buradan mutlaka bir örgüt çıkmalı” dediği İMT ve sonrasındaki “Atılım çağrısı” bu anlayışın ürünüdür. Tüm çarelerin tükendiği tüm yolların tıkandığı anda bile “Büyük bir rüyanın ilhamı” bu yüzden güç verir.
Bundan dolayı önderlerin yaşadıkları dönem içinde devrimin kaderini belirlemeleri bir yana, hata ve doğruları ile geleceğe bıraktıkları ders ve mesaj çok daha önemlidir.
Bunun tersi ise, Zinovyev’in içine düştüğü durum misali, kapıyı dönemeçler ve zor kararlar çaldığında sinmek, tereddüt göstermek, hatta olması gerekeni bilip zahmete katlanmamak; yani Lenin’in deyimiyle “Proleter siyaseti burjuva yöntemlerle yürütmek”tir.
Yoldaşları Sverdlov ve Cerzinski, kulübeye Lenin’i ziyarete geldiklerinde, o da partinin 6. Kongresi’ne hazırlanmaktadır. Adeta tüm bilgileri soğurur onlardan. Tezleri, önergeleri, gündemi, konuşmacılar listesini… Kongreye katılamamanın burukluğu da yok değildi, ama zaten tüm hücreleriyle kongreyle bütünleşmişti. Yoldaşlarını uğurlarken arkalarından “Ne insanlar! Bunları bitiremezsiniz” diye mırıldandı. Yoldaşları da ondan gittikçe uzaklaşan kayıkta, “Lenin’i bitirmek olanaksız; onu ancak öldürebilirler” diye düşünüyorlardı. Birbirlerine ancak Bolşeviklerin duyabileceği bir güven duyuyorlardı :
“-Alçakgönüllü, kibirlilikten çok uzak. Bir liderde bu özelliğe pek az rastlanır” dedi Sverdlov.
-“Bir fener gibi etrafını aydınlatıyor, saf bir ışığı var” dedi Cerzinski.
-“İnsancıl ve nazik”dedi Sverdlov.
-“Düşmanlarına karşı çok sert; ama yalnızca düşmanlarına karşı” dedi Cerzinski. (Mavi Defter sf. 79)
Hafif bir siste ilerleyen kayıkta ve gölün karşı kıyısında berrak bir uyum ve güçlülük dilleniyordu. 6. Parti Kongresi, kararlı halkı silahlı ayaklanmaya hazırlamak amacını gütmeliydi. Öyle de oldu.
Yoldaşlarının zaafları da çok düşündürürdü onu. Küçük burjuva iktidar duygusu, parlayan öfkeler, kararsızlıklar, döneklikler… Hele bunların iktidarı aldıktan sonra ulaşacağı boyutlar. En zoru da insanın yanı başındaki düşmanla savaşmasıydı. Devrime zararlı döneklerle hep ayrı yerde durdu Lenin. Zinovyev ile tartışmalarında sık sık şehit düşen yiğit Bolşevikleri aklına getirir, onların hayatta kalan döneklerden daha güçlü ve zeki olduklarını düşünürdü.
Lenin, tüm yoğunluğu ile hem günün hem devrim sonrasının sorunlarını düşünürken, kaldığı emekçi ailesinin bir üyesi olmayı da başarmıştı. Öyle ki, evdekiler onun, herkesin aradığı Lenin olduğuna inanamıyorlardı. Ev sorunlarına ilgi gösteriyor, yardımcı olmaya çalışıyor, dostluklar kuruyordu. Tüm bunları olması gerektiği için değil, proletaryaya duyduğu yakın sevgi, sıcaklık ve güven duygusu ile onlarla iç içe geçmişliğinden yapıyordu. “Plehanov gibi ‘proletarya’yı kutsayan, ‘proletarya’ya sonuna dek güvenen ama Vanya, Fedya, Mitya, İvan İvanoviç ya da Pelegoya, Petrovna’ya karşı içinde hiçbir sıcak duygu beslemeyen; onların sağduyusuna güvenmeyen ve onlara zerre kadar değer vermeyen sosyalistlere tahammül edemiyordu. Böylesi sosyalistler için “Proletarya yavaş yavaş şekilsiz, muğlak, değersiz bir şeye dönüşmüştü. Kupkuru bomboş bir formüldü o”. (sf. 35) Lenin için ise tam tersini ifade ediyordu. Hele 6. Parti Kongresi’nde delegelerin yarısından fazlasının proleterlerden, yani, “proleter kalpler ama başbakan kafalar”dan oluşması nasıl da sevindirmişti onu. Şimdi de o çok değer verdiği işçilerden biri, mütevazi, sevecen ve kendilerinden olan Lenin’i, Bolşevik partiyi sahiplenme duygularıyla saklıyordu.
Mavi Defter; Lenin’in yaşamının kısacık, ama onun tüm komünist özelliklerini açığa çıkaran bir kesitini işte böyle anlatıyor. Günümüzün önderlik boşluğunun yakıcılığını hisseden ve Leninist partiyi hedefleyenler için bu mesaj, bugün çok daha yaşamsal ve önemlidir. Çağımızın Leninlerini bağrımızdan çıkarmak için Bolşevizmi özümseyenler bunu başaracaklar…