İş kazası değil cinayet!

madenci

Her yıl binlerce emekçi, çalışma koşulları sebebiyle hastalanıyor, sakatlanıyor ve ölüyor. Buna karşın çalışma hayatının denetimine ilişkin devlet mekanizmaları oldukça yetersiz. Patronların da iş kazalarını çoğunlukla örtbas etme girişimleri, iş kazası ve meslek hastalıklarına dair güvenilir bilgiye ulaşmayı engelliyor. Keza sendikaların pasif konumda olması, işçileri iş kazası ve meslek hastalıkları ile her gün onlarca kez karşı karşıya getiriyor.

* * *

Böyle bir ortamda üretim süreçlerinde yaşanan kazaları görünür kılmak için bağımsız gönüllü kuruluşlar ortaya çıkıyor. “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) gibi…  İSİG, işçilerin maruz kaldıkları meslek hastalıkları, kaza ve ölümleri raporlamayı, görünür kılmayı amaçlıyor. Kazaların engellenebileceğini düşünen meclis, işçi ölümlerini “cinayet” olarak niteliyor. İşçi cinayetleri konusunda kamuoyunu ve işçileri bilgilendirme adına çeşitli seminer ve eğitimler düzenleniyor. Kısaca sendikaların yapması gereken işleri, İSİG Meclisi üstlenmiş durumda. Üstelik İSİG Kadın Meclisi olarak çeşitli işçi havzalarına giderek gerçekleştirdikleri toplantılar, örgütsüz işçilere ulaşma konusunda da büyük bir olanaklar sağlıyor.  Burada Meclis’in işçilere örgütlülük bilinci aşılaması ve onları sendikalara yönlendirmesi hayati önem taşıyor. Toplantılara katılan işçilerin sendikal bilinç düzeyi değişiklik gösteriyor. Kimisi “en kötü sendika dahi hiç örgütsüz olmaktan iyidir” derken, kimisi sendikanın ne olduğu konusunda dahi fikir sahibi değil. Ancak toplantılara çok farklı sektörlerden ve farklı bilinç düzeylerinden birçok işçinin katılımını sağlamak büyük bir fırsat. Önemli olan bu katılımın devamlılığını sağlamak ve işçilerin haklarını savunmaları açısından örgütlü olmaları bilincini uyandırmak.

Dünyada iş cinayetleri 

Uluslararası Çalışma Örgütü-İLO verilerine göre;

dünyada yılda ortalama 2.3 milyon kişi,iş cinayetlerinden

veya meslek hastalıklarından dolayı yaşamını kaybediyor.

İşe bağlı ölümlerin beşte dördü meslek hastalığı nedeniyle

oluyor. Yılda ortalama 270 milyon kişi, “iş kazaları”na maruz

kalıyor. Yüzde 10’u kalıcı ya da uzun süreli sakatlıkla

sonuclanan 160 milyon meslek hastalığı vakası bildirilmektedir.

Dünyadaki bütün ölümlerin yüzde 4’ü iş cinayetleri veya

meslek hastalıkları sonucu olmaktadır. Halen işsiz olan

işgücünün yüzde 30’u daha önceki işler sırasında meydana

gelen “iş kazaları” veya meslek hastalıkları nedeniyle yeniden

iş bulmakta güçlük çekmektedir.

Kaldı ki bu rakamlar resmi rakamlardır. Kayıt-dışı çalışma

veya ILO’ya bildirilmeyen birçok iş cinayetinin işlendiği açıktır.

Dolayısıyla gerçek rakamların çok daha fazla olduğu kesindir.

Meslek hastalıkları ve işyeri analizi denildiğinde, diğer önemli bir konu ise kadın işçilerin çalışma yaşamındaki konumları ile ilgili. Bilindiği gibi kadınların kapitalist emek süreçlerinde yaptığı işler, günlük algıda daha az riskli olarak kabul edilir. Ancak gerçek öyle değil. Kapitalist düzende kadın, hem ev hayatında hem de ücretli çalıştığı işyerinde daha fazla sömürülmektedir. Bu durum kadının daha çok yorulmasına ve daha fazla risk altında olmasına sebep oluyor. Tüm bunlara ek olarak çalıştığı işyerinin fiziksel organizasyonunun da erkeklere göre düzenlenmesi, kadınların iş kazalarına uğrama risklerini arttırıyor. Emek ve meslek örgütlerinin çalışmalarında bu farkları göz önünde bulundurmaları gerekir

Sendikalara geldiğimizde, ellerinde hali hazırda bulunan binlerce üyelerinin meslek hastalıkları konusunda bilinçlendirmeleri zaten görevleri. Bu çok da zor değil. Fakat bu konuda sendikaların adım atmalarını beklemek yerine, bu boşluğu dolduracak adımlar atılmalı ve sendikaların da adım atmaları için zorlanmalı. İşçi sağlığı ve güvenliğini dert edinen tüm gruplar bunun yol ve yöntemlerini geliştirmek adına kafa yormalı.

* * *

Türkiye’de meslek hastalıkları konusunda pek araştırma yapılmıyor. Daha çok Avrupa Birliği’nin çıkardığı yönetmelikler kabul ediliyor. Yurtdışında bu konu üzerinde çalışmalar mevcut, fakat onların türkçeye çevrilip incelenmesi de ayrı bir çaba gerektiyor. Bunun yerine Türkiye’nin istihdam ve sektörel yapısına göre analiz yapmak elbette daha yararlı olacaktır. Dolayısıyla sendikaların mevcut parasal kaynaklarını daha üretken alanlara çevirmeleri gerekiyor. Konfederasyonlar düzeyinde düşünüldüğünde “İşçi sağlığı ve iş güvenliği laboratuvarı” oluşturmak çok da zor olmasa gerek. Meslek hastalıklarının araştırılması kesinlikle bilimsel bir çalışma ve bu konuda uzman kişiler gerektiriyor. Hemen hemen her sektör, kaza riskleri, analizi ve sonuçlarında farklılıklar göstermekteler. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda sendikalar birlikte hareket etmeli. Elde edilen bilgi ve veriler, diğer sendikalarla ve işçilerle paylaşılmalı. Bu konuda atılacak ve belki de en önemli adım, kendi bünyelerinde oluşturacakları “işçi sağlığı ve iş güvenliği birimi” olacaktır. Bu alanda istihdam edilecek uzman, işçileri belli aralıklarla bilgilendirmeli ve rapor sunmalıdır. Bu uzman aynı zamanda üyelerin çalıştıkları işyerlerine gidip denetleme de yapabilir. Böyle bir durumdan patroların büyük bir rahatsızlık duyacağı açıktır. Bu da sendikaların bu konuda adım atmasını engelleyen bir unsur . O zaman devreye sendikaların kim için var olduğu sorusu giriyor.

Sendikaların kendi bünyelerinde istihdam edecekleri işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı, sendikal eğitimi de etkileyecek bir dönüşüm yaratacaktır. Sendikalar zaten kendi üyelerine eğitim veriyorlar. Fakat bu eğitimlerin işçilerin sağlıklarını da kapsayacak düzeyde olmaması büyük bir eksiklik. Elbette eğitimlerinde bu konuya değinen sendikalar da var. Ancak bu konu sadece değinilemeyecek kadar kapsamlı bir konu. Eğitimlerin bu konuda uzman olan biri eşliğinde verilmesi gerekiyor. Her bir işçinin kendi çalıştığı sektörün taşıdığı risklerden haberdar olmaya hakkı var. Ve bu konu işveren ve devletin insafına bırakılamayacak kadar da ciddi.

Sendikaların bu konu üzerinde yapabilecekleri bir diğer önemli etki de Toplu İş Sözleşmeleriyle gerçekleşecektir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusu toplu sözleşmelerde daha çok mevzuat hükümlerine atıfta bulunma şeklinde yer alıyor. Fakat sektörel olarak baktığımızda riskler çeşitlilik gösteriyor. Mevzuatın bu kadar ayrıntılı sorunlar için düzenlemeler getirmesi beklenemez. Bu durum da devreye iş sözleşmeleri giriyor. Sözleşme yapılan işyerinin bulunduğu sektöre göre sözleşmeye madde konulabilir. Düzenlemelerde yer almayan, ancak o sektör için gerekli olan teknik bir ihtiyaç sözleşmede yer alarak somutlaşabilir.

* * *

Tüm bunlar sendikaların yapması gereken ve yapmakta çok da zorlanmayacakları önlemler. İSİG Meclisi bu alanda yararlı işler yapıyor. Ancak çeşitli kurum ya da emek merkezli siyasi oluşumlarla sendikalara daha fazla baskı yapılmalı. Bunun yöntemleri geliştirilmeli. Basit önlemlerle engellenebilecek kazalar, işçi ölümleriyle sonuçlanıyor.

İSİG Meclisi’nin raporuna göre 2013 yılında en az 1235 işçi iş cinayetine kurban gitti. 2014 Ocak ayında en az 87, Şubat ayında ise en az 77 işçi hayatını kaybetmiştir. “En az” deniyor, çünkü kayıt dışılığın bu kadar fazla olduğu bir ülkede, gerçek rakamlara ulaşmak elbette hiç kolay değil.

Bütün yaşanan sakatlıkların ve ölümlerin sorumlusu, sermaye ve devlettir.  Sendikaların da acilen bu konuyu gündemlerine taşıması ve çözüm yolları geliştirmesi gerekiyor. Çünkü bu cinayetler, çok basit önlemlerle engellenebilir. Ayrıca sendikalar da bu yönde meydana gelecek gelişmelerin, ülkenin işçi sağlığı ve iş güvenliği politikalarına da yön vereceği unutulmamalıdır.

Bir İSİG katılımcısı

 

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …