Katillerden, hırsızlardan hesap sormak için 1 MAYIS’TA TAKSİM’E!

1-mayis-77

İşçi ve emekçilerin bayramı 1 Mayıs yaklaşıyor. Sınıfın enternasyonal bir günü olan 1 Mayıs, ülkemizde de hemen her dönem kutlandı ve gündemi belirleyen önemli bir gün oldu. ’77 1 Mayısı başta olmak üzere birçok kez katliamlarla, ağır yaralanmalarla yoğun gözaltı ve tutuklamalarla karşılaştı. Ama her yıl yine aynı kararlılıkla işçi ve emekçiler, 1 Mayıs’ı kutladılar.

Ve ’77’den bu yana “1 Mayıs Alanı” ilan edilen Taksim, devletle devrim güçlerinin çarpıştığı bir alan haline geldi. Bu 1 Mayıs’a da yasaklı Taksim ile giriliyor. Ve tabi biriken birçok sorunla…

 

Haziran’ın ruhuyla….

Son bir yıl içinde yaşananlar, 2014 1 Mayısı’nı birçok bakımdan daha önemli kılıyor. Bunların başında hiç kuşkusuz Haziran ayaklanması geliyor. Bu 1 Mayıs, Haziran ayaklanmasından sonra yaşanacak olan ilk 1 Mayıs olacak!

Geçen yıl 1 Mayıs, yasaklanan Taksim Meydanı’nı zaptetmek için dört bir yandan gelen kitleler üzerine polisin vahşi saldırısına tanık oldu. Fakat kitleler Taksim’i çevreleyen her yerde polisle çatıştı. Eskisinden farklı olarak sadece çatışmakla kalmadı, polisin üzerine üzerine yürüdü. O gün akşam saatlerine kadar çatışmalar sürdü.

1886’nın o destansı 1 Mayısı’nı

hazırlayan günlerde, işçilerin

dillerinden düşürmedikleri

“8 saat şarkısı”nın sözleri:

“Çok çalışmaktan yorulduk

Yaşamaya ancak yetecek kadar para

Düşünceye zaman yok.

Güneş ışığını hissetmek istiyoruz

Çiçekleri koklamak istiyoruz

Tanrının bunu istediğinden eminiz

Ve 8 saati alacağız

Doklardan, dükkan ve fabrikalardan

Güçlerimizi bir araya getirdik

8 saat çalışma,

8 saat dinlenme

8 saat uyku

Bunu başaracağız.”

Bu büyük kararlılık, gelecek günlerin çok farklı olacağının işaretiydi. Diyebiliriz ki, Haziran ayaklanmasının ilk fişeği, 1 Mayıs’ta patladı. Haziran’ın ilk provası o gün yaşandı.

Nitekim bir ay sonra, Türkiye tarihinin en büyük halk ayaklanması patlak verdi. 2013 1 Mayısı, nasıl Haziran ayaklanmasını hazırlayan bir gün olduysa, 2014 1 Mayısı da Haziran’ın devamı ve onu daha ileri taşıyanı olmalı!

Geçen bir yıl içinde, ne Haziran ayaklanmasını doğuran nedenler ortadan kalktı, ne de ayaklanmanın talepleri… Daha da önemli, bu süre içerisinde 8 gencimiz, polisin kurşunu, gaz bombası ile katledildi, yüzlercesi gözünü kaybetti, ağır yaralandı… Bu 1 Mayıs, ilk başta Haziran şehitlerimizi anacağımız ve onların hesabını soracağımız bir gün olacak!

Haziran günlerinden Berkin’in cenazesine kadar, tüm ülkenin sokakları dolduran milyonlar, 1 Mayıs’ta yeniden çıkacak ve katillerin peşini bırakmadıklarını haykıracaklar!

 

Sınıfın gücüyle…

Haziran ayaklanmasının en önemli eksikliği, işçi sınıfının üretimden gelen gücüyle ağırlığını koyamamasıydı. İşçiler kendiliğinden alanlara aktı, fakat örgütlü bir güç olarak yer alamadılar. Kuşkusuz bunda en büyük faktör, işçi sınıfının örgütsüzlüğü, varolan sendikal örgütlerin ise, işbirlikçi-uzlaşmacı tutumlarıydı. Sendikal konfederasyonlar içinde DİSK ve KESK, Haziran direnişi sırasında “genel grev” ilan etmesine rağmen, üretimi durdurup tüm üyeleriyle alanlara çıkamadı.

Bu durum, Haziran’ın daha etkili olmasını ve zaferle sonuçlanmasını engelledi. Haziran direnişi bir kez daha gösterdi ki, işçi sınıfı önderliğinden yoksun bir halk hareketinin sınırları vardı ve bu sınırlar onun başarılı olmasını etkiliyordu.

Her halk hareketinde işçi sınıfının tutumu tayin edici bir role  sahiptir. Bunun somut örneğini Mısır ve Tunus’ta da yaşadık. Kitleler günlerce meydanları doldurdu, fakat ne zaman ki, işçiler genel grevle sokaklara indi, 40 yıllık diktatörler dayanamayıp yıkıldı. Fakat ne yazık ki, Türkiye’de bu gerçekleşemedi.

Sendikalar, Haziran ayaklanmasında olduğu gibi Berkin’in cenazesinde de gereken tavrı gösteremediler. DİSK “genel grev” demesine rağmen, bunu öğle tatilinde işyerinde bildiri okumakla sınırladı. KESK “iş durdurma” dediği halde, kokart takma eylemiyle yetindi.

Sadece kitlelerin milyonlar olup sokaklara aktığı böylesi kritik dönemlerde değil; sendikalar, kendilerini doğrudan ilgilendiren taşeron, iş cinayetleri, işçi kıyımı vb. durumlarda bile etkili bir mücadele yürütmüyor. Birçok yerde kendiliğinden direnişe geçen işçilere dahi sahip çıkmıyor. Bunun son örneğini Greif’de yaşadık.

İşçi sınıfının taban örgütlerinde örgütlenmek ve onlar aracılığıyla sendikaları zorlamak dışında seçeneği yok! 1 Mayıs’a doğru ilerleyen günlerde her işyerinde komiteler kurarak, sendikaları 1 Mayıs’ı adına uygun bir şekilde kutlamaya zorlamalıyız. Başta taşeron çalışma olmak üzere, artan işçi cinayetlerine, düşük ücrete, uzun çalışma saatlerine, sendikasız-sigortasız çalışmaya, işsizliğe karşı taleplerimizi yükseltmeli, sendikaları bu talepleri sahiplenmeye ve mücadelesini vermeye çağırmalıyız!

1 Mayıs’ta şalterleri indirip alanlara akmalı, sadece kendi taleplerimizi değil, tüm ezilen-sömürülen kesimlerin taleplerini de dile getirmeliyiz! İnsanlığın kurtuluşu, işçi sınıfının kurtuluşuyla mümkündür çünkü…

 

Sandıkta değil sokakta!

Bu 1 Mayıs’ın ayırt edici bir diğer özelliği, yerel seçimlerin hemen arkasına gelmesidir. Ve yerel seçimlerin bir genel seçim havasında geçmesidir.

Dersanelerin kapatılmasıyla gün yüzüne çıkan AKP-Cemaat çekişmesi, “kirli çamaşırların” ortaya dökülmesine yol açtı. Ve 17 Aralık operasyonu ile AKP’li bakanların çocukları rüşvet ve yolsuzluktan gözaltına alındılar, tutuklandılar. Evlerinde para sayma makineleri, ayakkabı kutularında milyon dolarlar bulundu.

Haziran ayaklanmasıyla yıpranan hükümet, yolsuzluk iddialarıyla iyice zor duruma düştü. Ardından Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal’le telefon görüşme kayıtları ortaya çıktı. Erdoğan, oğlundan evdeki yaklaşık 1 milyar dolar olan paraları “sıfırlaması”nı istiyordu.

Böylece Erdoğan ve AKP, yolsuzlukla, hırsızlıkla anılmaya başladı. Kitleler, ayakkabı kutularıyla eylemler yaptı, en sık atılan slogan “Hırsız Erdoğan” oldu.

Haziran direnişi sırasında kafasına aldığı bir gaz fişeği darbesiyle yaralanan ve tam 269 gün yoğun bakımda direnen Berkin Elvan, 11 Mart sabahı yaşamını yitirdi. 14 yaşındaki Berkin’in ölümü, kitlelerde büyük bir öfke patlamasına yol açtı. Milyonlar sokaklara döküldü, “Katil Erdoğan” sloganlarıyla yeri-göğü inletti.

Düzen partileri, kitlelerde artan bu öfke birikimini, sürekli 30 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlere ertelediler, AKP’nin seçimlerde biteceği propagandası yaptılar. Ve kitleler yüksek bir katılımla sandıklara gitti. Ama AKP, yine her tür seçim hilesini kullanarak yüzde 45 oy oranıyla açık ara önde çıktı.

Büyük bir hayal kırıklığı yaratan bu durum, önce şaşkınlığa ardından patlamaya yol açtı. Ankara’da kitle yeniden sokağa çıktı ve Yüksek Seçim Kurumu’nun önüne yığıldı. Ardından her yerde seçim sonuçlarına itirazlar ve eylemler başladı.

Seçim sonuçları bir kez daha gösterdi ki, çözüm sandıkta değil sokaktaydı! Kitlelerin kahreden ve yaratan gücü her şeyi belirliyordu. 2014 1 Mayısı, bu gücün bir kez daha kendini ortaya koyduğu, egemenleri titrettiği bir gün olacaktır!

 

Taksim 1 Mayıs alanıdır!

1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Fakat sadece işçi sınıfının değil! Kaderini ona bağlamış diğer tüm emekçilerin de günüdür. Ve tabii işçi ve emekçilerin öncüleri olan komünist ve devrimcilerin günüdür!

Böyle olduğu içindir ki, 1 Mayıs tüm dünyada sadece işçi sınıfının değil, ezilen-sömürülen tüm kesimlerin sahiplendiği bir gün olmuştur. Bu durum ülkemiz için de geçerlidir. Ve yaklaşık son 10 yıldır AKP hükümetine muhalif olan tüm kesimlerin biraraya geldiği bir gün halini almıştır.

Elbette bu durum, AKP hükümetini fazlasıyla rahatsız etti. 2010 yılında Taksim’i 1 Mayıs’a açmak zorunda kalması ve ardından 1 Mayıs’ı tatil günü ilan etmesine karşın, geçen yıl “inşaat” gerekçesiyle kapatması boşuna değildir. Çünkü her yıl artan bir kitlesellikle Taksim Meydanı dolduruldu.

Taksim, AKP’nin bir lütfu değildir! ‘77’den bu yana onlarca şehit, binlerce yaralı ve tutsakla, kan ve can bedeli kazanılmıştır. Hiç bir yasak ve engel 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını durduramaz! Önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da yüzbinler Taksim’e çıkmak için sokaklara dökülecektir. Ve o alan er-geç “1 Mayıs Alanı” olarak yasallaşacaktır!

Taleplerimizi haykırmak için 1 MAYIS’TA TAKSİM’E!

Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

 

 

Türkiye’de de 1 Mayıs’lar, Osmanlı döneminden itibaren kutlanmaktadır. Bazen yakaya takılan bir kırmızı karanfil, bazen fabrikada okunan bir bildiri, bazen şalterlerin inmesi ve alanların doldurulması biçiminde, ama mutlaka kutlanılmıştır.

‘77 1 Mayıs’ı başta olmak üzere, 1 Mayıslar’ın kana bulanmasına, onu bir korku gününe çeviren egemen sınıflara karşı, büyük bir kararlılıkla 1 Mayıs’a sahip çıkıldı. Sıkıyönetim ve cunta koşullarında bile, 1 Mayıs çeşitli biçimlerde kutlanıldı. 80 sonrası ilk olarak ‘89’da yeniden Taksim’e çıkma mücadelesi verildi. Yıllarca şehitler verildi, binlerce gözaltı ve tutuklamaya rağmen Taksim ısrarı sürdürüldü.

Taksim Meydanı, sokak sokak savaşılarak, fiilen açıldı. İlk olarak 2009 yılında girildi, ardından yasal olarak da Taksim, 1 Mayıs kutlamalarına açıldı. Bu, 1 Mayıs’ları özüne uygun kutlama iradesi gösterenlerin; “Taksim, 1 Mayıs alanıdır” diyenlerin ve bunu pratiğe geçirenlerin zaferiydi.

Her geçen yıl büyüyerek gelen kitleler, 2012 1 Mayısı’nda 1 milyonu buldu. Artan kitlesellik ve AKP’ye karşı yükselen tepkiler üzerine AKP hükümeti, geçtiğimiz yıl “inşaat” gerekçesiyle Taksim’i kapattı. Buna rağmen onbinlerce kişi Taksim’i zorladı ve saatlerce süren çatışmalar yaşandı. Taksim yasağı, Haziran ayaklanmasıyla fiilen yıkıldı. Ama hükümet aylardır Gezi Parkı’nı ve Taksim’i polis ablukasında tutuyor ve gösterilere izin vermiyor.

Bu yıl da kitleler 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için toplanacak ve er-geç Taksim 1 Mayıs alanı olarak yeniden açılacak!

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …