Nazım Hikmet, genç bir devrimci olarak Sovyetler Birliği’ne ilk gittiğinde, orada gördüğü sosyalist insandan ve kültürel çalışmalardan çok etkilendi. Ülkesine geri döndükten sonra pekçok defalar soruşturmaya uğradı, yıllarca hapis yattı.
Şiirlerinde toplumsal sorunları büyük bir coşku ve umutla işledi. Hapisteyken de üretmeye devam etti. Orhan Kemal ve İbrahim Balaban’ı hapiste tanıdı ve onların büyük sanatçılar olmasında önemli rol oynadı.
Hapisten çıktıktan sonra, öldürüleceğini anlayarak yurtdışına kaçtı. Kendi ülkesinde yasaklı olan Nazım, bir dünya şairi olarak 1963 yılında Sovyetler Birliği’nde öldü.
“Öldüğümde bir köy mezarına gömün beni” demişti, ama mezarı hala Moskova’dadır. Bir süredir mezarının Türkiye’ye getirilmesi tartışılmaktadır. Son olarak Gezi Parkı’na getirilmesi önerildi. Mezarı getirilmese de direnişle anılan Gezi Parkı’na Nazım Hikmet anıtı çok anlamlı olur.
Nazım Hikmet, ölümünden sonra, içi boşaltılmaya çalışılan devrimcilerden biri oldu. Fakat o, “sevdalınız komünistir” diyen bir şairdir. Eserleri, onun bu kişiliğinden kopartılarak ele alınamaz. O, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en büyük şairlerinden biri olarak ölümsüzleşti.