13 Mayıs günü Manisa’nın Soma ilçesinde bir maden ocağında yine işçi katliamı yaşandı. Resmi açıklamayla 301 işçi katledildi. Enerji Bakanı, daha kurtarma çalışması devam ederken “tarihin en ölümlü kazasına hazır olun” diyerek haberini verdi. Bir değil, on değil, yüzler… Bu katliam değilse nedir?
Önce “trafo patlaması” dendi, “zehirlenme” dendi, “yangın” dendi… Yüzlerce madenci katledilirken, katliamın sebebi her zamanki gibi halktan gizlenmeye çalışıldı, çelişkili açıklamalar yapıldı. Gizledikleri sadece işçi katliamının nedeni değil, madende kaç kişinin bulunduğuydu.
İşçi yakınlarına sağlıklı bilgi vermediler, sağlıklı bilgi ve kurtarma yerine, polisini-tomasını karşılarına diktiler. Öyle ki, ambulanslardan önce tomalar, polisler olay yerine yollandı. Katliamı, “kader”, “olağan” bir şeymiş gibi sundular. Erdoğan, Soma ziyaretinde yaptığı konuşmada 1800 yıllarından örnekler vererek, “litaratürde iş kazası denen bir şey var” diyerek katliamın olağan olduğunu söyledi. Sanki 1800’lerin teknolojik gelişimi ile bugünün teknolojik gelişimi aynıymış gibi! Fakat katliamla birlikte anlaşıldı ki, Soma’da madenciler tıpkı 1800’lü yılların koşullarında çalıştırılmış! Yemek ve tuvalet gibi en temel ihtiyaçlarını bile karşılayacak yerlerden mahrum, kullanma süreleri çoktan geçmiş gaz maskeleri ve “dayıbaşı” denilen kırbacın altında, gerçek anlamda bir köle gibi…
“Mevzuata uygun” ölüm!
Katliamın hemen ardından konuşan Enerji Bakanı “bu ocak son iki yılda 16 kez denetlendi, mezuata aykırı bir şey yok” dedi. Keza Çalışma Bakanı Faruk Çelik de “yapılan denetimlerde bir sorun gözükmedi” diyerek kendilerini aklamaya çalıştılar.
“Mevzuata aykırı bir durum yok”, “denetimlerde sorun yok” ama yüzlerce işçi öldü! Yani ölümleri “mevzuata uygun”du(!) O “mevzuat”ın ne olduğu “denetim”lerin nasıl yapıldığı, katliam sonrası işçilerin anlatımı ile bir bir ortaya serildi.
Soma maden ocağı, Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) ait. Fakat AKP hükümeti tarafından hizmet satın alma yoluyla Soma Holding’e kiralanmış. Bu siteme de rödovans (kiralama) deniyor. Yani devlete ait bir sahanın özel sektör tarafından bir süreliğine kiralanması oluyor. Bu uygulama, sadece taşeronlaşmayı getirmiyor, özelleştirmeyi de getiriyor aynı zamanda. İşçilere ağır çalışma koşulları, patronlara yüksek karlar sunuyor.
Soma Holding TKİ’ye bağlı çalışan taşeron bir firma. Üretilen kömürün yüzde 20’sini, devlete kira bedeli olarak veriyor, geri kalan yüzde 80’ni de devlete satarak parasını peşin alıyor. Yani çıkardığı kömürü yine devlete satıyor. Dolayısıyla şirketin pazar gibi bir sorunu da yok. Stok sorunu, “elimde kalır” sorunu yok. Ürettikçe üretiyor. Soma Holding Başkanı, daha önce yaptığı bir röportajda, şirketin çok kazanmasını, TKİ’deyken tonu 140 dolara mal olan kömürü, 23 dolara düşürmekle açıklıyor ve bununla övünüyor. Özelleştirilmeden önce 1500 ton üretim yapan ocak, özelleştirmeden sonra 3500 tona çıkmış! Özelleştirilmeden önce yüzde 7’lik bir fazla üreten ocak, özelleştirildikten sonra yüzde 47’ye, 2013 yılında ise yüzde 53’e çıkarmış!
Peki bütün bunlar ne pahasına gerçekleşmiş?
Daha çok üretim, işçileri daha çok çalıştırmak demek. Daha çok çalışmak, ölümüne çalıştırmak… İşçinin kanını, canını almak…
Şirket, daha çok üretim için, mevsimlik işçilerde karşılaştığımız “dayıbaşı” sistemini getirmiş. “Dayıbaşı” getirdiği işçilerden kişi başına komisyon alıyor. Ve işçileri sürekli ‘hadi hadi’ diye sıkıştırırlar. Amaç, belirlenen işin üzerinde iş çıkarmak. Belirlenen işin üzerinde çıkan iş dayıbaşların olur. Bu işçi simsarları, işçilerden aldıkları komisyon yetmezmiş gibi, çıkan işin fazlasına da el koyarlar.
Öylesine bir kölece çalıştırma ki, işçiler öldüklerinde bile iş durmasın diye, diğer işçilere haber verilmiyor. Ocak ayında bir işçi, bantta sıkışmış ve yarım saat asılı kalıp yaşamını kaybetmiş. İşçilere ‘işe devam’ denmiş. Katliamdan önce işçi katliamının yaşanacağı belli olmasına rağmen, üretim durdurulmamış. İşçiler iki haftadan beri madenden sıcak kömür çıkardıklarını söylüyorlar. Bunu yöneticilere söylemelerine rağmen yöneticiler gelen uyarıları dikate almamış.
Nasıl olsa şirketin “kömürü satamam” diye bir derdi yok. Devlet çıkan bütün kömürü alıyor. Daha fazla üretim için taşeronun taşeronu, ‘dayıbaşı’lar devreye koyulmuş. Resmiyette kılıfına uydurmak için de bunlara ‘ekip başı’ denilmiş!
Göz göre göre gelen katliam
İşçiler göz göre göre azami kar uğruna katledildiler. Katliamdan 6 gün sonra savcının el koyduğu bilgisayar kayıtlarında karbonmonoksit seviyesinin yüzde 50’nin üzerinde olduğu belirlendi.
“İki haftadır sıcak kömür çıkarıyoruz”, “trafo patladı” vb açıklamalar sonuçtur, esas neden değildir. Bunların önceli vardır. Mesala trafonun maden içinde ne işi var? Yine kömür sıcak olmadan önlem alınır. Bırakalım bunları, gaz ölçümünde kullanılan sensörler bile doğru dürüst çalışmıyor. Yaşam odaları yapılmamış. Maskelerin kullanım süreleri geçmiş. vb….
Bu birkaç veri bile, hükümetle patronun elele vererek bu katliamı yaptıklarını ortaya koyuyor. Soma maden ocağında bırakalım içerisine girip bakmayı, dışardan görünüşü bile burada her an işçi katliamı olacağını gösteriyor. Esas neden, çok, daha çok para kazanmak! Kapitalist sistemde üretim azami kar için yapılır, o yüzden de iş kazalarının önü alınmaz. Zaten bu yüzden iş kazası değil, iş cinayeti diyoruz. Fakat koruyucu önlemler alınsa, iş cinayetleri asgariye indirilir. Onlara koruyucu önlemler aldırtacak yegane güç de, bizim örgütlü mücadelemizdir. Soma’da yaşanan katliamın bize gösterdiği de budur.
Eğer Soma’daki katliama Başbakan’ın dediği gibi ‘kader’ diyerek sesizce bir kenara çekilseydik, bugün Soma katliamı, taşeronluk sistemi bu kadar tartışılmazdı. Eğer tepkimizi sokaklara yansıtmasaydık, işçilerin hangi koşullarda çalıştığı bilinemezdi. Soma ile birlikte azımsanmıyacak bir kesim, “bu tam kölelik sistemi” demekten kendini alamadı. Eğer tepkimizi eylemlerle ortaya koymasaydık, göstermelik tutuklamalar bile olmazdı.
O halde mücadelemizi daha fazla yükseltmeliyiz! Başta madenler olmak üzere işçi sağlığı iş güvenliği güvenilir kurumlar tarafından yapılmalı, özelleştirme durdurulmalı, esnek çalışma ve taşeron sistemi kaldırılmalı, katliamın sorumluları ağır ceza ile yargılanmalı, Enerji ve Çalışma Bakanları istifa etmelidir. Ayrıca katliama ortak olan ve sesiz kalan Türk-iş Konfederasyonu ve ona bağlı Genel Maden-iş sendikası yöneticileri istifa etmelidir.
Taleplerimiz kabul edilene kadar sokaklardan çekilmemeliyiz. İşte Soma maden işçilerinin katliama ortak olan sendikacılara karşı yaptıkları eylemler, istifa getirdi. Uzun yıllar sonra işçilerin eylemli baskısı sonucu sendika yöneticileri istifa etmek zorunda kaldılar. Örneklerini çoğaltmak için daha ileri…
Bilmeliyiz ki, azami kar uğruna çarkları dönen bu sistemde iş cinayetleri tamamen bitmez. Mücadelemizin hedefine bu kapitalist sistemi çakmalıyız. Bırakalım iş cinayetlerini, iş kazalarının olmadığı devrim ve sosyalizm için kavgamızı yükseltelim.