Fatih’ten Osman’a uzanan gelenek “Ölebiliriz ama BİZ KAZANACAĞIZ!”

osman-akgun-ayakta

1965 yılında Rize’nin Kalkandere ilçesinin Fındıklı köyünde hayata gözlerini açtı. İlk ve ortaokulu Şirinevler’de, liseyi ise Kocasinan’da tamamladı. ’80 öncesi yıllarda lisede mücadeleyle tanıştı.

Kocasinan Lisesi’nde okurken mücadeleye atılmıştı Osman. Henüz genç bir antifaşist militan iken, 12 Eylül cuntasının gelmesiyle birlikte, tasfiyeciliğin batağına saplanan insanları mücadele etmeleri için zorladı. İhtilalci komünistlerle tanışana kadar kendini ve yakın çevresinin devrimci yapısını korumayı başardı. Derneklerde tiyatro ve halk oyunları öğretmenliği yaptı.

Osman, bunları salt sanatsal faaliyet için yapmıyordu. Faşist cunta yıllarında, tasfiyeciliğin kol gezdiği bir dönemde devrimci bir çevre yaratmak ve geliştirmek istiyordu. Sosyal ilişkilerinin zenginliği, sıcak sevecen yapısı, hesapsız ilişkileri, fedakar kişiliğiyle, bulunduğu her alanda öne çıkar, kendini sevdirir ve kabul ettirirdi. O günlerden başlayan, temiz, hesapsız ve sımsıcak bir “Osman dostları” çevresi vardı etrafında.

1990 Temmuzu’nda Osman ihtilalci komünistlerle tanıştı, görüşlerini benimsedi ve kavgada yerini aldı. Geçmişin birikim ve deneyimlerini de mücadeleye sunmaya, dolu dolu yaşamaya hazır gelmişti. Ve hızla pratiğin içine daldı. Bir yandan kendi geçimini sağlamak için çalışırken, bir yandan da örgütsel faaliyetlerini aksatmadan sürdürüyordu. Kısa sürede ön saflarında yer almaya başladı. Askeri yönleriyle de dikkat çekiyor ve bu faaliyetlerin bir parçası oluyordu.

Osman Yaşar Yoldaşcan Müfrezesi’nin ilk üyelerinden oldu Osman. Hainlerin, muhbirlerin cezalandırılmasından, kamulaştırma eylemlerine, araba kaldırmaktan, malzemelerin teminine kadar, en büyüğünden en küçüğüne kadar aldığı tüm görevleri titizlikle getirdi. Pratik zekasıyla her sorunu halletmeye çalıştı. Yoldaşlarını koruma duygusu ve refleksi çok güçlüydü.

Osman’ın dışarıdaki mücadelesi kısa sürdü. Fakat bu kısa süreye çok şey sığdırmıştı.

Kuruluş yıldönümünde yapılan bir eylemin hazırlığı sırasında taksi şoförünün ihbarı üzerine yoldaşlarıyla beraber polisle çatışmaya girer ve ağır yaralı olarak yakalanır. Ancak başı dik çıkar yaralı olarak girdiği Gayrettepe işkencehanelerinden. Hapishanelerde de hep özgürlük tutkusuyla yaşar. ’95 yılında yarım kalan özgürlük eyleminin mimarlarındandır.

Fedakarlığı, örgüte ve yoldaşlarına bağlılığı o kadar güçlüydü ki, iğne ile kuyu kazarcasına baştan itibaren emek verdiği tünelin çalışmasının aksamaması için, Sağmalcılar’dan Ümraniye’ye sevkler gündeme geldiğinde, sorun çıkmaması için gönüllü olur. Osman o sırada hüküm yemiştir ve idare hükümlülerin sevkini dayatmaktadır. Yoldaşlarının onu sevke göndememe çabalarına “ben gönüllü olarak sevke gitmek istiyorum” der. “Böylece bize yönelik dikkatleri dağıtırız; siz de eyleme daha rahat devam edersiniz” Ve Ümraniye Cezaevi’ne sevke giderken şunları söyler:

“Yeni açılan bir cezaevine gidiyoruz. Her şeye sıfırdan başlayacağız. Oradaki mücadele daha zor ve çetin olacak, bunun bilincindeyim. Ümraniye Cezaevi’ni özgürleştirmek, bizim görevimiz. Bunun sorumluluğu hep üzerimde olacak. Orada örgütümüzün bayrağını şerefle taşıyacağız.”

13 Aralık Ümraniye direnişinde barikatların önündedir Osman. 4 Ocak’taki Ümraniye katliamında da üç gün boyunca barikatların başındadır.

1998’de tüm hapishanelerde genel direniş başladığı zaman ise, kendinin ölüm orucuna gönüllü olduğunu bildirir yoldaşlarına. Ve açlık grevinin 47. gününde şöyle yazacaktır mektubunda:

“Yoldaşlar bedenen kötüyüm ama kafa ve yürek olarak dimdik AYAKTAYIM. Her şeye ama her şeye hazırım”

Osman, her gün adım adım erirken, kendisi için kaygılanan yoldaşlarına da şöyle seslenmektedir:

“Ben ölümle ilk kez burada karşılaşmıyorum… Ölümle yüzyüze kaldığım her tarihte ölümün üzerine giderek ölümü yendim. Öyle olunca ölüm daha da küçülür… Ölebiliriz… Ölüm ne ki, önemli olan yüzümüzün düşmana dönük, başımızın dik olmasıdır.”

Bu sözlerinden kısa bir süre sonra bilincini yitirmeye başlar. Beş gün bilincini yitirmiş olarak ölümle savaşır. Sayıklamalarında bile düşmanla savaşıyordur, tıpkı kendisine hep örnek aldığı Fatih yoldaşı gibi… Ve 69. gün ölümü yener…

Son sözlerini baştan söylemiştir Osman Akgün:

“Yoldaşlar, direnişle ilgili uzun söze gerek yok. Yaşam kendini konuşturuyor. Bu direnişte Fatih’in BİZ KAZANACAĞIZ’ı nasıl yaygınlaştı değil mi? Bu müthiş gurur veriyor.

Evet, bedenen ölebiliriz ama kazanan biz olacağız! BİZ KAZANACAĞIZ!”

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …