Şişecam’a ait 10 işyerinde 5800 işçinin başlattığı grev 9. gününde Bakanlar Kurulu kararıyla ertelendi. Gerekçe “milli güvenliği ve genel sağlığı bozduğu” olarak gösterildi. İşçiler kararı tepkiyle karşıladılar, hemen işbaşı yapmadılar, eylemlerle karşılık verdiler, polisle çatışmalara girdiler…
Bu erteleme, aslında yasaklama yeni değil. 12 Eylül yasalarıyla birlikte çok grev ertelendi. En çok da Şişecam işçilerinin grevi ertelendi. Sadece AKP hükümeti döneminde üçü cam sektöründe, biri lastik diğeri madencilik sektöründe olmak üzere 5 grev “milli güvenlik genel sağlık” gerekçesiyle yasaklandı.
Erteleme değil yasaklama
Şimdi de Bakanlar Kurulu Şişecam grevini “60 gün ertelediğini” söylüyor. Bu aslında yasaklamadan başka bir şey değildir.
Yasaklama diyoruz; çünkü başta cam sektörünün ‘milli güvenlik genel sağlık’la ne ilgisi var? Diğer yandan, anayasada “grev, sendikalaşma ve TİS hakkı” kabul edilmiş olmasına rağmen, ‘ama’larla başlayan maddelerle örülmüş! Bakanlar Kurulu’na verilen yetkilerle, grev boşa çıkarılmış!
12 Eylül döneminde çıkarılan 2822 sayılı grev erteleme yasası, AKP döneminde yapılan 6356 sayılı yeni sendikalar ve toplu iş sözleşmesi yasa düzenlemesiyle olduğu gibi korundu. Yasaya göre 60 günlük erteleme sonucu greve yeniden başlama olanağı bulunmamaktadır. Grevin yeniden başlaması için idari yargıdan yürütmeyi durdurma veya iptal kararının alınması şarttır. Bunları yapsanız bile, Bakanlar Kurulu’nun ikinci kez grevi erteleme yetkisi vardır. Nihai karar Yüksek Hakem Kurulu’na bırakılmaktadır. Bu yüzden erteleme fiili yasaklama anlamına gelmektedir.
Bunu en iyi Şişecam işçileri bilir. En son 2003 yılında da Şişecam işçilerinin grev kararını AKP hükümeti yasaklamıştı. Sendikanın Danıştay’a yaptığı başvuru sonucu, Danıştay yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Hükümet bu yargı kararına rağmen grevi ikinci kez ertelemişti.
Başta AKP hükümeti olmak üzere hükümetler, grev ertelemelerini -yasaklamalarını- kullanarak, grev gibi etkili bir silahı kullanmaz hale getirmek, işçi sınıfının gündeminden çıkarmak hedefindeler. 2000’li yıllardan sonra grevin ismi alınmaz oldu. Grevler ya ertelendi, yada etkisizleştirildi. Sendikacılar, grev bir hak ve etkili bir mücadele aracı değil de sanki uzak durulması gereken bir öcüymüş gibi davrandılar, işçilere bu şekilde lanse ettiler.
Böylece grev, sınıfın gündeminden büyük oranda çıkarıldı. Son yıllarda greve çıkan işçi sayısına baktığımızda, bunu net biçimde görebiliriz. 2010’da 808, 2011’de 557, 2012’de ise 768 işçi greve katıldı.
‘Milli güvenlik’ yalanı
‘Milli güvenlik genel sağlık’ gerekçesi düpedüz yalandır! Cam sektörünün ‘milli güvenlik’le alakası olmadığını kendi yargı kurumu Danıştay bile söylemiştir. 2003-2004 yıllarında verilen iki erteleme kararına Danıştay ‘cam sektörü ile milli güvenlik arasında bir bağlantı yoktur’ şeklinde hüküm vermiştir.
Hükümet bunu bilmez mi? Açıktan “patronların karını koruyoruz” diyemiyorlar, bu yalanları sürdürüyorlar! Amaç, patronların kar kaybını önlemektir. Tamamen sermayenin istekleri ve çıkarlarını korumaktır. Çünkü ortada bir “güvenlik” sorunu varsa, bu sermayenin “kar güvenliği” ve bir bütün olarak “kapitalist sistemin güvenliği”dir.
Bakanlar Kurulu’nun “grev erteleme” kararı, sadece Şişecam patronlarının karını korumaya dönük alınan bir karar da değildir. Onunla birlikte, genel ekonominin korunması güvenliğinin alınmasıdır. Cam sektörü, inşaattan otomotiv sektörüne kadar birçok sektörü ilgilendirmektedir çünkü. Cam’daki bir kırılma, birçok sektörü, oradan bütün ekonomiyi etkileyecektir. Söz konusu cam sektörü gibi kilit sektörler olunca, Bakanlar Kurulu hemen devreye giriyor, erteleme adı altında grevi yasaklıyor. Bu yüzden Şişecam işçilerinin bütün grevleri yasaklanıyor. Eylül ayında metal grup TİS’leri başlıyor. Metal işçileri de aynı yasaklamayla karşılaşabilirler.
Grev, işçi sınıfının en etkili mücadele silahlarından biridir. İşçiler grevle üretimden gelen gücünü kullanırlar, işgüçlerini bir mücadele aracı olarak değerlendirirler. Üreten, yaratan işgücü, bu sefer üretimin durması yönünde kullanılır. Duran üretim elbette ekonomiye zarar verir, patronların karını düşürür.
Grevin etki gücü, sadece patronlara ekonomik zarar vermekle kalmaz; çeşitli yöntemlerle baskılarla böldükleri işçilerin birlikte hareket etmesini sağlar. Bu birliktelik burjuvaziyi daha da korkutmaktadır. Nitekim Şişecam işçilerinin grevinin ertelenmesinde, bu çok önemli bir faktör olmuştur.
Özellikle Haziran ayaklanmasından sonra işçi ve emekçilerde hak arama bilinci daha da arttı. Gaspedilen haklarına karşı sadece homurdanmıyorlar, sokağa çıkıyorlar. Soma’da madencilerin katliamına, Yatağan’da özelleştirmeye karşı, eylemlerini yüksetmiş, AKP hükümetine karşı öfke sokaklara taşmıştı. Soma’nın sıcaklığı soğumadan, cam işçlerinin grevi devreye girdi. Şişecam patronları ve işbirlikçi Kristal-iş yöneticileri greve gitmeden TİS’i bağıtlamaya çok çalıştılar. Fakat işçilerin imzalanacak geri bir TİS’e karşı öfkeleri çok büyük olunca, grev kaçınılmaz hale geldi.
Elbette grevin tabiatında patronlara ekonomik zarar vermek vardır. Bazı dönemlerde burjuvazi ekonomik kayıpları istemeden kabul etmek zorunda kalabilir. Bazı dönemlerde stoklarla idare etmeye çalışır. Ama ekonomik kaybın yanında işçi sınıfının mücadelesinin büyümesine tahmül edemezler. Bu onların en korktukları şeydir. O açıdan Cam işçilerinin grevinin ertelenmesini, sadece burjuvazinin ekonomik kaybı olarak değerlendirmek eksik olur. Büyüyen işçi sınıfının mücadelesinin önünü kesmektir asıl amaç. Hatta belirleyici olan budur.
Cam işçileri daha önceki yıllarda ertelenen grevlerinde bu denli yüksek bir tepkiyi ortaya koymamışlardı. Bu kez erteleme kararını eylemlerle karşıladılar, bazı illerde AKP binalarına yürüdüler. Bu bile işçi sınıfının mücadelesinin daha yükseleceğini gösteriyor. Keza uzun yıllar sonra grev kararı uygulandı, hayata geçti. Hatta madenci katliamına karşı genel grev yapıldı. Dalga yükseliyor. Bu dalga daha büyümeden erteleyerek-yasaklayarak erimek istiyorlar.
Grev hakkı grevle kazanılır!
İşçiler eylem halindeler, fakat hala yasaları aşacak örgütlü duruşa sahip değiler. Buna sendikacıların pasif duruşu, işbirliğine, uzlaşmaya hazır oluşları da eklenince, burjuvazinin cesareti artıyor. Grevi yasaklayarak sistemlerinin güvenliğini almaya ve öfkemizi, tepkiyi eriterek bitirmeye çalışıyorlar.
Bu fırsat onlara verilmemeli! Yapılması gereken, yasaklamayı yok sayıp grevi devam ettirmektir! Hatta bunu işgalle birleştirmektir!
Şimdiye kadar ertelenen grevler kazanımsız bitti. Bu kez de öyle olmamalı! Bugün bunun koşulları mevcuttur. Ayrıca cam işçilerinin güçlü mücadele deneyimleri vardır. Kendi deneyimlerinden de dersler çıkararak yola koyulmalıdırlar.
Sendikacılar ‘Danıştay’a başvurduk, sonucunu bekleyelim’ diyerek, pasifleştirmeye, geriye çekmeye çalışacaktır. Buna izin verilmemeli! Danıştay kararını beklemeden, yeniden greve gitme hazırlıkları yapılmalıdır. En başta grev hakkının önündeki Bakanlar Kurulu’nun erteleme yetkisinin kaldırılması istenmelidir. Çünkü bu, grev hakkının gaspedilmesidir. Hatta sadece grev hakının değil, sendika ve toplu sözleşme hakkının da ortadan kaldırılmasıdır. Grev hakkının olmadığı bir yerde, sendikadan ve toplu sözleşmeden bahsedilemez çünkü.
Ayrıca Danıştay’ın yürütmeyi durdurması durumunda, AKP hükümeti tekrardan erteleme kararı alabilir. Geçmişte bunun birçok örneğini gördük. Şimdiden yapılacak hazırlık, ikinci ertelemeyi önden karşılama anlamına gelecektir. İkinci ertelemeye, grevle işgalle karşılık verilmelidir!
Unutulmamalıdır ki, grev hakkı grevle kazanılmıştır. Bakanlar Kurulu’nun erteleme-yasaklama kararına karşı en etkili silah, yine grevdir.