Uyuşturucu öldürür!

bonzai

Son günlerde üstüste uyuşturucudan ölüm haberleri duyuyoruz. Bir ayda 300 kişinin öldüğü tespit edilmiş. Üstelik bu rakam, kayıtlara geçenler. Gencecik insanlar, uyuşturucu nedeniyle yaşamını kaybediyor. Ve bu ölümler, artık kitlelerin büyük tepkisiyle karşılaşıyor. Ölen gençlerin mahallesinde, halk sokaklara çıkıyor, yürüyüşler yapıyor, uyuşturucuyla mücadele edilmesini istiyor.

Öylesine büyük bir tepki ortaya çıkmış durumda ki, en beklenmedik noktalarda, uyuşturucu ile mücadele içerikli, imzasız ya da mahalle imzalı duvar yazılamalarıyla karşılaşıyoruz artık. Bugüne kadar asıl olarak kimi devrimci yapıların işi olarak görülen uyuşturucuya karşı mücadele, kendi içlerinden birini kaybeden mahallenin mücadelesine dönüşmüş durumda. Ve bu durum, gün geçtikçe artıyor, yaygınlaşıyor. Çünkü ölümler yaygınlaşıyor.

Sokaklara dökülen halk, devletin birşeyler yapmasını, bir çözüm bulmasını, uyuşturucu ile mücadele etmesini istiyor. Erdoğan hemen bu durumu kendi seçim propagandasının bir unsuru haline getirdi bile. “Uyuşturucu ile mücadele” adına, ihbarcılığı yaygınlaştırma yönünde adımlar atacaklarını açıkladı. Oysa uyuşturucu kullanımı, “kullanıcı”dan değil, “satıcı”dan çözülebilecek bir sorundur. Uyuşturucu tekelleri yokedildiği zaman, üretimi de, satışı da, kullanımı da ortadan kalkacaktır zaten. Bu gerçeği bir kenara bırakarak, “kullanıcı”nın ihbar edilmesinin “çözüm”olarak gösterilmeye çalışılması, devletin bu konuda hiçbir adım atmayacağının ifadesidir.

Zaten sorun da burada çıkıyor. Uyuşturucu ticareti, doğrudan devletin denetiminde yürütülen bir faaliyet oysa…

Devlet uyuşturucu ticaretinden, iki yönlü fayda elde ediyor.

Birincisi ve asıl önemlisi; uyuşturucuyu devrimci faaliyetin “panzehiri” olarak görüyor ve teşvik ediyor. Devrimci etkiye en açık semtler, devletin uyuşturucu bombardımanına tutuluyor. 1995 yılındaki Gazi direnişinin arkasından Gazi mahallesine bir yıl boyunca bedava uyuşturucu dağıtılması, alışkanlık yaygınlaştıktan sonra da ticaretinin başlaması oldukça çarpıcı bir örnektir. Haziran direnişinin ilk günlerinde, Gezi Parkı’na yerleşen genç kitleye, bedava içki ve uyuşturucu dağıtılması da bu örnekler arasındadır.

Çünkü uyuşturucu kullanan insan, devlet için tehdit olamaz. Adı üstünde, “uyuşmuş” bir halde, yaşama dair bütün sorunlardan, bütün düşüncelerden, aynı zamanda bütün gerçek umut ve sevinçlerden uzak bir halde, kendi hayal dünyasında yaşar. Ne devletin saldırıları, ne ekonomik sıkıntılar, ne Soma katliamı, ne kitle direnişleri, ne işçi eylemleri… Hiçbiri ulaşamaz onun kendine kurduğu hayal dünyasına. Bu nedenle, devletin hiçbir saldırısına karşı direnemez, karşı koyamaz, hatta saldırıların ne anlama geldiğini bile farkedemez.

İkinci faydası ise; uyuşturucu ticaretinden devlet de payını almaktadır. Uyuşturucu ticareti, kar oranı en yüksek ticarettir, bu nedenle mafyanın temel uğraşları arasındadır. Bu ticaret, devletin bilgisinin dışında gerçekleştirilemez. Sınırdan girmesinden okul önlerindeki satışına kadar, her aşaması devletin bilgisi ve kolaylaştırıcı hamleleri ile gerçekleşmektedir. Geçen yıl İstanbul-Gülsuyu’nda Hasan Ferit Gedik adlı devrimcinin şehit düşmesi, 10’dan fazla devrimcinin yaralanması ile sonuçlanan saldırılarda, uyuşturucu çetesinin arkasında devletin olduğu bariz biçimde gözler önüne serilmişti.

Devlet elbette zaman zaman uyuşturucu operasyonları gerçekleştirir. Ancak bunlar ya yükselen kitle tepkisini bastırmak ve “uyuşturucuya karşı da mücadele ediyoruz” görüntüsünü yaratmak içindir; ya da çıkar çatışmasının yaşandığı noktada, tarafların bir kısmını ekarte etme çabasının ürünüdür. Zaten, operasyonlar yapılır, uyuşturucu paketleri yakalanır, ancak okul önlerinde, gecekondu semtlerinin kenarlarında, metruk evlerde gencecik insanların uyuşturucu ile zehirlenmeleri sürer.

 

Tek mücadele yöntemi devrimciliktir

Uyuşturucu her geçen gün çok daha geniş kesimleri etkisi altına almaktadır. Özellikle gençler, çok büyük bir hızla uyuşturucunun pençesine düşmektedir. Hazırlanan raporlara göre, başlama yaşı 13’e kadar düşmüş durumdadır.

Uyuşturucu, pekçok farklı kesimin ortak noktasıdır. Semtin lümpen işsiz gençlerinden entelektüel öğrencilere, aydın-sanatçılardan zengin züppe çocuklarına kadar, uyuşturucuya bulaşmamış kesim yok gibidir. Kullandıkları unsurun fiyatı değişmektedir, ama hepsinin uyuşturucu olduğu gerçeği değişmemektedir.

Uyuşturucuya bulaşmayan tek kesim ise, devrimciler, devrimcilerin etkisi altındaki kitleler ve “emekçi” kimliğinin bilincinde olan tek tek insanlardır. Ancak devrimcilere yaklaşmak, devrimcileşmek isteyen gençler arasında bile uyuşturucu kullananların sayısı azımsanmayacak düzeydedir.

İnsana en büyük değerin verildiği geleceğin dünyasını, sosyalizmi kurmak üzere yola çıkanların, insan olduğunu unutturan, aklını ve bedenini işe yaramaz boş bir çuvala çeviren uyuşturucuyu kullanması, kabul edilemez bir durumdur. En önemli meziyeti “düşünme ve iradesiyle karar verme” olan insanın; iradesini yokeden, aklını çöpleştiren uyuşturucu karşısında takınabileceği tek tutum, ona karşı mücadele etmektir. Hem de “insanlaşma” sürecinin somut ifadesi olan sosyalizmin bilinciyle, devrimin ateşiyle, ML’nin yönlendiriciliğiyle…

Uyuşturucu, yaşamda hedefi, geleceğe ilişkin beklentisi, kendisine güveni olmayan aciz insanlara bir sığınma kapısı ve yaşamındaki tek tatmin unsuru olarak sunulmaktadır. Gerçekte ise, en güçlü tatmin, en görkemli mutluluk, en derin düşünsel zenginlik devrim ve sosyalizm mücadelesinin içinde yaşam bulur.

İnsani değerlere en büyük saldırı olan uyuşturucuya karşı mücadele de, ancak devrim ve sosyalizm mücadelesinin bir parçası olarak yürütülebilir.

Uyuşturucuya karşı olduğunu iddia eden her kesimin, ona karşı mücadelesi de kendi bulunduğu konum ve sahip olduğu olanaklar üzerinden yürütülmelidir. Uyuşturucuya karşı olan bir devlet, uyuşturucu tekellerine darbe vurmalıdır; devrimciler, devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmelidir; tek tek kişiler ise, insanı insanlıktan çıkaran bu zehiri kullanmamalı, kullanıyorsa derhal bırakmalı, kullanan tanıdıklarını bıraktırmak için uğraşmalıdır.

Yaygın yapılan bir yanlış, devrimcilerin uyuşturucuya karşı mücadeleyi, mafyayla karşılıklı çatışmaya girerek vermeye çalışmasıdır. Devrim kitlelerin eseridir. Ve mücadelenin her aşamasında olduğu gibi, kitleler adına, ama kitleden kopuk bir mücadelenin başarıya ulaşma şansı yoktur.

Bugün farklılaşan unsur, kitlelerin uyuşturucuya karşı mücadele için harekete geçmiş olmasıdır. Uyuşturucu, giderek daha “erişilebilir” ve böylece daha ölümcül bir hal almış, bunun sonucunda sıkça ölümler gündeme gelmeye başlamıştır. Buna karşılık, kitleler sokaklara dökülmekte, sorunun çözümü için harekete geçmektedir.

Bunda, geçtiğimiz yıl yaşanan Haziran Direnişi’nin büyük bir payı vardır. Kitleler Haziran’dan bu yana, saldırılara karşı kendi yaşam hakkını korumak için çok daha güçlü ve etkin biçimde sokaklara dökülmektedir.

Bu hareketi örgütlü bir biçime ve sisteme karşı bir içeriğe kavuşturduğumuzda, sonuç alıcı adımlar atmak zor olmayacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

Yumuşama, normalleşme, çözüm derken… Yine kayyum saldırısı

Bahçeli’nin 1 Ekim’de yeni yasama yılının açılışında, DEM Parti milletvekilleriyle tokalaşması ile başladı her şey… …

Hapishanelerdeki hak ihlalleri

Ekim ve Kasım aylarında hapishanelerdeki hak ihlalleri sürüyor. Bir yandan yeni tutuklamalarla hapishanedeki siyasi tutsakların …

Genel-iş ve işbirlikçi sendikaların durumu: KAZANMANIN YOLU

Genel-iş sendikasının örgütlü olduğu CHP’li belediyelerde İstanbul başta olmak üzere peşpeşe grevler yaşandı. Fakat Genel-iş …