Bir sınav rezaleti daha; TEOG ve sonuçları

sinav

Eğitim ve öğretimin her kademesini ve türünü adeta deneme tahtasına dönüştüren AKP hükümeti, geçtiğimiz yıl ortaöğretim okullarında okuyan öğrencilerin girdiği SBS sınavını kaldırarak yerine TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) Sistemi’ni getirdi.

Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümet yetkilileri “yeni” sistem için de “eski” açıklamalarını tekrarlayarak, “büyük kolaylık sağlanacağı”, “herkesin okula gideceği”, “kalitenin artacağı” propagandasını yaptılar. Ancak asıl hedefin “dindar ve kindar nesiller yetiştirmek”, sorgulamayan-itaat eden bireyler yaratmak olduğu, bir kere daha ortaya çıktı.

Bir yandan devlet okullarına yapılan yatırımlar kısılıp kuşa çevrilirken, bir yandan da özel okulların yaygınlaşması için her türlü olanak açıldı. Devlet okullarında sadece tabelalar değiştirilerek, düz liseler mesleki teknik liselere, ama büyük çoğunlukla da imam hatip liselerine çevrildi. Neredeyse her semtte mantar gibi biten imam hatip liseleriyle karşılaşıyoruz. Sabancı Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre, son üç yılda imam hatip liselerinin sayısı yüzde 73 artmış durumda.

                              * * *

TEOG sistemine göre öğrenciler, ilköğretimin 6,7 ve 8. sınıflarında 6 dersten sınava giriyor. Bu dersler, fen, matematik, türkçe, inkılap, yabancı dil, din kültürü ve ahlak bilgisi olarak sıralanıyor. Her yıl yapılan merkezi sınava, yılsonu başarı puanı da eklenerek, yapılan tercihlere göre öğrenciler liselere yerleştiriliyor.

Sınavlar bittikten ve puanlar açıklandıktan sonra, öğrenciler A ve B diye ayrılan iki gruptan tercih yapabiliyorlar. A grubunda okul adlarına göre yapılırken, B grubunda okul türüne göre tercih yapılıyor. Bu türler, Anadolu Lisesi, Meslek Lisesi, İmam Hatip lisesi ve Fen Lisesi. Eğer öğrenci tercih yapmazsa Milli Eğitim Bakanlığı otomatik olarak öğrenciyi bir liseye yerleştiriyor. Sisteme göre, özel okullar sınavda başarılı olan ve yüzde 5’e giren öğrencileri tam burslu alabilecek. Özel okullara giden öğrencilerden boşalan kontenjanlara ise, başka öğrenciler yerleştirilecek.

Sistemin kısa özeti böyle. İlk sınavlar 2013 sonunda yapıldı ve uygulamaya geçildi. Ancak sınavdaki sorularının yanlış olduğu mahkemenin kararıyla ispatlandı. Kasım ayında ana sınav, Aralık ayında da mazeret sınavı yapılmıştı. Milli Eğitim, sınavı tümden iptal etmek yerine, iptal edilen 4 soruya yanlış cevap veren öğrencilerin puanlarını yükseltmeyi tercih etti. Üstelik temel 6 dersten biri olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine girmeyen öğrencilerin mağduriyeti söz konusu. Keza ana sınava ve mazeret sınavına giren öğrenciler arasındaki puan hesaplarının farklı olması durumu da var. 

Son sınav ise Nisan ayı sonunda yapıldı ve sınav sonuçları Haziran ayında açıklandı. Açıklanan sonuçların ardından tercihler internet üzerinden dolduruldu. Ağustos ayı içinde sonuçlanan tercihlerde “her şey güzel olacak” dediklerinin tam tersi tam bir karmaşa ve keşmekeş yaşandı, yaşanıyor…

Yaklaşık 1 milyon 300 bin öğrencinin yaptıkları tercihler, devlet tarafından adeta sürgüne çevrildi ve imam hatiplere öğrenci devşirildi. Hiç tercih yapmayan 40 bin öğrenci doğrudan imam hatip liselerine yerleştirilirken, tercihleri arasında imam hatip olmayan çok sayıda öğrenci de imam hatiplere gönderildi. Öylesine bir pervasızlık sözkonusuydu ki, başka dinlere mensup öğrenciler bile imam hatiplere yerleştirildi.

Öğrencilerin büyük çoğunluğu oturdukları yerlerden kilometrelerce uzaklıktaki okullara yollandı. Tercih etmedikleri ilçelere gönderiler, İstanbul’un öbür yakasına fırlatılan, hatta 880 kilometre uzaklıktaki bir okula yerleştirilen öğrenciler var. Bazı öğrenciler, 400’ün üzerinde puan aldıkları halde, 150 puan düzeyindeki imam hatipe gönderilmiş. Hatta Fatih Altaylı’nın kızının, tercih etmediği halde imam hatibe yerleştirildiği haberi, bu durumu daha görünür kıldı.

Diğer taraftan, Galatasaray, Kabataş gibi yüksek puanlı ve laik eğitime sahip en önemli okullarda ciddi kontenjan açıkları oluşmuş durumda.

Devlet, öğrencilerin büyük çoğunluğunun ilk üç tercihine yerleştirilmesiyle övüne dursun, veliler her tarafın imam hatip lisesiyle doldurulmasından dolayı çocuklarına okul bulmakta zorlanıyor. Öğrenciler tercihlerini geçen yılın taban puanlarına göre yaptılar, oysa bu yıl puanlar oldukça yükseldi. Milli Eğitim Bakanlığı, özel okula gidecek öğrencilerden boşalacak yerler olduğunu ve verdikleri 3500 TL teşvikten sonra bu sayının artacağını iddia ediyor. Oysa veliler, özel okulların parasını nasıl ödeyeceğinin hesabını yapamaz durumdalar.

Ailelerin itirazları üzerine Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki boş kontenjanlara nakil alınabileceğini söyleyerek, Eylül ayı boyunca bu aktarımların süreceği açıkladı. Ama nakillerin ilk haftasında, devlet okullarındaki boş kontenjanlar bir türlü açıklanamadı, bu nedenle nakil başvurusu da yapılamadı. Diğer taraftan 20 bin öğrenci hiçbir okula yerleştirilmedi.

Meclise soru önergeleri veren milletvekilleri durumun açıklığa kavuşturulmasını istediler.

                      * * *

Özel okullara insanları yönlendirmek için 3500 lira rüşvet veren devlet, parası olanın zaten her türlü okuduğu gerçeğini gözlerden uzak tutmaya çalışıyor. Çocuklarını TEOG’dan sonra Robert Koleji, Alman Lisesi, Saint Joseph Lisesi gibi kalbur üstü liselere yerleştirmek isteyen veliler, okul önlerinde gece yarılarından itibaren bekleyişe geçtiler. Oysa bu tür liselerin nasıl öğrenci aldığı ve hangi kriterlerle hareket ettiği bilinmez değil.

Eğitim Sen, sistemin imam hatipleri yaygınlaştırmayı amaçladığını belirtti. Birçok mahallede tek okul mevcut ve bu okulların da imam hatibe dönüştürüldüğü görülüyor. Öğrenciler ya imam hatibe ya da kilometrelerce uzaklıktaki okullara gitmeye zorlanıyor. Azınlıklara ait okulların dahi imam hatiplere çevrildiği biliniyor.

TEOG ortaya çıktığında, amacın “öğrenciler üzerindeki anlık stresi almak ve daha verimli hale getirmek” diyen Milli Eğitim Bakanlığı, hem öğrencilere hem de velilere defalarca kez stres yaşatıyor. Sınavların saatlerinin değişmesi, önceden hiçbir bilgilendirmenin yapılmaması gibi sorunlarla baş etmek zorunda kaldılar. Ama TEOG sonuçları hepsinin üzerine tüy dikti!

                                   * * *

İlköğretime dahi devam edemeyen yüzbinlerce çocuk var. Bir o kadarı daha okulu bitirmeden “çalışma hayatı”na atılıyor ya da küçük yaşta evlendiriliyor. Geride kalanlar ise “daha iyi bir lise” hayali ile eğitimlerini sürdürmeye çalışıyorlar. Oysa değişen sadece sınav sistemlerinin adı oluyor. Dün SBS, bugün TEOG, yarın başka bir isim.

Burjuva çocukları kolejlerde, özel okulda türlü konforla okurken, yoksul çocukları sınav cenderesi içinde öğütülmek ve imam hatiplerde uyuşturulmak isteniyor. Yani bir kez daha “paran varsa okursun” düstürunu uyguluyorlar.

Dahası, bütün öğrencilerin, aldıkları puana göre yerleştirilmesi, daha ortaokul sonunda öğrencileri zeka ve bilgi düzeyine göre ayrıştırmayı, saflaştırmayı ve damgalamayı hedefleyen bir sistemdir. Tüm öğrencilerin sınavla liseye yerleştiği sistem, ABD’de bile 60 yıl önce, öğrencileri baştan damgaladığı ve sosyalleşmeyi engellediği gerekçesiyle bırakılmıştır. Ülkemizde ise, salt imam hatipleri meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmak hedefiyle kullanılmaktadır.

Öğrenci ve veliler başta olmak üzere, bu sisteme karşı çıkan tüm güçlerin mücadele etmeleri gerekiyor. Şimdiden bazı okulların önünde eylemler başladı bile. Bunları çoğaltmak gerektiği açıktır. En başta okulların imam hatipe dönüştürülmesine ve zorla bu liselere kayıtların yapılmasına karşı durulmalıdır. Bir bütün olarak da paralı öğretime karşı mücadele yükseltilmelidir.

Geçtiğimiz yıl eylemleri, boykotlarıyla göz dolduran liseli gençlik, bu öğretim yılına daha bilenmiş olarak giriyor. Bu dönem liseli gençliğin eylemlerinin arttığı bir dönem olacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …