“Bu daha başlangıç” daha fazla haziran…

Geçen yıl Haziran ayında tüm ülkeyi saran halk ayaklanması, yayınevimiz tarafından “daha fazla haziran” ismiyle kitaplaştırıldı. Direnişin içinde yeralanların anlatımlarından, direnişe dair ideolojik-siyasi değerlendirmelere; direniş şehitlerinin aileleriyle yapılan röportajlardan, “katiller yargılansın” kampanyasına; direnişin çeşitli yönleriyle incelenmesinden, çıkarılan sonuçlara ve yeni haziranlara daha donanımlı girme çabasına kadar geniş bir hacmi içeren kitabın “sunu” bölümünü yayınlıyoruz.

 

* * *

Geçtiğimiz yıl Türkiye tarihinin en büyük direnişini yaşadık. Gezi Parkı’nın yerine AVM yapılması girişimine karşı başlayan direniş, polisin vahşi saldırısı ile büyük bir öfke patlamasına, ardından tüm ülkeyi saran bir halk ayaklanmasına dönüşmüştü. Esasında AKP hükümetinin 10 yıllık politikalarına, artan polis terörüne, vahşi kapitalizmin yarattığı sonuçlara karşı biriken tepkinin patlamasıydı bu.

Ve yaklaşık 20 gün boyunca, polisin azgınca saldırılarına büyük bir cüretle meydan okunmuş, korku duvarları yıkılmıştı. Ölümün gözlerde küçüldüğü, acının mizahla hafifletildiği, unutulan değerlerin, paylaşım ve fedakarlığın her ana sindiği günler yaşandı.

Ardında onlarca ölü, binlerce yaralı ve yüzlerce tutsak bırakmasına rağmen, direnişin moral üstünlüğü kırılamadı. Etkisi yıl boyunca sürdü. Bundan sonra da sürecektir. Çünkü Haziran ayaklanması, kitlelerin devasa gücünü somut olarak gösterdi. Yılgınlığa, karamsarlığa, güvensizliğe büyük bir darbe indirdi. Kısacası bir “milat” oldu.

Bu büyüklükteki bir direnişin, kendi içinde handikapları, eksiklikleri de olacaktı tabii. Yenilmesinin ana nedeni de, başta örgütsüzlük olmak üzere, bu eksikliklerdi.

Şimdiden tarihe mal olan böyle bir direnişi, her yönüyle incelemek, sonuçlar-dersler çıkartmak, en başta komünist ve devrimcilerin görevidir. Çünkü Haziran’ı aşabilmek, onu anlayabilmekten, doğru biçimde tahlil etmekten, yarattığı-kattığı değerler kadar, hata ve eksikliklerini de ortaya koyabilmekten geçiyor.

Bugüne dek direnişe dair pek çok yazı yazıldı, kitaplar çıktı. Bunların önemli bir kısmı, burjuva liberal akademisyenlere ve aydınlara aittir. Birçoğu direnişe sonradan dahil olan bu kişiler, onun görüngüleriyle ilgiliydiler ve en fazla mizahına, gençliğine, demokrasisine, bir de “sosyal-medyanın gücü”ne vurgu yaptılar.

Elbette bunlar bir vakaydı, fakat onlar bunu, işin özünü örtmeye yarayan bir şal gibi kullandı. Direnişin sınıfsal, siyasal, sosyal niteliği, örgütsel biçimleri, direnişe katılan siyasal yapıların tutumu, her kritik aşamada yaşanan tartışmalar, kimin neyi, niçin savunduğu ve tabi neden bu şekilde sonuçlandığı gibi temel konulara dair tek kelime etmediler. Kimi bilinçli, kimi bilinçsiz; ama herbiri kendi sınıfsal duruşlarına uygun bir “Gezi” tarifi yaptılar.

Bu kitabın amacı, Haziran direnişinin özünü, gerçek niteliğini ortaya koyabilmek, temel eksikliklerini ve bunun nedenlerini irdelemek, onu aşabilmenin ipuçlarını yakalayabilmektir. Marks’ın 150 yıl önce söylediği gibi, “bugüne kadar filozoflar dünyayı yorumladılar; bizim farkımız, onu yorumlamakla kalmayıp değiştirebilmektir.”

Proleter devrimciler, direnişin başından itibaren onun içinde bizzat yeraldılar, bulundukları her yerde en önde çatıştılar, yaralandılar, gözaltına alındılar. Ama her defasında direniş alanlarına geri dönüp, barikatlardan günlük yaşama kadar birçok alanda görev aldılar.

Bu kitapta onlar, yaşadıklarını, izlenimlerini, çıkardıkları dersleri anlatıyor. Direniş süresince yayınladıkları bildiriler, yaptıkları değerlendirmeler, tespit ve öneriler yer alıyor.

Direnişin hemen ardından “Katiller Yargılansın Tutsaklara Özgürlük” talebiyle başlatılan imza kampanyası, şehitlere sahip çıkma, mahkemelere kitlesel katılım sağlama, devleti katilleri yargılamak zorunda bırakma çabaları görülüyor. Ayrıca şehit ailelerinin isyanına, mücadelesine kulak veriyor, onları yansıtıyor.

Gerek direniş süresince yapılan tespitlerin, gerekse sonrasında yürütülen çalışmaların ne kadar doğru, isabetli ve öngörülü olduğu, geçen bir yılın üzerinden, zamanın denek taşına da vuruluyor böylece.

Direnişe dair daha çok şey yazılıp çizilecektir. Ancak aslolan geleceğe ne bıraktığıdır. Geriye kalan “hoş bir seda” olmamalı! Tıpkı Paris Komünü, Moskova Ayaklanması gibi, devrimlerin kaldıracı haline getirilmeli! Tarihte onları doğru bir şekilde çözümleyip, çıkardıkları sonuçlarla kendilerini geliştirenler, bunu başardı. Türkiyeli komünist ve devrimcilere düşen görev de bu…

Amacımız; Haziran direnişini olabildiğince nesnel biçimde ortaya koymak. Ve komünistlerin bakışını, yeralış tarzlarını, çıkardıkları dersleri toplu biçimde sunmak. Haziran’ın burjuva liberallerden okunmasına, çarpıtılmış bir şekilde sunulmasına izin vermemek. Direnişin militan ve direngen bir kimlik almasında, komünist ve devrimcilerin rolünün karartılmasına göz yummamak.

Ve tarihe mal olmuş bir direnişe, tarihsel bir not düşerek, onu “geçmişteki geleceğimiz” haline getirebilmek…

Haziran direnişi “bu daha başlangıç” diyerek bitti. Biz de Che’nin Vietnam için söylediği gibi, “bir, iki, üç…” DAHA FAZLA HAZİRAN diyoruz!

Kitleler kendi deneyimleriyle öğrenecekler, öncüler çıkardıkları derslerle kendilerini donatacaklar ve her halk hareketi, bir öncekini aşarak ilerleyecek, o “büyük gün”e böyle ulaşılacak! O gün, Haziran şehitleri dahil tüm devrim şehitleri, bir bayrak gibi göndere çekilecekler ve en önde yürüyecekler!

Temmuz 2014

 

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …