İşçi cinayetleri durmak bilmiyor; YAŞAM HAKKIMIZ MÜCADELE GÜCÜMÜZ KADARDIR!

dsb

Daha Soma’da katledilen 301’den fazla maden işçisinin acısı dinmeden, İstanbul Mecidiyeköy’de bir işçi katliamı daha yaşandı. 10 inşaat işçisi asansörün düşmesiyle yaşamını kaybetti. 2014’ün ilk 6 ayında 900’ün üzerinde işçi, iş cinayetlerine kurban gitti. 900 basit bir rakam değil, değerleri üreten insanların öyküsü.

Mecidiyeköy’deki katliamın üzerinden hükümet yetkilileri bildik ‘araştırıyoruz, sorumlular yargı önüne çıkarılacak’ sözlerini tekrarladılar. Yükselen eylem ve tepkileri dindirmek için Başbakan Davutoğlu başkanlığında alelacele bir “iş güvenliği zirvesi”ni topladılar. Bakanların, patron temsilcilerinin ve işçi sendikalarının katıldığı zirvede, 4 maddeli bir eylem planı ortaya çıktı. Aldıkları kararları açıklayan Davutoğlu, sendikalara ‘işçileri eğitin’, patronlara da ‘iş kazası olmayan işyerlerini ödüllendireceğiz’ dedi. Ayrıca “işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda sorumluluğu bulunan bakanlıklar ve kurumlar arası koordinasyonunun sağlanması, işçi ve işveren arasında iş güvenliğine ilişkin ortaklığın sağlanması, mesleki eğitim ve her işin sertifikaya bağlanarak, vasıfsız işçiliğin bitirilmesi, sosyal duyarlılığın artırılması, yasal düzenlemelerin yapılması” şeklinde kararlar aldıklarını belirtti.

İşte göstermelik bir toplantı, göstermelik kararlar… Ustası Erdoğan gibi Davutoğlu da kendi üzerine hiç sorumluluk almayıp, ‘sendikalar işçileri eğitsin’ diyerek işin içinden sıyrıldı. Aynı toplantıda bir gazetecinin ‘sorumlu kim’ sorusuna kızan Davutoğlu, böyle suçlamalarla ölen işçilerin geri gelmeyeceğini söyleyerek tepki gösterdi. Alınan kararlar da gösteriyor ki, bunların iş cinayetlerini önleyecek hiçbir hükmü yok! Çünkü patronlara dokunmayan, hiçbir cezai yaptırımı barındırmayan, hükümet ve sorumlu bakanlıklar olarak hiçbir sorumluluk kabul etmeyen bir anlayışla iş cinayetleri önlememez! Kaldı ki, alınan göstermelik kararlar da kağıt üzerinde kalacaktır. Tüm icraatlarını sermayenin büyümesi için yapan, her şeyi piyasalaştıran AKP hükümetinden tekelci patronlara dokunur bir düzenleme yapması beklenemez zaten.

 

Sermaye iş cinayetleri üzerinden büyüyor

Bir ülkede çok sayıda işçi iş cinayetlerinde ölüyorsa, bu çalışma koşullarının ne kadar kötü olduğunu, sömürünün ne kadar yoğun yaşandığını gösterir. Ağır sömürü üzerinden sürekli büyüyen sermaye, ardında kocaman bir işçi mezarlığı bırakıyor. Soma maden işçilerinin katliamında dönemin başbakanı Erdoğan 1800’lerden örnekler vererek, farkına bile varmadan, kölece çalışma koşularını ifade etmişti. Dünyanın en zengin kapitalistlerinden biri olan Warren Buffett’ın “sınıf savaşı var, tamam ama savaşı veren benim sınıfım, zenginler sınıfı ve de kazanıyoruz” ifadesi, sermayenin bakışını gösteriyor. Aynı zamanda işçi sınıfının mücadelesinin sermayenin artan saldırganlığı karşısında ne kadar geri kaldığını ortaya koyuyor.

Kuşkusuz dünyanın her yerinde iş cinayetleri yaşanıyor. Temel amacı azami kar olan kapitalist sistemde iş cinayetleri kaçınılmazdır. Patronlar, üretim süreci içerisinde çıkabilecek tehlikelerin önüne geçmek için önlemler almazlar. Bunu zaman kaybı, maliyet ve karlarında azalma olarak görürler. Soma örneğinde olduğu gibi maden işçileri kullanım süreleri çoktan geçmiş gaz maskeleriyle çalışır, herhangi bir patlama anında sığınacakları yaşam odaları yoktur, iki hafta sıcak kömür çıktığı ve bunu amirlerine söylemelerine rağmen üretim devam etmiştir… Sonuç; 301’den fazla maden işçisi yaşamını kaybetti, yüzlercesi yaralandı… Keza Şırnak maden işçileri, en ilkel koşullarda, ipi beline dolayarak yerin derinliklerine inerek kayıtsız kuralsız çalışmaktadır. Kapitalist sitemin savunucularının bile “iş kazası” demekte artık zorlandıkları bir noktaya gelinmiştir. Önleme olanağı varken önlenmiyorsa, bunun adı cinayettir.

Bu dönem kapitalizm vahşiliğini taşeron sistemi üzerinden gösteriyor. Taşeron çalışma biçimi kapitalistlere güvencesiz-kuralsız örgütsüz-çalışma ortamı sunuyor. Taşeron, ağır ve yoğun sömürü, iş cinayeti demektir. Hiçbir sosyal güvencenin olmadığı, kuralsızlığın kural haline getirildiği bu sistemde işçi sağlığı ve güvenliğinin adı geçmez. Piramidin tepesinde olan ana firma yani tekelci şirket, onlarca yüzlerce taşeron şirkete iş verir. Bu yöntemle asıl firma hem çok iyi paralar kazanır, hem de çıkabilecek iş cinayetleri ve diğer sorumluluklardan kurtarmış olur kendisini. Taşeron firma, ana firmanın verdiği işi kapmak için, Marx’ın dediği gibi ‘piyasa despotizmi’ni en sert bir şekilde uygulamaktadır. Bu yüzdendir ki, en çok iş cinayetleri taşeron çalıştıran işyerlerinde olmaktadır. 10 işçinin katledildiği Torunlar inşaatın yanındaki Quars’ta çalışan bir inşaat işçisi şunları söylüyor: “Taşerona verilince iş daha hızlı yapılıyor. Daha fazla baskı yapıyorlar. Muhataplar çoğalıyor ve maliyet yarı yarıya düşüyor!” Maliyetin düşmesi, işçi sağlığının ve güvenliğinin hiçe sayılması, işçilerin daha az ücretle daha çok iş yapmaya zorlanmasıyla sağlanıyor.

4857 sayılı iş kanununun 2. Maddesi taşeronluk ilişkisini tanımlarken iki patrondan bahseder; asıl ve alt patronlar şeklinde. Bu sistem, patron ve işçiler arasındaki sözleşmeyi de karmaşıklaştırmaktadır. Kapitalist sistemde işçi ve patron arasında sözleşme doğrudan üretim araçları sahibi (patron) ile işgücünü satan (işçi) yapılmaktayken, taşeron sistemiyle üçüncü bir taraf da sözleşmeye dahil olmaktadır. Böylece üretim araçlarının sahibi (patronlar) işgücünü dolaylı yollardan yani taşeron firmalar üzerinden üretime sokmakta; işçiler ise üretim sürecinde asıl firmanın işini yaparken ücret ve diğer haklar konusunda taşeron firma ile muhatap olmak zorunda kalmaktadır.

Böylesine karmaşık bir sözleşme ilişkisi elbette asıl firmanın işine geliyor, çok para kazandırdığı gibi vergi primi sigorta primi vb yüklerden kurtarıyor. Ayrıca işçilerin tepkilerini altlarda tutmuş oluyor. Dahası bu karmaşık sözleşme işçi sağlığı ve iş güvencesini önemsemez duruma getiriyor.

Hal böyleyken, AKP hükümetinin yaptığı, işçi sağlığı iş güvenliği uygulamasını da taşeronlaştırmak oldu.

 

Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri (OSGB)

sağlığın güvenliğin satılmasıdır

AKP hükümeti iş yasalarında yaptığı düzenlemeyle işçi sağlığı iş güvenliği yasasının ismini değiştirerek ‘iş sağlığı ve güvenliği yasası’ adını vermiş böylece “işçinin” değil “işin güvenliği”ni önemsediğini göstermişti zaten.

“6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği yasası gereğince kamu veya özel tüm işyerlerinde alınması zorunlu önlemler” belirtildikten sonra “işverenler bu hizmetin tamamını veya bir kısmını Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri’nden (OSGB) hizmet alarak yerine getirecekler” deniyor. Yani patronlar işyerlerinde “iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi” bulundurmak zorunda değiller.. Bu hizmetlerin tamamını veya bir kısmını OSGB’den alıyorlar. OSGB’ler ise Çalışma Bakanlığı’na bağlı.

Böylece yasa, “işçi sağlığı iş güvenliği” hizmetlerinin kendisini taşeronlaştırdı. Taşeron sisteminin kendisi iş cinayetlerine davetiye çıkaran bir sistemken, işçi sağlığı iş güvenliği hizmetleri taşeronlaştırılırsa ne olur? Elbette iş cinayetleri artar, patronlar işçi sağlığı iş güvenliği yükümlülüklerinden kurtulmuş olur!

Ve yeni bir para kazanma alanı açılmış oldu. Hatta büyük şirketler kendileri OSGB’leri kurdu, buradan da bolca para kazandılar. İşi anlayan da anlamayan da bu alana girdi. OSGB’lere bağlı, elinde çantayla gezen iş güvenliği uzmanları, işçi başına 10-15 liraya risk analizi yapar oldular.

Bu yasayla “iş güvenliği” için uzmanlık bölümünü okumak gerekmiyordu. Yüksek okul mezunu, özellikle mühendisliğin herhangi bir dalını okuyan, kısa bir ‘iş güvenliği uzmanı’ eğitimini aldıktan sonra, bu işi yapabiliyordu. Dahası her halükarda paralarını çalıştıkları şirketler, yani patronlar ödüyordu. Elbette ki parasını kim veriyorsa, raporu da denetliyordu.

Bu yasayla, ara kademeye bir de iş güvenlik uzmanı eklenmiş oldu. Herhangi bir iş cinayeti durumunda sorumluluk patronlarda değil, iş güvenlik uzmanları, idare amirleri vb olacak. Böylece düzenlemenin asıl amacının, yani patronları korumak olduğu apaçık ortaya çıktı. Zaten yasalarda patronların tutuklamasını önleyici bir dolu madde vardı. Yeni düzenlemeyle onu daha da pekiştirdirdiler. İşçiler sokağa çıkınca, tepkileri dindirmek için, en fazla idari amirleri, kimi yöneticileri göstermelik olarak tutuklama yoluna gittiler.

* * *

Azami kara dayanan kapitalizm, işçi sağlığını ve güvenliğini düşünmez, iş cinayetleri de eksilmez. Bunu ancak mücadele ederek durdurabiliriz. Bu sistem, yaşam hakkımızın mücadele gücümüz kadar olduğunu söylüyor. Mücadele dışında başka seçenek bırakmıyor. Öyleyse, hedefimize kapitalist sistemi koyup, sömürünün olmadığı, dolayısıyla iş cinayetlerinin yaşanmayacağı bir dünya olan sosyalizm uğruna mücadeleyi yükseltmekten başka çaremiz yoktur.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …