Ukrayna’da Rus yanlılarına özerklik

ukrayna-ordu

Ukrayna’da, Kasım 2013’ten bu yana giderek tırmanan şiddetli bir iç çatışma yaşıyor. Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılarak Rusya topraklarına katılması ve Doğu bölgelerdeki çatışmalarla yeni bir evreye girildi. Geride bıraktığımız Eylül ayında Ukrayna ile Rusya yanlısı ayrılıkçı kesimler arasında ateşkes imzalandı ve çatışmaların sona ermesini öngören bir barış planı hazırlandı.

Yapılan ateşkes ve barış planının maddeleri, (Ukrayna’da Rusya etkisinin azaltılması amacıyla ve emperyalist bir müdahaleyle yönlendirilen sokak hareketlerinin başlamasından bugüne) Ukrayna’nın bölünmeye yaklaştığını ve Rusya’nın daha güçlendiğini gösteriyor.

Ukrayna’daki kitlelerin, yaşam koşullarını iyileştirmek için başlattıkları mücadele, bir kere daha emperyalist çıkarları gerçekleştirme aracına dönüştürüldü.

 

Nasıl başlamıştı

Ukrayna, ABD, AB ve Rusya emperyalistleri bakımından stratejik açıdan son derece önemli bir ülke olarak, Sovyetler Birliği’nin (SB) dağılmasından itibaren, emperyalist paylaşım savaşlarının vazgeçilmez arenası haline gelmişti. SB’nin dağılmasından sonra ülkedeki AB ve ABD etkisi giderek artmış; 2003 yılında, doğrudan ABD tarafından finanse edilen ve yönlendirilen “turuncu devrim”le, ABD emperyalizmi Ukrayna’yı ele geçirdiğini düşünmüştü. Ancak Ukrayna’nın Rusya ile olan köklü ekonomik ve siyasi bağları buna engeldi. Rusya elini yeni Ukrayna yönetiminin üzerinden hiç çekmedi.

2010 yılında devlet başkanı seçilen Yanukoviç, üç yıl boyunca Rusya ile AB arasında bir “ortayol” politikası izlemeye çalıştı. Bu denge, Kasım 2013’te bozuldu. Yanukoviç’e AB ile Ortaklık Anlaşması imzalaması dayatılıyordu. Yanukoviç, Rusya’nın bastırmasıyla, AB anlaşmasını askıya aldı; üstelik Rusya ile bir ekonomik işbirliği anlaşması imzaladı. Muhalefetin çağrısıyla Ukrayna’nın birçok kentinde kitleler sokaklara döküldü. Sadece Kiev’de 500 bin insan sokaklara çıktı, devlet binaları işgal edildi, asker ve polisle çatışmalar gerçekleştirildi.

Başlangıç evresinde, AB’nin kendilerine ekonomik refah ve siyasi özgürlük getireceğine inandırılmış olan kitleler, bu eylemlerin içinde yer alıyordu. Ancak çok hızlı bir biçimde, hareketin niteliği farklılaştı; AB-ABD beslemesi faşist çetelerle, Rusya yanlısı hükümet güçleri arasında bir iktidar savaşına dönüştü. Öyle ki, faşist liderler sürekli Almanya ile Ukrayna arasında mekik dokudular ve ancak Şubat ayı sonunda Yanukoviç’in görevden alınması ve yeni hükümetin kurulmasıyla iktidarı ele geçirmiş oldular.

Ancak bu defa da Rusya’nın hamlesi başladı. Kırım Parlamentosu’nun önce bağımsızlık, ardından Rusya’ya katılma kararı almasının ardından, Rusya Şubat 2014’te Kırım’ı ilhak etti. Nisan ayında çatışmalar, Rusya’nın etkisinin fazla olduğu doğu ve güney eyaletlerine yayılmıştı artık. Özellikle Donetsk ve Luhansk bölgeleri, bağımsızlık ilanı için harekete geçtiler. Ancak Mayıs ayında yapacaklarını duyurdukları referandum, Rusya’nın engellemesiyle ertelendi.

Mayıs’tan Eylül’e kadar olan sürede, Kırım’ın Rusya’ya katılması artık tartışmasız biçimde kabullenildi. ABD emperyalizmi, Rusya’nın buradan geri dönmeyeceğini anlamış durumda. Ancak Donetsk ile Luhansk bölgelerinde çatışmalar kesintisiz biçimde devam etti. Birçok devlet kurumu, daha ilk günden itibaren Rusya yanlılarının eline geçti, bazı kurumlar ise dönemsel olarak çatışmalarla el değiştirdi. Kimi Ukrayna birlikleri, silahları ile birlikte Rusya yanlılarının saflarına katıldı. Rusya, Ukrayna sınırında çok büyük çaplı bir askeri tatbikat gerçekleştirdi, ABD ise savaş gemisini Karadeniz’e çıkardı.

Temmuz ayında Malezya uçağının düşürülmesi, oldukça tartışmalı bir olaya dönüştü. Ukrayna hükümeti, Rus yanlısı ayrılıkçılar tarafından düşürüldüğünü iddia etti; Rusya yanlıları ise bunu reddettiler. Sonuçta uçağı kimin vurduğu tespit edilemedi. Ancak uluslararası hava yollarının, çatışma bölgesi olduğu için Ukrayna hava sahasını kullanmadığı bir dönemde, Malezya uçağının o bölgenin hava sahasından geçmesi için kimin yönlendirdiği, Ukrayna devlet kurumlarının bu uçağın rotasını neden değiştirmediği soruları ortada kaldı.

 

Ateşkes ve anlaşma

Ukrayna hükümeti ile Rusya yanlısı ayrılıkçılar arasında 5 Eylül günü ateşkes imzalandı, iki hafta sonra da anlaşmaya vardıklarını duyurdular. Ayrılıkçılar açısından, ‘ateşkes’in en önemli kazanımı, kendi hakimiyetlerindeki bölgelere özerklik verilmesiydi. Keza ayrılıkçılara dönük olarak kapsamlı bir “af” ilan edilmesi ve tutuklananların serbest bırakılması da son derece önemliydi.

Özerklik yasasının Ukrayna hükümeti tarafından kabul edilmesi, ayrılıkçılar için büyük bir başarı anlamına geliyordu. Diğer taraftan, Rusya yanlıları “bağımsızlık” taleplerinden vazgeçmediklerini de duyurdular. Özellikle “Donetsk Halk Cumhuriyeti”ni kurduklarını duyuran ayrılıkçılar, bağımsızlık hedeflerini her fırsatta vurguluyorlar.

Onların bağımsızlık talebi, asıl olarak Rusya tarafından durduruluyor. Rusya, Kırım’ı ilhak etmesinin ardından, Ukrayna’dan yeni parçalar koparmak istemiyor. Bunun çeşitli sebepleri var. Kırım, Rus donanması açısından vazgeçilmez önemde olduğu için, Rusya, Ukrayna’da krizin patlak verdiği ilk aşamada, bir oldu-bitti’ye getirerek Kırım’ı almayı başarmış; böylece ABD ve AB’ye de önemli bir mesaj vermişti. Ancak Rusya Ukrayna’dan parçalar koparmaya devam ettiğinde, bunun iki olumsuz sonucu olur. Birincisi, Ukrayna’nın kalan bölümünü tümüyle kaybeder. Ukrayna’da öylesine bir denge kurulmuş durumda ki, Rusya yanlısı parti de, batı yanlısı partiler de, yüzde 50’nin biraz üstünde rakamlarla seçimi kazanıyorlar. Rusya yanlısı nüfusun olduğu bölgeler Ukrayna’dan ayrıldığında, etnik ve siyasi dengeler bozulacağı için Rusya’nın Ukrayna üzerinde hegemonya kurma şansı kalmaz. İkincisi, Rusya için Kırım’ın vazgeçilmez önemde olduğunu bilen ABD, oluşan fiili duruma çok da fazla sesini çıkaramadı, kabullenmek zorunda kaldı. Ancak Rusya parçalar koparmaya devam ettiğinde, ABD de askeri ve siyasi gücünü daha etkin olarak harekete geçirecektir; bu da Rusya ile ABD’yi, ikisinin de şu anda çok da istemediği doğrudan bir savaşa sürükleyebilir.

Tüm bu karmaşık siyasal dengelerden dolayı, Rusya, Ukrayna’daki ayrılıkçıların ayrılma isteklerini dizginlemeye çalışıyor. Bugün için, kendi bölgelerinde geniş özeklik yeterli görülüyor.

Ukrayna hükümetinin bu özekliği kabul ettiği parlamento toplantısında, AB ile ortaklık anlaşması da imzalandı. Bu anlaşma, 2013 Kasımı’nda Yanukoviç tarafından imzalanmayan, bu nedenle de olayların patlamasına neden olan anlaşmaydı.

Ukrayna hükümeti, bu anlaşmanın imzalanmasıyla, ayrılıkçılar karşısında, özeklik konusunda attığı geri adımı telafi etme-dengeleme çabasında olduğunu göstermek istemişti. Ancak bu anlaşmanın imzalanması bile, hükümet açısından kendi içinde ikinci bir geri adım taşıyordu. Çünkü hükümet, anlaşmanın yürürlüğe girme tarihi olarak bir yıl sonrasını (Aralık 2015 sonrasını) belirlemişti. AB ile ortaklık anlaşmasını, bugün yürürlüğe koymaya cesaret edememişlerdi.

Ukrayna parlamentosundan Donetsk ve Luhansk için özerklik kararının çıkmasının ardından, hükümet ile ayrılıkçılar, anlaşmaya vardıklarını duyurdular. Anlaşma 30 kilometrelik tampon bölge oluşturulmasını, Ukrayna’nın doğusundaki bazı bölgelerin askeri uçuşlara yasaklanmasını ve “yabancı paralı askerlerin” iki taraftan da çekilmesini, tüm tarafların ağır silahları cephe hattından 15 km uzağa taşımasını şart koşuyor.

Bu “yabancı askerler” konusunda anlaşmada yer alan hükmün “hükümsüz” olduğu, tüm taraflarca biliniyor ve kabulleniliyor aslında. Rus askerlerinin, Rusya yanlılarıyla birlikte savaştığı, Rusya’nın askeri malzeme gönderdiği de biliniyor, ABD’nin ve AB’nin doğrudan askeri yardım yaptığı, dışarıdan gelen faşist çetelerin Rusya yanlılarına karşı savaştığı da. Bu konuda özellikle Rusya’nın üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaya çalışıyor “Batılı güçler”. Ancak Rusya, hiçbirini umursamadan, savaşı kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye devam ediyor. Keza Rusya’nın “insani yardım” taşıyan araçlarının Donetsk ve Luhansk bölgelerine giriş çıkışları için Ukrayna hükümetinden izin alınmıyor; bu araçlar, Rusya’nın istediği rotada gidip gelebiliyor.

 

Ukrayna’da faşist yönetim

Hem Rusya, hem de ABD-AB ittifakı, çatışmalarda yer aldıklarını kabul etmiyorlar, ancak aktif destek verdikleri biliniyor. Kimi zaman Rus askeri araçlarının Ukrayna sınırından içeri girdiği söyleniyor, kimi zaman ABD desteğinin somut kanıtları bulunuyor.

Ukrayna hükümeti, katıldığı uluslararası toplantılarda ABD’nin ağır silah vermesi talebini sürekli tekrarlıyor. ABD, Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımı “öldürücü olmayan teçhizat”la (gece görüş dürbünleri vb) sınırladığını söylüyor; ancak NATO üyesi ülkeleri, üye olmayan ülkelere, kendi kararlarıyla askeri yardım yapabileceğini de belirtiyor.

En önemlisi ise, bugün resmi Ukrayna hükümetinin, uluslararası faşist örgütlenmenin odağı durumuna dönüşmesidir.

Ukrayna’daki hareketin başlangıç noktası ne olursa olsun, sonrasında faşist önderliğin hakim olması, oldukça önemli bir durumdur. AB ve ABD’nin, II. Emperyalist savaştan bu yana faşist gruplarla ilk kez açıkça işbirliği yapması çarpıcıdır. Ukrayna’da yönetimi ele geçiren partiler açıkça Yahudi düşmanı ve Nazi hayranı söylemler kullanıyorlar, bazıları SS üniformalarına benzeyen üniformalar giyiyorlar, Ukrayna tarihindeki faşist ve Nazi işbirlikçisi figürlerin resimlerini taşıyorlar. Sağ Sektör adlı grup, “Yeni” Ukrayna’nın faşist milis gücünü oluştururken, Svoboda adlı AB destekli parti “Goebbels Siyasi Araştırmalar Merkezi” kuruyor; 2010 tarihli manifestosunda parlamentarizme son vermekten, siyasi partileri kapatmaktan, Rusça konuşan tüm entelektüelleri infaz etmekten vb sözediyor. Ku-Klux-Klan ile yakın ilişkileri olan kurumların yetiştirdiği unsurlar, devlet kurumlarına yerleşiyor. Ve bu faşist parti-kurumların herbiri, bugün yeni hükümetin çeşitli kurumlarında görev başına geliyorlar. Zaten Svoboda, koalisyon hükümetinde yer alıyor.

Dahası, Hollanda, İtalya gibi Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın birçok bölgesinden faşist birlikler, Ukrayna’da savaşmaya geliyorlar.

Ukrayna’da daha iyi yaşam isteyen ve Rusya ile “Batı” arasında ikiye bölünen halk, bir tarafta Rusya emperyalizminin, diğer tarafta ise ABD emperyalizminin ve faşist çetelerin yönetimine mahkum bırakılıyor; bunların arasında seçim yapması bekleniyor. Ayrılıkçılar ve onlara destek veren kitle ise bir anti-faşist savaş yürüttüklerini söylüyorlar. Ukrayna yönetimi öylesine açık faşist bir noktada duruyor ki, antifaşist ve sol kesimlerin Rusya yanlılarına yakın olmaları şaşırtıcı değil.

 

Ukrayna’nın stratejik önemi

Savaşta taraf olan emperyalist ülkelerin herbiri açısından, Ukrayna stratejik öneme sahip bir ülke. Bu nedenle çatışma çok sert ve kıran kırana geçiyor. Kimse kendi çıkarlarından vazgeçmediği için, SB’nin bölünmesinden bu yana yürütülen gizli-açık savaş bitmek bilmiyor.

ABD için Ukrayna ve Gürcistan, Rusya’yı kontrol etmek için en stratejik iki nokta. Bu nedenle bu iki ülkenin NATO’ya alınması için sıkça girişimde bulunuyor. Revizyonist blokun parçalanmasının ardından, NATO’nun sınırlarını birçok noktadan Rusya’ya kadar dayandırdı. Estonya, Letonya ve Litvanya gibi, eski SB sınırlarında yer alan ülkelerin NATO’ya alınması, Rusya için açık bir tehditti. Revizyonist blokun toplam 12 ülkesi, NATO üyesi yapıldı. Böylece ABD’nin askeri gücü Rusya sınırlarına dayandı. ABD, Ukrayna ve Gürcistan’ı da NATO’ya alarak, Rusya’nın hem Avrupa’dan hem Kafkas-Hazar petrol güzergahından uzaklaştırılmasını, üstelik Karadeniz’deki üstünlüğünün elinden alınmasını hedefliyor.

Rusya için de hem Ukrayna, hem de Gürcistan stratejik önem taşıyor. Rusya’nın en önemli dört deniz üssünden birisi Kırım’da (Şubat öncesinde Ukrayna toprağı olan Kırım’da) bulunuyor. Ve Rusya Kırım’ı ne pahasına olursa olsun korumaya kararlı. Çünkü Kırım’a hakim olmak, Rusya açısından Akdeniz’e inme kapısını elinde bulundurmaktır. Ukrayna’yı kontrol altında tutmak ise, Rusya’yı Doğu Avrupa’ya, oradan Avrupa’ya bağlayan en önemli koridoru güvence altına almaktır. Rusya’yı Avrupa’ya bağlayan boru hatları, yüksek gerilim hatları, demiryolları vb.nin büyük kısmı Ukrayna topraklarından geçmektedir. Bugün Rusya bunlara alternatif güzergahlar oluşturmaya çalışmaktadır; ancak bu alternatifler, Avrupa’ya giden en kısa ve en doğrudan yolun Ukrayna olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Yanısıra, Ukrayna ve Gürcistan, Rusya’nın Karadeniz hakimiyetinin en önemli ve vazgeçilmez iki unsurudur. Yüzölçümü bakımından Avrupa’nın en büyük devleti olan Ukrayna (603 700 km2), Avrupa’ya açılma konusunda, Rusya açısından vazgeçilmez önemdedir. Ve bu iki ülkenin NATO üyesi olması, Rusya açısından en büyük tehdittir.

AB’nin Ukrayna konusundaki hedeflerinde ekonomik unsur ağır basmaktadır. Tahıl ambarı durumundaki Ukrayna’yı ele geçirmek, doğu bölgesindeki ağır sanayisinden, hammaddelerinden ve madenlerinden yararlanmak, AB için çok önemlidir. Ancak Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri, bir taraftan Ukrayna’yı ele geçirmek isterken, diğer yandan Rusya ile olan ekonomik bağlarının zarar görmesini istemezler.

ABD’nin Gürcistan konusundaki en önemli girişimi, 2008 yılında Rusya’nın karşı saldırısıyla boşa düştü. 2008 yılının ağustos ayında, ABD’nin itmesiyle Gürcistan’daki ABD işbirlikçisi yönetiminin, Osetya ve Abhazya’ya dönük olarak başlattığı savaş, Rusya’nın Gürcistan topraklarına girmesi, başkent Tiflis kapılarına dayanması ve beş gün içinde Gürcistan’ı geri adım atmak zorunda bırakmasıyla sonuçlanmıştı. ABD, bu savaşı, Tiflis’in karşısında Karadeniz’e demirli savaş gemisinden sessizce seyretmek zorunda kalmıştı. ABD’nin Gürcistan’ı önce öne itip, sonra Rusya karşısında yalnız bırakması; Rusya ile doğrudan bir savaşa girmeye cesaret edememesi, ABD hegemonyasına indirilmiş önemli bir darbeydi.

Şimdi Ukrayna’da da benzer bir durum yaşanıyor. Ukrayna’da işbirlikçi bir yönetim kurma amacıyla başlatılan ABD-AB hamlesine karşılık, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı ve ABD’nin buna sessiz kalması sözkonusu. Üstelik süreç devam ediyor. Bugün Ukrayna’nın doğusunda geniş özerklik vermek zorunda kaldıkları Donetsk ve Luhansk bölgelerinin, Ukrayna merkezi yönetimini önemli ölçüde zayıflattığı da ortada. Üstelik ayrılıkçılar bu özeklikle yetinmediklerini duyurmuş durumdalar.

 

Rusya’ya yaptırım mümkün mü

Ukrayna’da inisiyatifi giderek kaybetmekte olduğunu gören ABD ve AB itifakı, Rusya’ya dönük yaptırımları gündeme getirdiler. Ancak bu yaptırım kararlarının, hem ABD, ama özellikle de AB açısından handikapları var. Çünkü Rusya’nın ekonomik ilişkilerinin sınırlandırılması, sadece Rusya’ya değil, ona yaptırım uygulayanlara da zarar verecek nitelik taşıyor.

En başta petrol ve doğalgaz konusunda, Rusya’ya uygulanacak yaptırım, Avrupa ülkelerine yaptırım uygulamak anlamına geliyor. Birçok Avrupa ülkesi, özellikle eski revizyonist bloğa dahil olanlar, Rus doğalgaz ve petrolüne yüzde 100 bağımlı durumda. Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya gibi ülkelerin, petrol ve doğalgaz ihtiyaçlarının tek kaynağı Rusya. Almanya, Fransa ve İngiltere de, onlar kadar olmasa da, Rus enerji kaynaklarına önemli düzeyde ihtiyaç duyuyorlar.

Bugün Ukrayna bile, Rus gazı karşısında çaresiz durumdadır. Rusya hem Ukrayna’ya verdiği gazı kesmiş, hem de uzun yıllardır indirimli sattığı gaz için geriye dönük olarak zam farkı talep etmiştir. Avrupa ülkeleri, Rusya’dan aldıkları gazı, gizlice Ukrayna’ya vererek idare etmesini sağlamaktadır; ancak hem Rusya bu durumun farkındadır ve bu ülkeleri tehdit etmektedir, hem de yaklaşan kış koşullarında, bu “çözüm”ün de işe yaramayacağını taraflar iyi bilmektedir. Diğer taraftan, Ukrayna’nın Rusya ile olan ticareti, bütün Avrupa ülkeleri ile olan ticaretine eşit durumdadır. Bu, bir anda kesilip atılabilecek bir bağ değildir.

Sadece alıcı olarak değil, farklı yönlerden de Rus gazına yaptırım uygulamak, Avrupalı emperyalistler açısından ciddi bir sorundur. Mesela Rusya’nın devlet petrol şirketi Rosneft’te, İngiliz BP şirketinin yüzde 20 hissesi bulunmaktadır. Rosneft’in zarar görmesi, BP’yi de zarara sokacaktır.

İngiltere’nin Rusya sermayesiyle ilişkileri oldukça ileridir. Rus oligarkları, İngiltere’ye öylesine büyük bir sermaye akıtmaktadır ki, Londra’ya kendi aralarında “Londongrad” adını vermişlerdir. Keza pek çok Rus şirketi İngiltere’de ticari faaliyette bulunmaktadır. Bu sermayenin Londra Borsası’ndan kaçması, İngiliz ekonomisini altüst edecek bir unsurdur.

Almanya’nın durumu da oldukça karmaşıktır. BMW, Daimler, Wolkswagen gibi en önemli Alman otomobil firmalarının Rusya’da yatırımları vardır. Alman firmaları Rusya pazarına satışlarını durdurdukları koşulda ciddi darbe alacaklardır. Rusya’nın yaptırım söylemleri yükseldiği anda, karşı hamle olarak gıda ihracatını durduracağını açıklaması bile Almanya ekonomisine dönük önemli bir tehdittir.

Rusya, özellikle enerji sektörüne ilişkin yaptırım tehdidine dönük olarak, kendi hava sahasını kapatmak başta olmak üzere karşılık vereceğini duyurdu. Bu arada, AB ve ABD, yaptırım uygulayacaklarını duyurmakla birlikte, bunu henüz “karar”a dönüştürmediler, uygulamaya koymadılar. Onlar da, yaptırımların sonuçlarını, kar-zarar hesaplarını yapıyor ve bir çıkış yolu bulmaya çalışıyorlar.

* * *

Rusya, Ukrayna hükümetinin Rus yanlısı ayrılıkçılarla ateşkes ve barış imzalamasına, özerklik vermesine rağmen çatışmaların bitmemesi üzerine, “istersem Kiev’i iki haftada alırım” diyerek oldukça ciddi bir savaş ilanında bulundu. 2008’de Gürcistan’da yaşananlar hafızalarda taze olduğu için, Rusya’nın bu tehdidi, tüm kesimler tarafından ciddiye alınmış durumda.

Aslında, ABD ve AB emperyalistleri açısından, Ukrayna’da kaldırdıkları taşın ayaklarına düştüğünü söylemek zor değil. Bu sadece Ukrayna’da yaşanan, “hesap dışı” gelişmelerden kaynaklanmıyor. “Güney cephesi”ndeki durum da bu tablonun bir parçası. Şöyle ki; ABD ve AB emperyalistleri, Ukrayna hamlesini başlatırken, Rusya’nın dikkatini ve enerjisini Suriye’den uzaklaştırmak gibi bir hedef de taşıyorlardı. Ortadoğu’daki savaşta Rusya’nın aktif olarak oynadığı rolü zayıflatmak için Rusya’ya ikinci bir cephe açılmış, Rusya için hayati önemdeki sorunlardan birisi deşilmişti. Böylece Rusya’yı iki cephede birde “savaştırılarak” zayıflatmayı, iki tarafta da geriletmeyi hedefliyorlardı. Özellikle Suriye’de tıkanan savaşta, ABD açısından yeni soluk borularına ihtiyaç vardı.

Ancak gelişmeler, ABD’nin planlarına uymadı. Ukrayna’da yerinden oynatılan dengeler, Rusya’nın çıkarlarını bozmadı. Tersine, oluşan ortam, Rusya’nın yeni mevziler kazanmasına neden oldu, haritayı değiştirdi. Diğer taraftan, hem Suriye’de Esad’ın direnişi, hem de Irak’ta Şiilerin konumunda çok fazla değişiklik yaşanmadı. Üstelik, IŞİD gibi tüm dünya halkları tarafından lanetlenen bir terör çetesine destek verdiği ortaya çıkan ABD’ye dönük tepkilerde artış oldu. Öyle ki, ABD, kendisini aklamak için, IŞİD’e karşı savaşacağını duyurmak zorunda kaldı. Bugün “IŞİD’e karşı savaş” adı altında Suriye topraklarını bombalamaya başladı.

ABD, bir süredir tıkanma yaşayan savaşa ilişkin olarak hem Ukrayna’da, hem de Ortadoğu’da yeni hamleler gerçekleştirdi ve taşları yerinden oynattı. Bu taşların nereye oturacağını zaman gösterecek; ancak, gelişmelerin çok da ABD’nin istediği gibi gitmediğini, ABD’nin istediği kazanımları oluşturmadığını görmek zor değil.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …