Ülker fabrikasında direniş devam ediyor. Fabrika önündeki çadıra ziyaretler sürüyor. Direnişteki işçiler, Yıldız Holding önünde eylem gerçekleştirdi. Direnişte olan Demirdöküm ve Bedaş işçilerini ziyaret ettiler. Direniş burjuva basın tarafından görülmemiş olsa da, Murat Ülker’i işçilerle görüşmeye ikna edecek bir noktaya gelmiş durumda. Direnişin kazanımla sonuçlanması, daha çok işçi ve emekçiye ulaşması, destek güçlerini arttırmasına bağlı.
Direnişi değerlendirmek için 15 Aralık’ta DİSK Gıda-İşİstanbul Bölge Temsilcisi İbrahim Kızılyer ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
DSB: Son süreci anlatabilir misiniz? Ülker’le görüşmeler oldu mu?
23. günden sonra bir görüşme teklifi aldık Ülker’den. DİSK Başkanı Kani Beko, Gıda-İş Başkanı Celal Ovat katıldı görüşmeye. Olumlu bir hava çıkar gibi oldu. Murat Ülker; “sizin başka bir şeyden çıkarıldığınızı sanmıştık. Sendikadan dolayı atılmaşsanız doğru değil. Kesinlikle sendikalar arasında bir ayrım gözetmiyorum. Danışmanımı gönderelim, bir adım atarız” demiş. 70. yılı kutlandı Ülker’in bu arada. “Mutlu ol, mutlu et” kampanyasını sürdürdü. Bu kampanyanın sürdüğü günlerde bize yemek ısmarlamak istediği bilgisi geldi. Böyle bir öneriyi reddetti başkanımız. “Çoçuklarımız açken biz sizinle yemek yemeyiz” dedi. “Bizim işimizi sonuçlandırın, işe geri alın” diyerek gitmedi. Danışmanı serzenişte bulundu. “Neden reddettiniz bu teklifi” diye. Arkadaşlar dileklerini, önerilerini sunarak, işe geri dönmek istediklerini belirttiler. Ama bu görüşmenin ardından 20 gün geçmesine rağmen bir cevap gelmedi. Eylemli bir bekleme dönemindeyiz. Diğer direnişlere ziyaretler yapıyoruz. Onların direniş deneyimlerini öğrendik. Bizim için moral oldu. Önümüzdeki süreçte dayanışma etkinliği yapmayı planlıyoruz. Çevremizdeki fabrikalardan, İstanbul genelindeki işçilerden destek bekliyoruz. Herkesle beraber olmaya çalışıyoruz. Sol, sosyalist devrimci kurumların kendilerini ifade etmeleri için her şeyi yapıyoruz. İlk başlarda kaygılanıyorduk, falanca komünist partinin, derginin adını söylersek, işçiler tepki gösterir mi diye. Bunları aştık. Buraya gelenden hem öğreniyoruz, hem de öğretiyoruz. Çarpıştığımız güç, büyük bir güç. “Ülker size boyun eğmez” biçimindeki baskıyı hissetmek mümkün.
Direnişten sonra çalışma koşullarında bir takım düzelmeler olduğu doğru mu?
Parlamento’da bir önerge verildi Levent Tüzel tarafından. Sosyal medyada paylaşımlarımız da yoğun oldu. İster istemez devletin de gündemine girdiğini düşünüyoruz. Arada müfettişlerin geldiğini duyuyoruz. Nasıl bu insanları 12.5 saat çalıştırırsınız, zorla mesaiye bıraktırırsınız gibi soruları oluyormuş. Üyelerimizin olduğu kısımlarda çalışma saatleri 8 saate inmiş durumda. Öz Gıda-İş’in işçilere yaklaşımında da bir değişme var. İşçileri yemeğe götürüyorlarmış, geziye götürüyorlarmış, hediyeler dağıtıyorlarmış. İşçileri yumuşatmaya çalışıyorlar, yoksa bize geleceğinden korkuyorlar. “8 saat çalışın 1800 TL alın” şeklinde her vardiyada 500-600 işçiye hitap etmeye çalışıyoruz. Asgari ücretinin işçiler tarafından belirlenmesi gerektiğini söylüyoruz. Şimdiki sistemde işbirlikçi sendikalar eliyle devletin asgari ücreti en düşük seviyede belirlediğini anlatıyoruz.
İşçi arkadaşların direnişe başladıkları anla şimdiki anları arasında ne gibi farklılıklar var?
Artık kendilerini ifade etmekte daha ilerideler. Gelen ziyaretçilerle verimli tartışmalar yapıyorlar. Buradaki arkadaşların bir çoğu da AKP’ye oy vermiş olmasına rağmen yaşananların altında AKP’nin ve sermayenin olduğunu da fark ettiler. Sorunun tek başına Ülker’den ibaret olmadığını, sömürücülerin bir marifeti olduğunu konuşuyoruz. Sermayenin bizleri başka şeylerle meşgul ederek sömürüsünü arttırdığını, din ve Osmanlıcılık meselesinin, işçileri bölmek için kullanıldığını anlatıyoruz.
Diğer direnişlerle ortak bir eylem örgütlemek gibi bir çalışma var mı?
Her siyasi çevre bir direniş örgütlüyor ve ona göre bakış açısı söz konusu. Elbette her direniş bir siyasi tavırdır. Mesela burası ekonomik talepleri olan bir direniş gibi görünüyor dışarıdan. Öyle değil, devrimi, sosyalizmi, dini de konuşuyoruz. Evet direnişlerin ortaklaşması gerekiyor. Ortak protestolar, etkinlikler yapalım diye bir görüş birliğimiz var, Bakırköy’deki işçilerle ortak bir stant açalım diye konuştuk. BEDAŞ’la da büyük bir basın açıklaması yapmayı düşünüyoruz. Zaten Türkiye’de büyük çoğunluk taşeron çalışıyor. İş kazaları, işten atmalar, işbirlikçi sendika… Diğer direnişlerle taleplerimiz zaten aynı. Birleşebilmek en büyük sorun tabi ki. Basamak basamak gitmek gerekiyor. Örneğin biz burada işe alınamazsak, paramızı verip gönderecekler. Birkaç müdürü görevden alıp göstermelik bir şeyler ve göz boyamalar da yapabilirler. Ücretler de düzelebilir. Bunlar da kazanım olacak. Arkadaşların alınmaması kaybedildiği anlamına gelmiyor. İnsanlar daha cesur hale geldi. Yarın buradaki arkadaşlarla hareket etmek isteyecek bir potansiyel de çıkabilir. Sendikasına kafa tutabilir. İşçilere moral de aşılamış olur.
İçeride çalışanlar baskıdan kaynaklı daha mesafeli duruyordu direnişe, şimdi ne durumdalar? Diğer işçilerden destek geliyor mu?
Görüşüyorlar, ama hala tereddütlerini giderebilmiş değiliz. Kolay değil birden bire güneşe çıkabilmek. Biraz da alıştıra alıştıra gidiyoruz. Bekleyin diyorlar içeridekiler, içeri çözülür diye haberler geliyor bize. Aydınlığa çıkış süreci olarak bakıyorum. 1, 2, 3 sene de olabilir. Çevre fabrikadaki işçiler de geliyorlar, ama birçoğu sendikasız fabrika. Burayı bir örgütlenme yeri olarak da düşünebiliriz. Bildiri dağıtıyoruz, afişler yapıyoruz. Sokaktan geçenler maddi destek veriyorlar. Halimizi hatırımzı soruyorlar. Farklı bir gözle bakılıyor buraya. Siyasi gruplar açısından da böyle. Gelip gidiyorlar, katkılarını sunuyorlar. Bizler üniversitelere gidiyoruz. Ülker’i ve fabrikadaki koşulları arkadaşlar anlattıklarında etkileniyorlar. Sürekli diyalog kurmaya çalışıyoruz.