Ocak ayı, hapishanelerden ölüm haberleriyle geldi. Önce Abdülmecit Arslan’ı, ardından Mehmet Canpolat’ı kaybettik Cezaevinde akciğer kanseri olan ve ölüm sınırına geldikten sonra 24 Ekim’de tahliye edilen Abdülmecit Arslan, 8 Ocak günü yaşamını yitirdi. Adli Tıp Kurumu’nun “cezaevinde tek başına hayatını sürdüremez” raporuna rağmen, savcılık itirazı nedeniyle Arslan’ın tahliyesi uzun süre geciktirilmiş; bu nedenle tedavi olma şansını kaybetmişti.
Mehmet Canpolat, 48 yaşında ve kanser hastası idi. Kandıra F Tipi hapishanede, müebbet hapis cezasıyla tutsak bulunuyordu. 19 Aralık 2000 hapishaneler katliamı sırasında, koğuşlara atılan gaz bombaları sebebiyle göğsünden yaralanmış ve Koah hastası olmuştu, ardından akciğer kanserine yakalandı. Mehmet Canpolat’ın bütün tedavi süreci, devletin yaklaşımının çarpıcı bir örneğidir. Şikayetlerine rağmen hastanelerde doğru düzgün tedavi edilmedi, ağrı kesiciler verilerek baştan savıldı. İnfazının ertelenmesi için Adli Tıp Kurumu’na 10 ay önce yapılan başvuru reddedildi. En son 7 Aralık 2014 tarihinde, artık konuşamaz duruma gelen ve hafızasını kaybeden Canpolat, Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni kaldırıldıktan sonra, 11 Ocak günü yaşamını kaybetti.
Halen hapishanelerde 242’si ağır 653 hasta mahpus ve tutsak bulunmaktadır. Hapishanelerin fiziki yapısı, özellikle tecrit uygulaması, sağlıksız beslenme, disiplin cezaları, hak ve özgürlükleri kısıtlayan cezalar, sağlık hakkının ve tedavilerin engellenmesi hasta tutsak ve mahpuslar üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta ve geri dönüşü mümkün olmayan hastalıklara yakalanmalarına yol açmaktadır. Hasta tutsakların birçoğu Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alamıyor, rapor alabilenler ise tahliye edilmiyor. Pek azı, ölüm sınırındayken tahliye ediliyor. Bu koşullarda hasta tutsaklar ölüme terkediliyor. Diğer hasta tutsakların da durumu oldukça kritik.
Sağlık ve yaşam hakkı en temel haktır. Hasta tutsakların biran önce serbest bırakılması ve tedavilerinin başlatılması zorunludur.