Ürdünlü pilotun IŞİD tarafından yakılarak öldürülmesini, bütün dünya dehşetle izledi. Vahşetin bu kadarını kimse tahmin etmiyordu. Öyle ya, kafaların kesilmesi görüntülerine bile alışılmıştı. Ürdün yönetimi intikamın kesinlikle alınacağını ilan etti.
Daha birkaç gün öncesinde, iki Japon esirini kafalarını keserek katletmişti IŞİD’li çeteler. Japonya başbakanı, kameraların önünde ağlayarak intikam yemini etmişti.
Ve 7 Ocak günü de Fransa… Charlie Hebdo katliamının ardından, Fransız devlet yetkilileri bu katliamın hesabının mutlaka sorulacağını, katillerin cezalandırılacağını söylediler. Zaten Hollande, “Suriye’ye daha önce müdahale etmediğimiz için pişmanım” da demişti. Charlie Hebdo katliamına yönelik tepkileri, kendi belirlediği sınırlara hapsetmek için devletin bütün gücünü de kullandı.
Dört bir yandan savaş çığırtkanlığı yükseliyor yeniden. IŞİD’e karşı intikam yeminleri ediliyor. Ve kitlelerden savaşa destek vermesi isteniyor. IŞİD’in vahşeti öylesine büyük bir öfke yaratıyor ki, “IŞİD’i yoketmek için” girişilecek bir savaşı, kitlelerin hemen destekleyeceği düşünülüyor.
Oysa, bugün “mağdur” görünmeye çalışarak savaş çığırtkanlığını artıran ülkelerin çoğu, IŞİD’i besleyen, destekleyen ülkeler. IŞİD birden bire ortaya çıkmadı; emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin Suriye’ye dönük sistemli ve ısrarlı savaş politikalarının bir sonucu olarak bu güce ulaştı. Savaşın nesnel bir sonucu olarak kendiliğinden de değil, doğrudan emperyalist destek aldılar; eğitimden lojistiğe hem maddi hem de siyasi destekle büyüdüler. Ve başta ABD olmak üzere, “batılı” emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda, kimi zaman Esad’a, kimi zaman Kobane’ye, kimi zaman Irak’ın Şii yönetimine karşı savaştılar.
Başlangıçta kitleler üzerinde yarattıkları dehşet ile, planlandığı gibi ilerlediler, hedeflenen alanlara hızla ve kolayca girdiler. Ancak Kobane direnişi, IŞİD’in “yenilmezlik” mitini yerle bir etti, kitlelerin gözündeki “IŞİD dehşeti”ni öfkeye ve nefrete dönüştürdü. Üstelik bu arada, ABD artık Esad’ın yenilmeyeceğini kabul etmek zorunda kaldı. Esad’ın sakin ama kararlı ve istikrarlı bir biçimde bulunduğu alanı savunmaya devam etmesi, saldırıların şiddetine rağmen yenilmek bir yana siyasal gücünü artırdı. Ve kitlelerde, IŞİD vahşetini büyüten ABD’ye karşı Suriye’nin-Esad’ın haklılığı fikri güçlendi.
İşte bu koşullarda, emperyalist ülkelerin, Suriye savaşında yeni bir hamle için bir gerekçeye ihtiyaç vardı. Fransa’daki gerici katliam ve IŞİD’in son infazları, emperyalistlere bu gerekçeyi veriyor. İlk elde, Ürdün, Japonya ve Fransa, Suriye savaşına müdahil olmak için harekete geçmiş durumdalar. Ancak Ortadoğu’da 2003 yılından bu yana emperyalistlerin yürüttüğü vahşi savaş, kitlelerin savaş karşıtlığını güçlendirmiş durumda. Şimdi bu savaş karşıtlığını zayıflatmak, kitleleri savaşın destekçisi haline getirebilmek için IŞİD vahşeti kullanılıyor. Bu oyunu bozmanın yolu, kitlelerin öfkesini, savaşın asıl sorumlusu emperyalistlere yöneltmekten geçiyor.