Bugün artık giderek artan sayıda kesim, 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlamaktadır. Öyle ki, devrimci yapılar ve reformist partiler arasında bile, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” diyenlerin sayısı azalmaktadır. Elbette burada sorun, salt “emekçi” kelimesinden ibaret değildir. Kadının özgürleşme mücadelesine bakışla, kadını toplumsal olarak konumlandırmayla ilgili bir farklılaşma sözkonusudur.
8 Mart, kadının ezilmesinin nedeni olan kapitalizme karşı bir kavga çağrısı olarak mı kutlanacaktır; yoksa, renkli ve çalgılı bir karnaval havasında, içi boşaltılmış göstermelik mesajlar eşliğinde, adeta bir “kadınlar matinesi” ya da “anneler günü” formunda mı? Kadının yüzyıllardır biriktirdiği öfke, doğrudan bu çürümüş sömürücü ve zorba düzene karşı, devrim ve sosyalizme mi akıtılacaktır; yoksa düzen-içi çözümlere, sandığa, şu ya da bu düzen partisine mi? Fark bu kadar açık, kesin ve derindir. Sadece “kadın”a-kadın sorununa bakışın değil, sınıflar mücadelesini ele alışın da somut bir ifadesidir.
Sınıf mücadelesinin genel yükselişi dışında, ne genel olarak kadın sorununun çözümü, ne de emekçi kadına dönük her türden saldırının püskürtülmesi mümkündür.
8 Mart’ın dünya devrim hareketine kazandırılması süreci bile, bunun somut kanıtıdır.
1857’li yılların ‘vaatler ülkesi’ Amerika’da, Newyork kentinde, sömürü had safhadadır. Çoğu kadın 40 bin dokuma işçisi, ağır çalışma koşullarından dolayı greve gider. Günde 16 saate varan sürelerde çalışıp düşük ücret almalarına karşı bir isyandır bu. Amerikan burjuvazisiyle dişe diş bir kavga başlar. Grevin yaygınlaşacağından korkan patron, grevcileri fabrikaya hapseder. Ardından çıkan yangında 129 kadın işçi yanarak can verir.
Günlerden 8 Mart’tır…
Bu yangın, mücadelenin alevlerini de yükseltir ve yayar. ışgününün kısaltılması ve bazı siyasi haklar için Manhattan iplik işçisi kadınlar da grev yaparlar. Bu greve polis acımasızca saldırır, 140 işçi kadın öldürülür, yüzlercesi tutuklanır.
Günlerden yine 8 Mart’tır…
1910 yılında Kopenhag’ta toplanan Sosyalist Kadınların ıkinci Konferansı’nda Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart, emekçi kadınların mücadele günü olarak ilan edilir.
Bu kısa tarihçe; 8 Mart’ın doğuşunun ve tüm dünyaya yayılışının hiç de sınıflarüstü olmadığını gösterir. 8 Mart, işçi-emekçi kadınların mücadelesiyle ortaya çıkmış, onların öncüsü komünist kadınların çağrısıyla da enternasyonalist bir gün halini almıştır. Yani doğuşundan uluslararası bir mücadele günü haline gelmesine kadar, her aşaması sınıfsaldır, devrimcidir.