Suriye’de bulunan Süleyman Şah Türbesi’ne Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından 22 Şubat’ta bir “askeri operasyon” yapıldı. Türkiye sınırları dışındaki tek “Türk toprağı” olarak geçen bu türbe, uzun süredir IŞİD’in tehdidi altındaydı. Hatta operasyondan 3-4 gün önce buradaki askerlerin durumu mecliste gündeme getirilmiş, muhalif partilerin soruları AKP’li bakanlar tarafından geçiştirilmişti.
O hafta sonu, “TSK’nın başarılı operasyonu” tantanası ile kitleler uyandılar. Adına “Şah Fırat” denilen operasyonun, TSK’ya bağlı 100’ün üzerinde zırhlı araç ve 700’ün üzerinde personel ile gerçekleştiği ve yeni türbenin Türkiye-Kobane sınırındaki Eşme köyünde inşa edileceği söylendi. Askerlerin oraya bayrak dikişi, ABD askerlerinin bayrak dikişine tıpatıp benzetilerek medyaya servis edilmiş ve AKP yanlısı tüm gazetelerin birinci sayfasından, televizyon kanallarından kitleye sunulmuştu. Ardından yine ABD’nin Bin Ladin operasyonundaki mizansene uygun biçimde, Genelkurmay Başkanı ile Başbakan Davutoğlu’nun operasyonu yönettiğini gösteren fotoğraflar medyada yer aldı.
Herşey ABD’ye öykünen bir mizansen içinde sunuluyordu ama “Türkiye bu operasyonu tek başına” yapmıştı! Ne ABD’den, ne Suriye’den, ne de PYD’den yardım alınmıştı! Türkiye, “uluslararası sözleşmelerden” doğan hakkını kullanmış, onlara sadece bildirilmişti! Ve “tereyağından kıl çeker gibi”, “bir askerin burnu bile kanamadan” (bir asker kaza sonucu ölmüş olsa da) büyük bir başarı ile operasyon tamamlanmıştı!
Resmi açıklamalar böyleydi. Tıpkı Musul’da rehin alınan büyükelçilik çalışanlarının Türkiye’ye getirilişinde olduğu gibi, verilen tavizler, atılan geri adımlar saklanarak, medya aracılığıyla “zafer” havası yaymaya çalıştılar.
Fakat bu hava çok kısa sürede dağıldı. CHP ve MHP’nin “vatan topraklarını bıraktınız” türü milliyetçi çıkışları bir yana, PYD’nin TSK’ya “eskortluk” yaptığını gösteren fotoğrafların ortaya çıkması ve art arda yapılan açıklamalar, yaratılmak istenen havayı erken bozdu.
Kobane’den TSK geçti
Süleyman Şah Türbesi, Kobane’nin 33 km güneyinde bulunan Karakozak Köyü’nde Fırat suyunun kenarına bulunuyordu. Daha önce Halep yakınlarında olan türbe, “güvenlik” nedeniyle buraya taşınmıştı.
TSK’nın “türbe”ye ulaşması için Kobane’den geçmesi şarttı. Zaten TSK’ya bağlı zırhlı araçlar, Suruç-Mürşitpınar-Kobane üzerinden 37 kilometrelik güzergahı katederek operasyonu gerçekleştirdiler. Bu bölgelerin YPG-YPJ güçleri tarafından kontrol edildiği de biliniyor. Dahası, IŞİD çetelerini Kobane’den püskürten YPG-YPJ, adım adım ilerleyerek Süleyman Şah Türbesi’nin de içinde bulunduğu bölgeye ulaşmıştı. 19 Şubat’ta türbenin 2 km yakınına kadar yaklaştıklarını, oradaki köyleri IŞİD’ten temizlediklerini bildirdiler. Ancak türbeye yönelik herhangi bir operasyon ‘Türkiye topraklarına girmek’ anlamına geleceği için, bundan kaçınmışlardı.
İlk olarak HDP milletvekili Hasip Kaplan, operasyonun YPG ile birlikte yapıldığını duyurdu. “30 yıldır çatışan TSK ve YPG ilk kez aynı operasyon içinde yer aldı, bu bir milattır” diyen Kaplan, türbenin yeni taşındığı alanın da “Kobane kantonu kontrolünde olduğunu” söyledi. Zaten büyük bir merasimle dikilen Türk bayrağının hemen ilerisinde PYD ve Öcalan bayraklarının göründüğü fotoğraflar, ertesi gün basında yer buldu.
Newyork Times’tan BBC’ye uluslararası basın, operasyonun Kobani Kantonu başkanı Enver Müslim’le mutabakat halinde gerçekleştirdiğini yazdılar. Operasyon öncesi Enver Müslim’in Türkiye’ye geldiğini, operasyonun bu görüşmeler sonrasında gerçekleştiğini bildirdiler. Ardından Kobane Kantonu Dışişleri Sözcüsü İdris Nassan, TSK’nın “Kobane kantonunun izni dahilinde Kobane’den girdiği”ni söyledi. Bütün bu gelişmeler üzerine YPG Basın Merkezi’nden yazılı bir açıklama yapıldı ve son nokta konulmuş oldu:
“Bu operasyon YPG Komutanlığımızın bilgisi dahilinde ve YPG Kobanê güçlerimizin katılımıyla gerçekleştirilmiştir… Türk devlet yetkilileri(yle) yürütülen 4 günlük tartışmalar ardından operasyon planlaması somutlaştırılmıştır… Türk ordusu, daha önce belirlenen yol hattı üzerinden güçlerimize ait araçlar eşliğinde ilerleyerek Süleyman Şah türbesine ulaşmıştır. Güçlerimizin denetiminde bulunan alanlar içinde Türk askerlerinin mevzilendirilmesi ve ikmalinde sorumluluk alan güçlerimiz geri çekilme esnasında da bu görevini eksiksiz yerine getirmiştir.”
Operasyonun arkasında ABD var
Süleyman Şah Türbesi ve çevresi yaklaşık bir yıldır IŞİD kuşatması altındaydı. Bölgedeki birçok cami ve türbeyi havaya uçuran IŞİD, Türkiye ile yakın ilişkilerinden dolayı türbeye saldırı düzenlemedi. Ancak başta ABD olmak üzere emperyalistlerin baskısıyla Türkiye’nin IŞİD’e verdiği destek azalınca, onu bir koz olarak kullanmaya başladı. Türbedeki askerî personelin değiştirilmesine de izin vermedi. Hatta gıda ve diğer ihtiyaç malzemelerinin karşılanmasını bile rüşvete bağladı.
YPG-YPJ güçlerinin ilerlemesi ile “türbe”nin durumu daha kritik bir hal aldı. Türbenin PYD’nin kontrolüne geçmesi ya da onu kaybedeceğini anlayan IŞİD tarafından yıkılması, Türk askerlerinin rehin alınması veya öldürülmesi, AKP Hükümetini çok zor bir duruma sokacaktı. Esasında IŞİD’in Musul Konsolosluğundaki 49 personeli rehin almasından bu yana türbenin tahliyesi gündemdeydi. Son gelişmeler bunu bir yerde zorunlu hale getirdi. Daha önemlisi, ABD’nin bir süredir bu yönde Türkiye’ye yaptığı baskı da artmıştı.
ABD, Irak ve Suriye’deki enerji kaynaklarını taşımak için “güvenli koridor” oluşturmak istiyordu. Bu koridor, Süleyman Şah Türbesi’ni de içine alarak, Kürtlerin bulunduğu bölgeyi kapsıyordu. Bunun için Süleyman Şah Türbesi ile ilgili sıkıntının giderilmesi gerekiyordu. ABD, türbenin tahliyesini hükümete dayattı, o da biraz zamana yayarak bunu kabul etti.
Operasyonun daha önceden planlandığı, ancak hükümetin buna yönelik bir “algı çalışması” yapmak için süre istediği, sonradan açığa çıktı. Olayın kitlelere nasıl anlatılacağı, ne tür demagojilerin kullanılacağı, hatta basına servis edilecek fotoğrafların bile önceden hazırlandığı anlaşıldı. Yani askeri operasyondan ziyade bir algı operasyonu üzerinde durulmuştu. Çünkü askeri olarak herşey çok önceden planlanmıştı. Operasyon, ABD’nin öncülüğünde YPG ve TSK ile birlikte yapılacaktı.
Nitekim ABD, operasyondan önce türbenin çevresindeki IŞİD mevzilerini bombaladı, YGP de, güvenlik koridorunun açılmasını sağladı. TSK, ABD ve YPG tarafından temizlenen ve hazırlanan alana girmiş oldu.
IŞİD’in veya Esad’ın, Türk askerlerine bir saldırı düzenlemesi zaten beklenmiyordu. Suriye devletine operasyonla ilgili bilgi, hem Türkiye hem de ABD tarafından verilmişti. Dolayısıyla herhangi bir çatışma, hatta en küçük bir sorun yaşanmadan operasyon tamamlanmış oldu.
* * *
Hal böyleyken bilinçli bir şekilde operasyonda askeri araç ve personel sayısı yüksek tutuldu ve TSK’nın büyük bir askeri başarısıymış gibi sunuldu. AKP hükümeti de bunu seçim öncesi bir “zafer” olarak kullanmak istedi.
Şimdi PYD’nin kontrolünde bulunan Türkiye’nin sınırlarına en yakın bölgede yeni bir türbe inşatına başlandı. Buraya AVM dikileceği ve turizme açılacağı söyleniyor. AKP hükümetine de yakışan bu olur. Onu artık asıl ilgilendiren türbe üzerinden elde edeceği ranttır.
Türbenin tahliyesi ile, hükümetin başta Suriye olmak üzere dış politikasının iflas ettiği ve siyasi olarak yenildiği ortadadır. Tüm çabasına rağmen bunu örtmeyi başaramamıştır.
Elinde tek kalan, bu durumu ekonomik kazanca çevirebilmektir, o da bunu yapmaktadır. Elbette yalan ve demagojiyle bu gerçeği perdelemeye devam edecektir.