Metal işçilerinin fiili grevleri: KAZANMANIN YOLU

metal-tofas

Renault işçilerinin 15 Mayıs’ta başlattığı fiili grev, önce Bursa’daki diğer metal fabrikalarına, ardından İzmit, Ankara, Eskişehir, Bolu vb illere yayıldı. Sadece Bursa’da başta Renault, Tofaş olmak üzere 5 fabrikada işçiler üretimi durdurdu, fiilen grev yaptılar. İzmit ve Eskişehir’de Ford Otosan, Ankara’da Türk Traktör fiili grevlere katılan büyük fabrikalar oldu. Bir dizi fabrika da yemek boykotları, mesai giriş çıkışlarında yürüyüşler yaparak bu sürece katıldılar. Ayrıca onbinlerce işçi, Türk metal-iş sendikasından istifa etti, ediyorlar. Dahası, metal işçilerinin açtığı bu yola diğer işkollarından bazı işçiler de katılmış durumda. Böylece fiili grev, meşru eylemler dönemi başlamış oldu.

 

İşçilerin isyanı neye?

Metal sektörünün, ekonominin kilit sektörlerinden birisi olmasından dolayı, metal işçilerinin ücret ve sosyal haklarının diğer işçilere göre daha iyi olduğu sanılırdı. Öyle olmadığı işçilerin eylemiyle net biçimde görüldü. 10 yıllık işçi 1700 lira aldığını söylüyor. Bir Renault işçisi “2005’te saatte 41 araç üretiyorduk. Şimdi saatte 60-61 araç üretiyoruz” diyor ve ekliyor: “İşçilerde çoğalma mı var? Hayır! Aksine azalma var. İki yıl önce UET’de (üretim birimi) 36 işçi çalışırken, şimdi bu rakam 19.” Yedek bir işçi bulup da tuvalete gidemediğini söyleyen başka bir işçi, “her üretim biriminde 2-3 yedek işçi varken bu sayı 1’e düştü, 15 dakika çay molası 7 dakikaya, 45 dakika yemek molası 30 dakikaya düştü” diyor.

Bütün bunlar çalışma koşullarının ne kadar ağır ve sömürünün ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor. Hatta direniş alanında “çalışmaktan ve yorgunluktan çocuklarımı göremiyordum. Direniş sayesinde çocuklarımı görüyorum” diyenlerle karşılaşmak mümkün. Neredeyse işçilerin hepsinde bel fıtığı, boyun fıtığı, dizde ödem ve menüsküs yırtılması var.

Elbette patronların işçiler üzerinde bu denli sömürüyü artırması, ücretleri düşük tutması, Türk Metal yöneticileri sayesindedir. Türk Metal, kuruluşundan günümüze hiçbir zaman işçilerin çıkarını savunmadı. Temsilciler seçimle gelmedikleri gibi, TİS’ler, işçilere sorulmadan patronların istekleri doğrultusunda imzalandı. Mako gibi yan sanayi işçilerine “siz yan sanayisiniz sayınız az, onun için bir şey yapamıyoruz” derken, Tofaş işçisine de “yan sanayinin durumu kötü, bu nedenle MESS sözleşmesinde sizin için daha iyi zam alamıyoruz” dediler. İş kazası geçiren işçilere bile baskısı uygulamaktan geri durmadılar. Haksızlıklara karşı çıkan, hakkını arayan bir çok işçi, bu sendikacılar tarafından dövülmüş, işten kovulmuştu.

Kısacası Türk Metal, patronların tetikçiliğine soyunan mafyavari sendikacılığın ülkemizdeki en seçkin örneğiydi. Son eylemlerde fitili tutuşturan da yine, Türk Metal’in işçilere saldırısı oldu.

 

Süreç nasıl gelişti

İki yılda bir yapılan grup toplu şözleşmeleri, MESS’in dayatmasıyla üç yıla çıkarıldı. İşçiler üç yıllık TİS’i kabul etmeyeceklerini çeşitli biçimlerde sendika yöneticilerine bilidirdiler. Türk Metal’in Genel Başkanı Pevrul Kavlak, “yüzde 18’in altına düşmeyeceğim” diye “namus-şeref sözü” vermesine rağmen, işçilere sormadan üç yıllık sözleşmeyi imzaladı.

Bu sırada Bosch sözleşmesinin açığa çıkması içten içe biriken tepkiyi iyice artırdı. Bosch, daha önce Birleşik metal-iş sendikasına geçmişti. Patronun ve Türk Metal’in baskıları, devletin oyunları sonucu yetki yine Türk Metal’e geçti. Bosch sözleşmesinin yüksek tutulması Bosch işçisine “sus payı”ydı. (Bosch ile Türk Metal’e üye işyerlerinde imzalanan sözleşme arasında saat ücretinde yaklaşık 2,5 lira fark var. Bu da aylık 500 lira fark yaratıyor.)metal-yazilama

Türk Metal’den beklentileri kalmayan işçiler, Birleşik Metal-iş’in grev kararına gözlerini diktiler. Ne var ki,  Birleşik Metal de, hükümetin grev yasağı karşısında hiçbir şey yapmadı. Böylece işçilerin beklentilerini boşa düşürmüş oldu ve artık bu sendikal anlayışlarla birşey olmayacağı noktasına getirdi.

İşçilerin TİS’in düzeltilmesi talebi sendikacılar tarafından hep geçiştirildi. Yemek boykotlarıyla mesai çıkışlarında slogan atmayla başlattıkları eylemlerde, “belirlenen sürede TİS’te düzetme yapılmazsa sendikadan istifa edeceklerini” duyurdular. İstifa eden işçilere sendikacıların saldırısı bardağı taşıran son damla oldu. Bir işçinin ifadesiyle “sendikaya karşıtlık yüzde 60 civarında iken, bu saldırıdan sonra sendikayı savunanlar bile istifa etti.”

Bunun üzerine direniş diğer fabrikalara da sıçradı, Türk Metal sendikasından kitlesel istifalar dalga dalga yayıldı.

 

Direnişi kırma çabaları

Ne patronlar ne de onların tetikçiliğini üstlenen sendikacılar, işçilerden böylesi bir kalkışma bekliyorlardı. Özelllikle Türk Metal yöneticileri, işçilerin kendilerinden korktuğunu, “höt” dediklerinde geri çekileceklerini sanıyorlardı. Ama öyle olmadı! İşçiler kurdukları iç örgütlülükleriyle ve üretimden gelen güçlerini kullanarak, sermayeden taleplerini büyük oranda aldılar, Türk Metal’i fabrikalarından sildiler.

Bu süreçte sermaye örgütü MESS, patronlar, devlet ve tabii ki işbirlikçi sendikacılar boş durmadılar. Direnişi bitirmek için her yöntemi denediler. 

Patronlar, işçileri tazminatsız işten atma ile tehdit etti, zamana yayarak bitirmeye çalıştılar. Elektrikleri ve suları kestiler. Polis, fabrika içindeki ve dışarıdaki işçilerin birbiriyle ve aileleriyle görüşmesini engellemeye çalıştı. Vali, gelen gıda, battaniye vb yardımları engelledi. vb…

Bir taraftan da işçileri içten parçalamaya, birliklerini bozmaya çalıştılar. Sermayenin adamları ve sivil polisler, Renault işçilerine “Tofaş’ta işçiler üretime başladı” dediler; Tofaş’a gidip “Reno’da işçiler üretime başladı” yalanlarıyla işçilerin direncini kırmaya, bölmeye çalıştılar. Her hak arama eyleminde klasikleşmiş “aranızda provakatörler var” söylemini yaydı. Korku salmak tedirginlik yaratmak için, “fabrikayı boşaltmazsanız saldırırız” tehditlerini savurdular.

Yetmedi, Yüksek Hakem Kurulu’nu (YHK) devreye soktular. YHK’nın, Birleşik Metal sendikasının yasaklanan grevini, 3 yıllık olarak onaması tesadüfü değil. Bu kararı, bilerek direnişin sürdüğü zamana denk getirdiler. Böylece işçilere “boşuna direniyorsunuz, bakın YHK Birleşik Metal’in grevini de 3 yıllık olarak onadı” demiş oldular. Ve “sözleşmede iyileştirme yapabiliriz” diyen Renault patronu, bu karardan cesaret alarak “sözleşme yenilenmeyecek imzalanan sözleşme 2017’ye kadar geçerli” demeye başladı. Renault patronu, yer yer “sendika tercihinize bir şey demiyoruz” diyerek, öfkeyi sendikacılarla sınırlı tutmaya, “ben taleplerinizi kabul ediyorum fakat MESS ve sendikacılar kabul etmiyor” diyerek “iyi patron” rolü oynamaya çalıştı. Hatta direnişin başlarında “taleplerinizi kabul ediyorum, üretime başlayın” demişti. Fakat işçiler bunun yazılı bir protokolle bağıtlanmasını istediler.

Kısacası patronların her saldırısı, işçiler tarafından aynı sertlikle karşılık buldu, her karşılık işçilerin öz güveninini daha da artırdı, birbirine daha fazla kenetledi.

 

İşçiler ne istiyor

İşçilerin üç ana talebi vardı. 3 yıllık sözleşmenin feshedilip Bosch sözleşmesinin aynısını kendi işyerlerinde uygulanmasını, bu eylemden dolayı hiçbir işçinin işten atılmayacağı garantisini, sözleşmenin Türk Metal’le değil kendi seçtikleri temsilcilerle yapılmasını istiyorlardı. Taleplerin alt başlıkları da var, sonradan eklenen maddeler de. Mesela patronların bazı işçiler hakkında yaptığı suç duyurularının geri çekilmesi gibi… Renault’a sonradan eklenenlerle 9 maddelik bir talepler listesi oluştu. Ama ana talepler yukarıda belirtiğimiz üç talepten oluşuyordu.

Bunlar içerisinde en çok öne çıkanı, sendikadan istifalar oldu. İşçiler sendikacılara o kadar öfke bilemişlerdi ki, kitlesel istifalarla bir anda fabrikalarında Türk Metal’i sıfıra düşürdüler. Fiilen üretimi durduran bütün fabrikalarda patronlar, bu talepleri kabul ettiğini söylediler. Fakat protokol altına almaya yanaşmadılar. Sözlerle işçileri kandıracaklarını sandılar. Ama işçiler bu tuzağa düşmedi. Kimi fabrikalarda protokol imzalamadan işbaşı yapılsa da, esas kıvılcımı yakan Renault’ta protokol imzalanmadan üretime başlanmadı.

İşçilerin talepleri büyük oranda karşılandı. Türk Metal gönderildi, patronlar işçilerin seçtiği temsilcileri muhatap olarak kabul etmek zorunda kaldılar. Ve bu temsilcilerle anlaşmaya oturdular. İşçilere açılan davalar geri çekildi, işten atılmama garantisi verildi. İşçilerin diğer önemli talebi, Bosch aynı sözleşme, yani Bosch işçileriyle aralarındaki ücret farkının giderilmesi ve bunun saat üzerinden hesaplanmasıydı. Patronlar ise, primlerle promosyonlarla iyileştirme yapmaktan yanaydılar. Oysa avans, prim vb bir seferlik geçici iyileştirmelerdi; kalıcı olan ise, saat üzerinden iyileştirme yapılmasıydı. Ayrıca bir Renault işçisinin belirttiği gibi, “avans” zaten onların parasıydı! Prim ise, öncesinden verilmiş olan bir haktı. Son yıllarda sendikacıların, TİS’leri “ilk dönem yüzde … artış, ikinci dönem enflasyon üzerinden artış” şeklinde imzalamaları, hep işçilere kaybettirdi. Enflasyonun nasıl rakamsal hilelerle düşük gösterildiği biliniyor. Olması gereken, ücretlerin saat üzerinden artış sağlanmasıdır.

 

Fiili meşru mücadele

İşçi ve emekçiler, mücadelelerini yasallık değil, meşruluk üzerinde yürüttükleri oranda kazanabilirler.  Sömürüye, baskıya maruz kalan işçiler, haklı ve meşru olmalarına rağmen; burjuvazi onların karşısına hep yasaları çıkarmıştır. Mahkemeleri ve kolluk güçlerini dikmiştir. Reformistler ve işbirlikçi sendikacılar da, her dönem burjuvazinin yardımına koşmuş, “yasalar elvermiyor, yasaların dışına çıkamayız” demişlerdir. Oysa hiçbir hak, yasalar içerisinde kalarak elde edilmemiştir. Bugün sigorta sistemi varsa, işçiler toplu sözleşme yapabiliyorsa, fiili meşru mücadeleler sonucunda kazanılmıştır.

Son yıllarda haklılık ve meşruluk unutturulmaya, “yasalar, yasal çerçeve” baş tacı edilmeye çalışıldı. İşçilerin her eylemi, sendikacılar tarafından “davalar açtık halledeceğiz” benzeri oyalamalarla geçiştirildi. En son metal grevinin yasaklanmasına karşı işçilerin fiili grev isteği, yine sendika yöneticileri tarafından yasalara hapsedilerek boğulmuştu.

Elbette haklılık ve meşruluk tek başına yetmez. Kazanmak için örgütlülük gerekir. İşte metal işçilerinin son eylemleriyle başardıkları en önemli şey, kendi iç örgütlülüklerini oluşturarak, yasaları ve işbirlikçi sendikaları bir kenara itmeleri ve fiili mücadeleyi yükseltmeleridir. Bu, sadece eyleme katılan işçilerle sınırlı olmayan, bütün işçi-emekçilerin kazanımı olmuştur.

Daha önce de çeşitli fabrikalarda yasal sınırları aşan eylemler, işgaller yapıldı. Ama kendi yerelliğiyle kaldı. Metal işçilerinin eylemi ise, kısa sürede diğer fabrikalara ve illere yayıldı. Hatta Bursa’da bir kent direnişine döndü. Bursa halkı çeşitli biçimlerde direnişçi işçilerle dayanıştılar. Neredeyse bütün arabaların camında “diren Reno, diren Tofaş” dövizleri vardı, konvoy oluşturarak korna çalarak destek sundular.

Bir kere yol açıldı, tüm işçilere esin kaynağı oldu. Petrol-iş sendikasına üye İzmir Aliağa Petkim işçileri TİS sürecinin tıkanması üzerine yasal prosedürü beklemeden greve gitiler. Kısa sürede haklarını büyük oranda aldılar. Keza Birleşik Metal-iş sendikasına üye Bilecik’te kurulu bulunan Mefro Wheels işçileri üretimi durdurarak haklarını aldılar. Bursa’da bulunan sendikasız Baykal makine işçileri saat ücretlerinin yükseltilmesi için üretimi durdurdu ve istediklerini aldılar. vb…

Dahası, burjuvazi seçimlere kitlenmişken, metal işçilerinin fiili eylemi gündemin başına oturdu. İşçi sınıfı bir kez daha tayin edici olduğunu gösterdi, burjuvazinin ve işbirlikçi sendikacıların eteğini tutuşturdu.

 

İşbirlikçi sendikaya güçlü şamar

Bu fiili grev, MESS-Türk Metal düzenini de kökten sarsmıştır. Çoğunluğu elinde bulunduran Türk Metal, patronların istediği TİS’leri imzalıyor, işkolundaki diğer sendikacılar da “Türk Metal imzaladı yapacak bir şey yok” diyerek TİS’leri satmanın kılıfı yapıyorlardı. İşte işçilerin eylemi, MESS-Türk Metal düzenini dinamitledi. Türk Metal şahsında, varolan sendikal anlayışa karşı güçlü bir şamar indirdi. Direniş, işçi sınıfının temel mücadele araçlarından biri olan sendikaların, işbirlikçi sendikacılar tarafından burjuvazinin hizmetine sokulmasına isyandı. İşçiler artık mevcut sendikal anlayışla olmayacağını yaptıkları eylemlerle gösterdi.

12 Eylül’de getirilen sendikalar yasası ile ‘tek tip sendika’cılık dayatılmıştı. Türk Metal de bu sektördeki saltanatını, ’80 faşist askeri cuntaya borçluydu. 12 Eylül döneminde bütün sendikalar kapatılırken, Türk Metal kapatılmamış, DİSK Maden-İş’e üye işçiler, zorla Türk Metal’e üye yapılmıştı. İşkolu ve işyeri barajını getirerek, işçilerin sendika seçme veya alternatif sendikalar kurması engellendi. İşbirlikçi sendikacılar vasıtasıyla, işçileri sistem içerisinde tutmayı hedeflediler. Sonraki hükümetler de bu yasaya dokunmadılar, hatta daha da pekiştirdiler. AKP hükümetinin sendikalar yasasındaki değişikliği, barajı da daha yükseltmiş, işçilerin sınıf sendikacılığı doğrultusunda sendikal çalışma yürütmeleri giderek zorlaştırılmıştır.

Böylece işbirlikçi sendikacılara, sendikanın olanaklarını ve imtiyazlarını tepe tepe kullanma zemini sunuldu. Yaşam ve düşünüş olarak burjuvalaştılar. Asgari ücretin en az on katı maaş alan, sendikanın her türlü olanağını kendi çıkarları için kullanan sendikacılar, işçilerin çıkarını savunabilir mi? Az sayıda şube yöneticisi dışında, bütün sendikacıların ve sendikaların tablosu buydu.

Metal işçisi eylemleriyle, Türk Metal şahsında, bir bütün olarak bu tabloyu hedeflemiştir. İşbirlikçi sendikacılar da bunun farkındadır. Bu yüzden sendika konferadasyonlarından işçilere herhangi bir destek gelmemiştir. Destek gelmediği gibi, Türk Metal’in bağlı olduğu Türk-iş yöneticileri MESS’i destekleyen açıklamalar yapmıştır.

Bu topraklar TİS’leri satanları çok gördü, fakat açıktan sermayeyi destekleyen yazılı açıklamalar yapan pek yoktur. Türk-İş’ten işçileri sahiplenmesini beklemek zaten şaşırtıcı olurdu. Fakat Türk-iş içinde kendilerini “muhalefet” olarak gösteren Sendikal Güç Birliği’nden herhangi bir destek-dayanışma gelmemesi, ne kadar muhalefet olduklarını göstermektedir. Bırakalım eylemli sahiplenişi, bir açıklama dahi yapılmaması, kendi tabanlarının da böyle bir eyleme kalkışmasından duydukları korkunun göstergesidir. Ama korkunun ecele faydası yok! Elbette bu dalga onları da kapsıyacaktır. Artık sendikacılar işçilere sormadan kolay kolay TİS’eri imzalayamazlar!

                            * * *

Sonuç olarak, metal işçileri gidilmesi gereken yolu göstermiştir. İşçi sınıfının kafasındaki yasal cendere parçalanmış, fiili mücadele dönemi başlamıştır. Bu eylemin en önemli kazanımı budur. İşçiler her ne kadar dayanışmaya gelenlere “siyaset olmasın” diyerek mesafeli durmuşlarsa da, farkında olsunlar veya olmasınlar yaptıkları siyasetin alasıdır. Yasalara karşı eylem yapmanın kendisi zaten siyasettir. Keza Türk Metal şahsında işbirlikçi sendikacılık sistemi sarsılmış, işbirlikçi bürokrat sendikacılara önemli bir darbe vurulmuştur.

İşçiler hedefe sendikalara çakmış olsa da, eylemin arkasında sermayeye-sömürüye duyulan tepki de vardır. Sendika, patronun çıkarlarını savunmaktadır çünkü. Düşük ücretler, uzun ve ağır çalışma saatleri, öncelikle patronun çıkarınadır. Patronlar, işbirlikçi sendikacılarının ardından, sıranın kendilerine de geleceğini gördükleri için işçilere karşı bu kadar uzun süre direnmişler, ancak sonunda kaybetmişlerdir.

İşçi sınıfı metal işçilerinin yaktığı bu ateşi büyütmelidir. Somut hedef olarak, örgütlenmesine engel olan TİS ve sendikalar yasasını koymalı, 12 Eylül’den kalma bu faşist yasaları tarihin çöplüğüne atmalıdır. Kurdukları işyeri komitelerini sürekli kılmalı, devrimci işçileri sendika yönetimlerine getirmeli, sınıf sendikacılığını yaşama geçirmelidir.

Ve elbette sömürünün ana kaynağı kapitalist sisteme yönelmeli, işçi sınıfının gerçek kurtuluşu için mücadeleyi yükseltmelidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

1 MAYIS’IN TARAFI OLAN TÜM GÜÇLERE ÇAĞRI

2024 1 Mayısı’na sayılı günler kaldı. Bu sene işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü …

1 Mayıs’ta Taksim’e çağıran afişler yapıldı

İstanbul’da işçi ve emekçileri 1 Mayıs’ta Taksim’de olmaya çağıran, PDD ve DSB imzalı afiş ve …

Lezita işçileri direniyor

İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde bulunan Lezita fabrikasında, Öz Gıda-İş Sendikası’na üye işçilerin direnişi sürüyor. Abalıoğlu Grup’a …