Haziran, devrimci ve komünistler için önemli aylardan biridir. Sınıf mücadelesine o kadar çok anlamlı günler bırakmıştır ki… İşçi sınıfının mücadelesinde dönüm noktası 15-16 Haziran’dan, en son Gezi Parkı’ndan başlayıp tüm ülkeyi saran Haziran ayaklanmasına kadar…
Aynı zamanda onlarca aydının, yüzlerce komünist ve devrimcinin şehit düştüğü bir aydır Haziran… Nazım Hikmet’in 3 Haziran’da ölümü üzerine, Hasan Hüseyin Kormazgil, “Haziran’da ölmek zor” şiirini kaleme almıştır. Ve sonrasında Orhan Kemal, Ahmet Arif, Haziran’da düşenler kervanına eklenir.
İhtilalci komünistler içinse Haziran’ın anlamı çok daha büyüktür. Önderleri Mehmet Fatih Öktülmüş’ü, 1984’ün 17 Haziranı’nda şehit verdiler. İşkencede direnişin mimarı M. Fatih Öktülmüş, daha yaşarken bile Türkiye devrimci hareketine mal olmuş, ender bir devrimciydi. Kaypakkaya’nın işkencede direniş mirasını daha ileri taşıyarak yeni kuşaklara aktardı. 12 Eylül’ün en vahşi işkencelerinde adını bile söylemeyen, ifade vermeyen, yeni bir direniş geleneği yaratandı. Zindanlarda faşist yaptırımların hiçbirine uymadı, ona asla boyun eğdiremediler. Mahkemelerde devrimci fikirlerini haykırmasını engelleyemediler, hainlerin üzerine yürümesini, yüzlerine tükürmesini durduramadılar. Onu, faşist cuntanın devrimci tutsakları teslim alma politikasına karşı İstanbul hapishanelerinde gerçekleşen ölüm orucu eyleminde yitirdik. “Tek tip elbise”de somutlanan faşist yaptırımlar sağanağına, Fatih ve onunla birlikte şehit düşenler, bedenleriyle barikat oldular.
O yıldan beri her Haziran, biz yoldaşları için Fatih’i ve ölüm orucu şehitlerini anma ayıdır. Haziran’da Fatih’le buluşuruz bir kez daha… Onun yoldaşı olmanın onurunu ve mutluluğunu duyumsar, ona layık olmaya çalışırız. Mezarı başında onu anar, ideallerini yaşatacağımıza ant içeriz… Bulunduğumuz her yerin duvarlarını Fatih’in afişleriyle, resimleriyle donatırız… Fatih’in yaşadığını ve yaşayacağını duyururuz dosta-düşmana… Nerede olursak olalım, işkencede, zindanda, dışarıda, bir direnişin ortasında Fatih’i bir biçimde mutlaka anarız. Tıpkı iki yıl önce Haziran direnişi sırasında Taksim’de andığımız gibi…
* * *
Bu yıl da Haziran’la birlikte Fatih’i anma faaliyetlerine başladık. Haziran ayaklanmasının ikinci yılında İstanbul’un her iki yakasındaki parklarda düzenlenen etkinlikte açtığımız stantların arkasında Fatih yoldaşın büyük bir pankartı duruyordu. Fatih, Haziran direnişinin tam ortasında yeraldığı gibi, yıldönümlerinde de yanıbaşımızdaydı.
Taksim-İstiklal’de gerçekleşen yürüyüş ve oturma eyleminin ardından, Kadıköy Özgürlük Parkı’ndayız. Biz standımızı kurmaya, pankartlarımızı asmaya çalışırken, insanların ilgisi de yoğunlaşmaya başladı. Gelenler önce Fatih yoldaşa bakıyor, sonra masanın üzerinde duran kitaplara gözatıyorlar. Nihayet hazırlıklarımız bitiyor. Standın karşısına geçip son bir kez daha kontrol ediyorum. Fatih yoldaş tüm görkemiyle karşımda. Çok uzaktan gözüküyor. Gelenleri ilk Fatih karşılıyor.
Çok geçmeden biri geliyor. “Kolay gelsin” diyerek hemen kitapları karıştırmaya başlıyor. “İlk Kurşun”u görünce (Osman Yaşar Yoldaşcan’ın hayatını anlatan kitap) “çoktandır bu kitabı arıyordum” diyor ve alıyor. “Fatih’in yaşamını anlatan kitap da burada” diyerek “Kutup Yıldızı”nı gösteriyorum. Gördüğünü ve okuduğunu söylüyor. Kitaplara bakmayı sürdürüyor. Yeni çıkardığımız kitapları gösteriyorum ve bazı kitapları öneriyorum. Tasfiyecilik kitabını seçiyor. Parayı uzatırken “siz bizi tanıyorsunuz herhalde” diyorum. Fatih’in resmini görünce geldiğini, “Adressiz Sorgular”ı okuduğunu, ihtilalci komünistlerin 12 Eylül faşizmine karşı direnen tek örgüt olduğunu söylüyor. Bunu başkalarından da duymak müthiş güzel bir duygu. Onun gururunu bir kez daha yaşıyoruz.
Standa ilgi hayli yoğun. “Hangi gelenekten geliyorsunuz” diye soranlar, “sizi şurdan tanıyoruz” diyenler oluyor. İdelojik-politik tartışma yapmaya gelenler de var. Bunu daha çok “eski devrimciler” yapıyor. Ama onların arasından Fatih’i tanıyanlar da çıkıyor. Onlardan biri, “aynı dönemde aynı cezaevindeydik, ismini o kadar çok duydum ki, ama tanışma imkanı olmadı” diyerek üzüntüsünü ifade ediyor ve ardından ekliyor: “Çok direngen biriydi, onunla aynı koğuşta kalmayı çok isterdim.”
Standımıza gelenlerle sohbet etmeyi sürdürüyoruz. O sırada karşıdan bir gelen bir çift, tam standın yanından geçmek üzereyken durdular. Erkek olan şaşkınlık ifadesiyle “Fatih bu” dedi ve “allah gani gani rahmet eylesin” diye ekledi. Sonra pankarta dokundu. Dokundu da değil, adeta okşadı. Bir yandan da yanımdaki yoldaşla konuşmaya başladı: “Cezaevi arkadaşım, çok iyi bir insan” dedi ve onunla ilgili bir anısını şöyle paylaştı: “Ben Diyarbakırlıyım. Abim de cezaevindeydi. Annem Türkçe bilmiyordu. Ziyaretimize geldiğinde komutanlar Kürkçe konuşmasına izin vermiyorlardı, Fatih buna direndi.”
Bir yandan konuğumla konuşmayı sürdürüyorum, diğer yandan kulağım bu konuşmada. Bir ara “Fatih’le ilgili kitap çıkardık” diyerek söze karıştım. Dönüp standa bakıyor. Fatih’in kitabını biraz karıştırdıktan sonra yerine bırakıyor. Yine pankartın yanına geliyor. Yoldaşa dokunuyor yeniden. “Çok iyi bir insandı. Türkiye devrimci hareketinin önderi” diyerek gidiyor. Bunları duyup da gururlanmamak, bir duygu seline kapılmamak mümkün mü?
* * *
Fatih yoldaş mücadelemize ışık tutmaya devam ediyor. O bizim Kutup Yıldızımız. Mücadelemizde daima olmasına rağmen her ölüm yıldönümünde afiş, duvar yazılanmaları, şablon, mezar anması… vb eylem etkinliklerle anıyoruz. Bu yıl da benzer etkinlikler yapıldı. Bu faaliyetler esnasında da Fatih’i tanıyanlarla heran karşılaşabiliyoruz.
Yine bir afiş faaliyetinde Fatih’i tanıyan biriyle karşılaştık. Bir dizi hattın geçtiği bir tünel kavşağında, Fatih’in PDD imzalı afişlerini yapıyoruz. Daha ilk afişi asmıştık ki, yukarıdan bir ses geldi. Kafamızı kaldırıp baktığımızda üst yoldan birinin bize bir şeyler söylemeye çalıştığını gördük. Arabaların gürültüsünden ne söylediğini anlıyamıyoruz. Belki de sivil polistir diyerek işimize devam ediyoruz. İşimizi bitirdik, ama o kişi hala orada bizi bekliyor. Yanına biraz yaklaştık, yüksek sesle “kolay gelsin” dedi. Biz de “sağolasın” diye karşılık verdik. “Cezaevi arkadaşımdı, bir numara adam” deyince ona doğru yürümeye başladık. O karşıya geçip yanımıza geldi. “Ben Devrimci Yol toplu davasından yattım” dedi, “Metris cezaevinde beraberdik, çok iyi biriydi.” “Hiç aynı koğuşta beraber kaldınız mı?” diye sordum. “Evet bir aya yakın birlikte kaldık, o zaman devlet bizim yerlerimizi sık sık değiştirirdi. Öncesinden de ismini çok duymuştum. Şanslıyım az bir süre de olsa beraber kaldım. O dönem cevaevinde olan cesur insanlardan bir kaç kişi vardı, bunlardan biri de Fatih’ti” dedi. Bir süre daha Fatih üzerine konuştuktan sonra vedalaşıp ayrılıyoruz.
Senin yoldaşın olmaktan onur duyuyoruz Fatih! Senin gibi bir önderimiz olmasından, aynı davanın insanı olmaktan gurur duyuyoruz! Daima yaşayacaksın ve hep bizimle olacaksın!…