“Metal fırtınası” izlenimleri: ARÇELİK-LG

arcelik

Mayıs ayında başta Bursa olmak üzere İzmit, Ankara ve Eskişehir’de esen “metal fırtınası”nın artçı sarsıntıları devam ediyor. MESS ve Türk Metal’e karşı direnişe geçen işçiler, direnişin ardından işten atmalarla yıldırılmaya çalışılıyor. İşçilerin taleplerinin kabul edildiği fabrikalarda, MESS talepleri yerine getirmemek için her türlü saldırıyı uyguluyor. Direnişin ilk başladığı yer olan ve tüm işçi sınıfının gözünün üzerinde olduğu Renault işçilerini de işten atma saldırılarıyla yıldırmak istediler, ama işçilerin bu saldırıya karşı yekvücut durmasıyla başarılı olamadılar.

Bu saldırılar yaşanırken, diğer illerdeki bazı fabrikalarda işçiler Türk Metal’den istifa ediyor ve ücretlerinin, çalışma koşullarının düzeltilmesini istiyor. Son olarak Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Arçelik LG işçileri, ücretlerinin düşük olması, çalışma koşullarından dolayı 2 Temmuz’da direnişe geçti.

Türk Metal’den istifa eden işçiler, üretimi durdurarak fabrikayı işgal ettiler. 500’e yakın kadrolu işçinin, 200 geçici işçinin (geçici işçiler aylık sözleşmeler yapıyor ve birçoğunun sözleşmesi Temmuz ayı itibariyle bitiyor) bulunduğu fabrikada Türk Metal sendikası saltanatı söz konusu ve işçilere hiçbir şey sorulmadan satış sözleşmeleri imzalanıyor. İşçiler taleplerini şöyle sıraladılar; Türk Metal sendika temsilciliğinin kapatılması, işçi temsilcilerinin dikkate alınması, ücret iyileştirilmelerinin yapılması, direnişten dolayı hiçbir işçinin işten atılmaması, herhangi bir soruşturma için şikayette bulunulmaması…

Fabrikanın patronu Koç, direnişi bitirmek için polis gücü de dahil tüm baskıyı devreye soktu. İşçiler direnişlerinin 4. gününde (5 Temmuz) çevik kuvvet saldırısıyla fabrika dışına çıkartıldı ve 17 işçi gözaltına alındı. Fabrika bahçesinde 3 gün boyunca karton üzerinde yatan işçilerin en temel ihtiyaçlarını karşılamaları dahi engelleniyor. Tuvalet, lavabo, yemekhane kapıları zincirlenip kilitlendi. Su ve elektrikler kesildi. İşçiler polis saldırısının ardından her gün sabah saat 07.00 ve akşam saat 17.00 arası fabrika önünde bekleyişlerini sürdürüyorlar.

İlk gün direnişe geçen işçilerin bir kısmı polisin ve patronların baskısından direnişi bırakmış olsa da 135 işçi fabrika bahçesinde 4 gün boyunca bekledi. Kadrolu işçilerin 50 kadarı, geçici işçilerin de 100 kadarı kadın. Kadın işçilere erkek işçilerin yapması gereken işler de yaptırılıyor. Ortalama ücret ise 1400 lira civarında.

Çevik kuvvetin fabrikaya geldiği 4 Temmuz’da fabrika yönetimiyle yapılan görüşmede taleplerin hiçbiri kabul edilmedi ve direnişte bulunan 142 işçiye telefon mesajıyla işten atıldıkları bildirildi. İşçilerin yüzde 70’i Türk Metal’den istifa ederken, bir kısım işçi işten atılma korkusundan ve polis baskısından, tekrar Türk Metal’e döndü.

Arçelik’in tüm fabrikalarında 20 bine yakın işçinin çalıştığı düşünüldüğünde, burada elde edilecek bir kazanımın örnek teşkil etmesi kaçınılmaz. Onun için Koç işi “sağlama” almak için tıpkı Ford Otosan’da yaptığı gibi işçilerin içeriye başı eğik girmesini ve diğer fabrikaların da direnişe geçtiğinde neyle karşılaşacağını göstermek istiyor.

* * *

Proleter Devrimci Duruş dergisi olarak 4 Temmuz akşamı Arçelik LG’ye gittik ve işçilerle konuştuk. Röportaj vermekten ziyade sohbet etmeyi tercih ettiler. Coşkuları ve moralleri iyi olmasına rağmen, direnişi bırakıp giden arkadaşlarından dolayı buruktular. Sabah gelen çevik kuvvet işçilerin bir kısmını dışarıya çıkarmış ve dışarıya çıkan işçilerin tekrar fabrikaya girmesine izin verilmemiş. Onlar da dışarıya bekleyişlerini sürdürüyor. “Hapishane görüşünde gibiyiz” en sık yapılan espri. Hafta sonu olduğu için aileler de gelmiş durumda. Öğlen saatlerinde diğer fabrikalardan işçiler ziyarete gelmişler ve bu, işçilerin moralini yükseltmiş.

İşçiler fabrika koşullarından bahsediyorlar. “Ekonomik taleplerimiz sonra geliyor. İlk etapta Türk Metal sendikasının gitmesini istiyoruz. Sabahki görüşmemizde söyledik müdürlere. Ama onlar kesinlikle olmaz diyorlar. Sendika kendi yanlarında olduğu için başka sendika istemezler tabi” diyorlar. Eylemi bırakan arkadaşlarının başı önde olduğunu, yüzlerine bakamadıklarını belirtiyorlar. “Yıllardır aynı yerde çalışıyoruz, sendikaya karşı en çok laf söyleyip küfür edenler bunlar, ama direnişe bile geçmediler” diyerek tepkilerini dile getiriyorlar.

Direnişin yaygınlaştırılması için fabrika önünde beklemek dışında farklı eylem biçimlerinin devreye sokulması gerektiğini konuşuyoruz. Örneğin Koç’un merkezi İstanbul’da. Fabrika içine giremeyen işçiler de oralarda yürüyüşler örgütleyebilirler. Keza aynı bölgede bulunan fabrikalara direnişi duyurmak için yürüyüşler, bildiri dağıtımı, afişler yapılabilir. İşçiler bu önerileri konuşacaklarını belirtiyorlar. Ayrıca sosyal medya üzerinden direnişlerini duyurmak için sürekli mesaj attıklarını, fotoğraflarını paylaştıklarını belirtiyorlar. Renault’tan, Tofaş’tan, Ford Otosan’dan sürekli destek mesajları geldiğini anlatıyorlar. Birliklerini ve coşkularını üst düzeyde tuttuklarını, neşeli bir ortam sağladıklarını ve gerekirse günlerce burada kalacaklarını söyleyerek, “polis bizi ancak zorla çıkartabilir, kendi ayaklarımızla çıkmayacağız” diyorlar.

Bizim gittiğimiz saatler aynı zamanda iftar saatine denk geliyor ve oruçlu olanlar için bir yemek hazırlığı içindeler. Tam bu sırada işçiler yönetimin yemek gönderdiğini söyleyerek, bunu kabul edip etmeme üzerine oylama yapıyorlar ve bu “iyi niyet gösterisi”ni reddediyorlar. Dışarıdan gelen destekçilerin, ailelerin getirdiği yiyecekler ortak sofralarda toplanıyor ve paylaşılıyor.

Yemeğin ardından sohbetler devam ediyor. Polisin ne zaman saldırabileceği üzerine tahminler yapılıyor; ağırlıklı görüş pazar günü sabaha karşı olacağı. Polis müdürünün adeta patronun müdürü gibi davrandığını, hatta görüşmelere girmek istediğini söylüyorlar. “Ancak biz onları görüşmelere katmadık” diyorlar. Polislerin kendilerine “Patron bize şikayette bulundu ve burayı boşaltacağız. Ya kendiniz çıkarsınız ya da zorla atarız” tehditlerinde bulundularını söylüyorlar. “Bir de kalkıp yönetimle aramızda arabuluculuk yapmaya soyunuyorlar” diyorlar.

Bugün Serapool ve Aremis işçileri ziyarete geldiği için mutlular. Son zamanlarda metal işçilerinin eylemlerine de değiniyorlar. “Belki o dönem yapmamız gereken bir şeydi bu, ama cesaret edemedik. Şimdi başardık, direniş öyle ya da böyle çok şey öğretiyor. Keşke diğer işçi arkadaşlarımız da burada olsaydı” diyorlar. Ama az kişi de olsalar, direnişte olanların tavrının belirleyici olduğunun farkındalar. “Kimseye direnmeden bir şey verilmiyor” diyorlar.

* * *

Direniş kazanımla sonuçlanınca da iş bitmiyor tabi ki. Bu kez de patronlar direnişe geçen öncü işçileri atmak için uğraşıyorlar, kazanımları gasp etmek istiyorlar. Bu aşamada da birliklerini korumak, örgütlü hareket etmek çok önemli. Onlar da “bu sahiplenişi göstereceğiz” diyorlar.

Bulunduğumuz süreç içinde ziyaretçiler de hiç eksik olmuyor. İşçilerin aileleri sürekli yiyecekler, battaniyeler vb. getiriyorlar. Gelemeyenlerin selamlarını iletip, en kısa zamanda geleceklerini bildiriyorlar. İşçiler de sürekli iletişim halinde dışarda bekleyenlerle. Bir şeyleri anlatmanın, yaşamanın telaşı içinde bekleyişlerini sürdürüyorlar.

“Metal fırtınası”nın ardından yaşanan bu eylemler, saldırıların göğüslenebilmesi açısından da önemli. Elde edilebilecek kazanımlar yarına daha güçlü ve sağlam gidebilmenin taşlarını döşeyecek. Patronlar her ne kadar işten atma saldırılarıyla ve çeşitli baskılarla belli sonuçlar aldıklarını düşünseler de, işçilerin bilincinde oluşan sıçramanın geldiği boyut daha önemli. Metal işçileri bu saldırıları da püskürtecektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …