Yine yollara savruldu kadınların, çocukların bedenleri… Yine göğe yükseldi çığlıklar… Bir kadın yolun kenarında haykırıyor: “Ben kime ağlayacağım, kızıma mı, gelinime mi?” Aynı aileden üç cenaze var kenarda. Bir başka aileden yine üç kadın… Bir başkasından iki beden serilmiş yatıyor kanlar içinde… Biri çocuk, 13’ü kadın, 15 beden yol kenarına uzanmışlar… Mevsimlik işçiler, bir ölüm yolundan daha dönememişler.
Bu defa Manisa’nın Gölmarmara ilçesindeler. Bir kamyonun kasasında… Daha gece güne dönmemişken, başka insanlar sıcacık yataklarında, derin uykularındayken… Gecenin ayazında, saatin 5.30’unda… Gözlerinden uyku akan mevsimlik işçiler, kamyonun kasasında balık istifi yerleşmiş, asma yaprağı toplamaya gidiyorlar, kilosu 1,5 liradan, günde en fazla 9 liraya!
Daha birkaç ay öncesinde, Yalvaç’ta ölen mevsimlik işçiler gündeme oturmuştu. Devlet erkanı, her ölümün ardından timsah gözyaşları döküyor, demeçler veriyor, sorumlular tespit ediliyor; ancak değişen bir şey olmuyor.
Mevsimlik işçilerin insanlıkdışı çalışma, barınma ve ulaşım koşulları aynı biçimde sürdürülüyor. İşçiler sabahın kör karanlığında, kimi zaman bir kamyon kasasında, kimi zaman bir traktör arkasında, kimi zaman ise köhne bir minibüste yollara düşüyorlar. Genellikle akşam hava kararana kadar, kimi zaman 12-13 saat çalışıyorlar. Son derece düşük ücret alıp, bu ücretin bir kısmını da “dayıbaşı” denilen taşeron patronu ile paylaşıyorlar. Üstelik gün boyu, dayıbaşının hakaretlerine, aşağılamasına, keyfi davranışlarına maruz kalıyorlar.
Mevsimlik işlerde işin kendisinden kaynaklanan ölüm oranı çok düşük belki; ancak işe giderken ki ulaşım koşulları, başlı başına bir ölüm makinesi. Çünkü işçileri tarlaya götüren dayıbaşı, maliyeti düşük tutabilmek için en ucuz, en berbat “taşıma” yöntemini kullanıyor.
Son dönemde en fazla gündeme gelen, yaşadığı yerden günübirlik olarak tarlalara giden mevsimlik işçilerin durumu. Oysa çok daha yoğun bir sömürü, “mevsimlik göç” şeklinde, genellikle Kürt illerinden Karadeniz ve Marmara bölgelerine ailece giden mevsimlik işçilerde yaşanıyor. Onların üzerindeki sömürü ve baskı, küçük çocuklar dahil olmak üzere bütün aileye dağıtılıyor. Ve gündüz çoluk-çocuk en ağır işlerde çalıştıktan sonra, gece de suyu-elektriği olmayan koşullarda, çadır ya da barakalarda, genellikle toprağın üzerinde yatarak kalmak zorunda bırakılıyorlar. Üstüne bir de ulusal baskı, etnik kimliklerinden dolayı bölge halkının fiili ve psikolojik saldırıları ekleniyor.
Tarımda yıkım arttıkça, banka borçları nedeniyle topraklarını kaybettikçe, kırsal kesimde yaşayanlar arasında mevsimlik işçi oranı artıyor. Buna son bir yıldır Suriye’den gelen çaresiz insanların çok daha düşük ücretle tarlalarda çalıştırılması eklendi. Suriyelilerin kamplarının olduğu bölgelere gelen dayıbaşıların, yerli mevsimlik işçinin 20 liraya çalıştığı işler için, 5 liraya Suriyeli topladığı ve çalıştırdığı biliniyor.
Bu durum diğer mevsimlik işçilerin de yevmiyesini düşürüyor, çalışma koşullarını ağırlaştırıyor, çalışma ve ulaşım güvenliğini daha korkunç, sömürünün boyutunun daha vahşi hale getiriyor.
Asıl handikap, işçilerin örgütsüz oluşunda. Gerek yaptıkları işin dönemsel olması, gerekse daha küçük birimler halinde çalışmaları, onların örgütlenmesinin önündeki en büyük engeller. Buna, işi sağlayan kişi olan dayıbaşı ile aralarında genellikle varolan feodal ilişkinin baskısını da eklemek gerekiyor. Bu ilişki, dayıbaşının gerçekte “kendilerinden biri” değil, patron temsilcisi ve sömürücü kimliğinin görülmesini zorlaştırıyor.
Devlet ise, mevsimlik işçilerin yaşam, çalışma ve ulaşım koşullarını düzeltmek için hiçbir şey yapmıyor. Atılacak her adım, kar unsurunu azaltacak, sömürünün vahşetini sınırlandıracak bir rol oynayacak. Bu nedenle devlet, işçilerin-halkın değil, patronların-sömürücülerin devleti-koruyucusu olduğunu gösteriyor ve mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin yasal düzenlemeler yapmıyor, olanları uygulatmak için harekete geçmiyor.
Bütün bunlardan dolayı mevsimlik işçilerin, güvenli ve insanca çalışma koşullarını ve kendi yaşam hakkını savunmaları için tek seçenekleri, örgütlenmek ve mücadele etmek olarak şekilleniyor.
***
2015 yılının ilk 6 ayında en az 794 işçi, işçi cinayetlerinde ölmüştür. Temmuz ayı da büyük bir katliamla başladı. Mevsimlik işçi olarak çalışmaya giden 15 kişi katledildi. Tarım işçilerinin yüzde 80’i sigortasız çalışıyor.