Savaş çığırtkanlığı yine kulakları sağır edercesine yükseliyor Saatlerce süren MGK toplantıları, sınıra sevk edilen tanklar, kazılan hendekler, artan operasyonlar… Bir süredir savaş hazırlığı tam gaz devam ediyor.
PYD’nin Tel Abyad’ı IŞİD’in elinden almasıyla, bu çığırtkanlık adeta histeriye dönüştü. “Sınırımızda farklı bir devletin kurulmasına izin vermeyiz” feryadı, devletin her kademesinden yükselmeye başladı. IŞİD’in yıllardır süren varlığını sorun yapmayanlar, Kürtlerin hakimiyet alanlarını genişletmesiyle velveleyi kopardılar. “Kantonlar birleşiyor, Kürt devleti kurulacak” diyerek, yeniden şovenizmi körüklemeye başladılar.
Bir yanı egemenlerin Kürt düşmanlığının kabarması ise, diğeri başta IŞİD olmak üzere radikal İslamcı örgütlere sağlanan her tür yardım ve desteğin zora girmesiydi. Türkiye’nin Suriye sınırı büyük oranda PYD’nin eline geçince, bugüne dek Tel Abyad’tan Suriye’nin içlerine uzanan koridor kapanmış oluyordu. Yeni bir koridor açmak, sınırda “tampon bölge” oluşturmak seslerinin yükselmesi, yaşadıkları bu sıkışma yüzündendi. Ama böyle bir adım, Suriye savaşına doğrudan müdahale anlamına geliyordu.
Oysa buna ne iç, ne dış dinamikler imkan tanıyordu. AKP kurmaylarının dört yıldır iştahlarını kabartan bu istek, hep bu duvarlara çarpıp geri döndü. Ona rağmen her fırsatta yeniden yeniden dillendirmekten vazgeçmediler. Bu şekilde ellerini güçlendirmeye çalıştılar. Doğrudan giremeseler de, destek verdikleri radikal İslamcı grupları cesaretlendirdiler, gizli-açık yardımlarıyla hep arkalarında olduklarını hissettirdiler.
Son yaygaranın hemen ardından bu grupların Kobane’ye saldırıya geçmesi, bu gerçeğin bir kez daha kanıtlanmasıydı. Tel Abyad’ta aldıkları yenilgiyi, Kobane ile gidermeye ve moral kazanmaya çalıştılar. Ama bir kez daha hüsrana uğradılar. Kobane, yüzlerce şehit daha vererek bu saldırıyı da püskürttü.
* * *
AKP hükümeti sadece Suriye’ye karşı savaş hazırlığı yapmıyor, içte de savaşı tırmandıran adımlar atıyor. Kürt illerine artan askeri sevkiyat ve buna karşı direnen Kürt halkına yönelik saldırılar bunun göstergesidir. Özellikle Roboski’ye arka arkaya düzenlenen baskınlar, boşuna değildir. Kürt halkının direnci kırılmak istenmektedir. Aynı günlerde KCK operasyonlarına yeniden hız verilmiştir.
Seçim öncesi HDP’ye yönelik bombalı saldırılar, bunun başlangıcıydı. Saldırıların arkasında devlet destekli IŞİD militanları olduğu, her geçen gün daha da netleşiyor. Öyle ki, Diyarbakır mitingine bomba koyan saldırgan, mitingten iki gün önce “asker kaçağı” olarak gözaltına alınıyor ve serbest bırakılıyor. Ailesi tarafından IŞİD’e gittiği defalarca devlete bildirilmesine rağmen, sınırdan rahatlıkla girip çıkıyor. “Arananlar listesi”ne saldırganın değil, abisinin ismini yazıyorlar ki, herhangi bir açığa çıkma durumunda “sevhen” (yanlışlıkla!) oldu diyebilsinler…
Nitekim ortaya çıkan gerçekler karşısında İçişleri Bakanı, “ihmal var” diyor! Elbette biz bu “ihmal”leri, “sevhen”leri yeni duymuyoruz. Devlet yasa-dışı bir şekilde yaptırdığı her işte, her provakasyonda, kontrgerilla eylemlerinde aynı yalanlara başvuruyor.
Ama mızrak çuvala girmiyor artık! Her yanından dökülüyor! Örtmeye çalıştıkça daha rezil oluyorlar. Yıkılmaya yakın her yönetim gibi, çürüme ve yozlaşma ile çılgınlık ve saldırganlık artan bir pervasızlıkla atbaşı gidiyor.
Bir yanda “Kaç-AK Saray”da binlerce lirayı bulan “iftar sofraları”, 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının baş sanığı Rıza Zarrab’a iki Bakan eliyle verilen “en büyük ihracatçı” ödülü; diğer yanda patlatılan bombalar, öldürülen insanlar-katırlar, yollara saçılan mevsimlik işçiler…
* * *
Seçimlerle yaratılmak istenen boş umut ve beklentiler, yerini hızla gerçeklere bıraktı. AKP’yi geriletmiş olmanın verdiği rahatlık ve gevşeme, bir ay gibi kısa sürede tedirginliğe, belirsiz bir bekleyişe evrildi.
Erdoğan, bilinçli bir şekilde koalisyon görüşmelerini geciktirdi, muhalefet partilerinin “kırmızı çizgileri”ni silikleştirdi, yeniden AKP’nin başında olacağı bir hükümetin zeminini hazırladı.
AKP karşıtlığı üzerinden oy devşiren muhalefet ise, şimdi kitleleri AKP’li koalisyona alıştırıyor. Seçim öncesi verilen sözler, kısa sürede unutuldu. TÜSİAD’ın “uzlaşın” direktifi, hepsini hizaya soktu.
Seçimlerin bir aldatmaca olduğunu söyleyen komünist ve devrimcilere saldıranlar, her seçim sonrası bu gerçekle yüzleştikleri halde, yalan ve demagojilerle kitleleri kandırmaya devam ediyorlar. Elbette her siyasi akım, kendi misyonunu yerine getiriyor.
Ancak yalan ve demagojilerin tutmadığı, kitlelerin bunlara artık kanmadığı zamanlar da var! Bardağın taştığı, tüm engelleri bir sel gibi aşıp geçtiği, meydanları zaptettiği anlar!.. Bütün mesele, bu durumun bir anlık patlama olarak kalmamasında. Birleşik ve örgütlü bir şekilde devrimci kanallara akıtılmasında… Patlamaların gelip geçici olmaması, kalıcı sonuçlar elde edebilmesi buradan geçiyor. Haziran kalkışmasında başaramadığımız şey de budur.
Ama yenilgiden dersler çıkarılarak zaferler elde edilir. Bugünün yenileni, yarının yenenidir! Ozanın dediği gibi “YENİLEN AYAĞA KALK”malıdır!
İçte ve dışta artan savaş çığırtkanlığını durdurmanın, IŞİD kılıklı devlet terörüne karşı durmanın başka yolu yoktur.
İşçi sınıfı, faşist-gerici sendikaları sırtından atarak, fiili eylemleri yükselterek yolu açıyor. Kendi örgütlerini kurarak patronların karşısına dikiliyor. Ezilen, sömürülen her kesim, örgütlülüğünü sağlamlaştırmalı, güçlerini birleştirmeli, tek bir yumruk olup egemenlerin beynine inmelidir.