“Her yer tıklım tıklım ölü(lerle dolacak)
ama suçlu ben değilim!
katillerle bir olmadım
olmayacağım da!”
Paul Eluard
İsteyerek ya da istemeyerek, törenle ya da sessizce gittiler. Haksız savaşların, emperyalist işgal ve saldırıların “rambo”ları, “mehmetçik”leri oldular. Özel olarak eğitilen ve öldürmek için gönüllü olanları da vardı; bu suça ortak olmayanları da…
Askere gitmeyi reddedenler, celp kağıtlarını yakanlar, emirlere itaat etmeyenler, öldürmeyi kabul etmeyenler, cephelerde kardeşleşmenin mimarı olanlar…
Emperyalist savaş ve işgallere karşı direnişlerin özgün yanlarından birini oluşturur “asker” direnişleri…
* * *
1905 Haziran’ı Rus-Japon savaşı sırasında Karadeniz donanmasına ait Potemkin Zırhlısı’nda bir ayaklanma patlak verdi. O sırada işçiler Odessa’da genel grev ilan etmişlerdi. Kentin yakınlarına demir atmış olan zırhlıdaki bahriyeliler, devrim savaşına katıldılar.
Çar, Potemkin üzerine savaş gemilerini gönderdi. Fakat savaş gemilerini de insanlar kullanıyordu ve bunlar, isyancı yoldaşlarının üzerine ateş açmayı reddettiler. 1905 devriminin o kritik ve hareketli günlerinde Potemkin Zırhlısı, devrim mücadelesinin kalesi oldu. Bu ayaklanma, ordu ve donanmadaki ilk devrimci kitle eylemiydi.
I. Emperyalist Paylaşım savaşı sırasında tüm ülkelerden, özellikle gençlerin sesleri yükseldi. Binlerce genç bu savaşa alet olmayacağını çeşitli eylemlerle açıkladı. Üçbin kişi bu yüzden cezaevine kondu. Eylemler sonucu Avrupa’nın birçok ülkesinde, askerlik süresi boyunca zorunlu sivil bir görevde çalışmak karşılığında vicdani ret hakkı tanındı.
I. paylaşım savaşı yıllarında askerlerin mektuplarını açan Çar’ın adamları, raporlarında askerlerin yüzde 60’ından fazlasının yenilgi inancı taşıdığını belirtir. Askerler cepheden kaçıyor, düşmana teslim oluyor, ya da kendilerini yaralayarak hastaneye yatıyorlardı. Savaşın dehşeti yüzünden askerden kaçanların Rus ordusundaki sayısı 1.5 milyona ulaşmıştı. Bütün bir alayı ya da tümeni kapsayan “iş bırakma”lar yaşanıyordu. Örneğin 1917’nin 12 Mart’ında paylaşım savaşına karşı yapılan çeşitli grevlerde, Petrograd’daki birlikler işçilere ateş açmayı reddettiler ve ayaklanan halkın safına geçtiler.
Yine I. paylaşım savaşı sırasında Almanya’da bulunan Prinzregent Luitpeld gemisinin mürettebatı, tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılması için gemilerini terkettiler. Aynı günlerde Westphalia ateşçileri işbaşı yapmadılar. Açık denizde bulunan Nürnberg kruvazörü mürettebatı ayaklandı. Eylem tüm birliklere yayıldı. Ayaklanmanın önderleri divan-ı harbe verilerek 5 Eylül 1917’de Köln yakınlarındaki talim yerlerinde kurşuna dizildiler. Ayaklanmanın önderlerinden Köbis, yargılanmasından önce ailesine yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “Şüphesiz bu kadar genç ölmek kolay değil, ama ben Alman militarizmini lanetleyerek ölüyorum!”
* * *
‘60’lı yılların ortasında başlayan ABD işgaline karşı 12 yıl direnen Vietnam halkı, tüm dünyayı saran bir dayanışma dalgası oluşturdu. İlk güçlü tepkiler, saldırganın vatanı ABD’den geldi.
Amerikan Kongresi, öğrencileri askerlikten muaf tutan yasayı kaldırıyor ve milyonlarca genci Vietnam kapılarına sürüyordu. Amerikan gençliği, “we don’t go” (gitmeyeceğiz) kampanyaları başlattı önce. Celp kağıtları yakıldı ve 500 binden fazla insan askere gitmeyi reddetti. Vietnam’da kullanılan napalm bombalarını üreten Down fabrikası ve Oakland askerlik şubesi onbinlerce öğrencinin taşlarına hedef oldu. Ve nihayet 50 bin genç, Amerikan Savunma Bakanlığı’nı işgal etti.
İsrail siyonizminin Filistin halkına karşı yürüttüğü kirli savaşta, “bu suça ortak olmayacağını” ilan eden yüzlerce İsrailli genç, cesaretle ortaya çıkıyordu. “Benden potansiyel teröristleri infaz etmemi veya sivil göstericilere ateş etmemi isteyen emirlere uymayacağım. Ayrıca, ‘daha az şiddet içeren’ eylemlerin de parçası olmayacağım. Yani Filistinlileri aylarca sokağa çıkma yasağıyla hapsetmeyeceğim, sivillerin bir yerden bir yere gitmesini engellemek için barikatlar kurmayacağım, bütün Filistin nüfusunu hedef alan ev yıkımları ve benzer baskı eylemlerine katılmayacağım.”
İsrail’de benzer çağrılarda bulunmanın bedeli, işkenceye alınmak, tutuklanmaktır. Bugün hala İsrail hapishanelerinde Filistin işgaline katılmayan 50 civarında asker tutuklu bulunmaktadır. Buna rağmen bu onurlu ses susmuyor.
Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı yürütülen kirli savaşa dönük ülkemizden güçlü bir ses yükselmese de anlamlı karşı duruşlar sergilendi. İhtilalci komünistler ‘90’lı yılların başında “Kürdistan’a Askere Gitme” çağrısı yaptı. Yaygın afişler, bildiriler, imza kampanyaları ile şovenizm rüzgarına karşı kitleleri bilinçlendirmeye, kirli savaşa karşı seslerini yükseltmelerine çalıştılar.
“Kürdistan’a Askere Gitme” afişlerini asarken gözaltına alınan “Genç Komünar” Nilgün Gök, yoğun işkenceler altında “bizi teslim alamazsınız” diye haykırdı. Faşizmin mahkemelerinde Kürt halkının özgürlük mücadelesini savundu.
* * *
Brecht, yıllar önce Hitler’in fotoğrafının üzerine şu dizeleri yazmıştı:
“Az kaldı dünyayı yönetecekti bu
Halklar onun üstesinden geldi
ama sevinmeyin hemen,
çünkü onu doğuran karın,
bugün hala verimli…”
Şimdi Obama, Putin, Merkel, Erdoğan gibileri doğuyor bu karından. Sadece isimleri farklı… Onlar da Irak’ın, Afganistan’ın, Suriye’nin, Kürdistan’ın kapılarına sürülen askerlerden ve sürülmek istenen gençlerden, kendi kardeşlerini öldürmelerini istiyorlar.
“Gitmeyeceğiz” demeli şimdi ve “silahların namluları çevrilecekse, onların ucunda siz olacaksınız” diye haykırabilmeli…
ASKERLER ŞARKI SÖYLEYEMEZ
Başçavuş! Başçavuş!
Nasıl istersin şarkı söylememizi,
kısılmışken sesimiz
sıla özlemiyle?
Emrediyorsun, gözdağı veriyorsun,
ama şarkı söylemek istemiyor canımız.
Bırak da dinlemeyelim emrini,
bu yıl baharın ovalara getirdiği
acının lavları akıp gitsin, bırak,
renkli oyunlarda kaybolsun…
Başçavuş! Başçavuş!
Askerler şarkı söylemez.
Uyarlar ancak
sessizce emirlere,
göğüslerine dayıyarak
tüfeklerini temizlerler.
Ama iyi bilesin:
Şarkı söylemez askerler!
Kostas KOVANİS (Yunanistan, 1930)
Çeviren: Ahmet Yorulmaz