İşgücünün fiyatı (ücret)
Ücretli emekçi, kişisel olarak özgürdür; bir köle gibi alınıp satılamaz. Alınabilen ve satılabilen, onun işgücüdür, çalışma kapasitesidir. Bu yanıyla “özgür”dür, işgücünü pazarda kendisi satışa çıkarır. Gerçekte ise açlıkla zincirlenmiştir. Açlık onu işgücünü satmaya zorlar. Başka seçeneği yoktur. Çünkü üretim araçları kapitalistler tarafından gaspedilmiştir. Kendisine ait bir üretim aracı yoktur. Üretebilmek ve geçinebilmek için, kapitalistlerin mülkiyetinde olan üretim araçlarını kullanmak zorundadır. Bu nedenle işgücünü kapitalistlere satar, onların üretim araçlarını kullanarak üretir.
İşgücü herhangi bir meta gibi pazarda alınıp satılır. Tıpkı pazarda satılan kumaş ya da demir gibi.
İşçi kendi metasını (yani işgücünü) kapitalistin metası ile (yani para ile) değiştirir. Ve bu değişim belli bir oranda olur: İşgücünün şu kadar saat kullanılması karşılığında bu kadar para… Diğer metalardan farkı, sadece ölçü birimindedir. Demir kiloyla, kumaş metreyle ölçülür, işgücü ise, çalışma süresiyle.
İşçi işgücünü başka türden metalarla değiştirmektedir. 10 saatlik çalışma karşılığında patron ona diyelim ki 50 lira vermektedir. Bu 50 lira, şu kadar et, şu kadar yiyecek, şu kadar yakacak, şu kadar ulaşım vb.dir. 50 lira, işgücünün diğer metalarla değişim değerini ifade eder.
Bir metanın para olarak hesaplanan değişim değeri, onun fiyatıdır. O halde ücret, işgücünün, yani, insan eti ve kanından oluşan bu özgün metanın fiyatıdır.
Burada gözden kaçırılmaması gereken unsur şudur: Ücret, işçinin ürettiği metanın fiyatı ve satış süreci ile bağlantılı değildir. Kapitalist, çorap ya da deri mont üretiyor olabilir. Hammaddesini, makinesini ve bunlarla birlikte işgücünü satın alır, üretimi gerçekleştirir. Belki de üretilen meta satılmadan önce işçinin ücretini öder. Ucuz bir çorap ya da kaliteli bir deri mont üreten iki ayrı işçi aynı ücrete, asgari ücrete çalışıyor olabilir.
Yani İŞ ÜCRETİ, İŞÇİNİN, onun tarafından üretilen METADAKİ PAYI DEĞİLdir. İşçiye, yaptığı iş için değil, iş sırasında harcadığı işgücünün yeniden üretimi için ücret ödenmektedir.
Çünkü işgücü, kapitalistin, çorap ya da deri mont üretiminde kullanmak amacıyla satın aldığı metalardan biridir.
İşgücünün değeri neye göre belirlenir?
İşgücünün değeri, öteki her metada olduğu gibi, bu özel nesnenin üretimi ve dolayısıyla YENİDEN ÜRETİMİ İÇİN GEREKLİ EMEK-ZAMANI ile belirlenir.
“İşgücünün üretimi ve yeniden üretimi” ifadesini açacak olursak: İşçinin üretim masrafları, işçiyi çalışabilir kılmak, çalışabilir durumda tutmak ve yaşlılık, hastalık ya da ölüm gibi nedenlerle ayrılmasından sonra, yerine bir başka işçiyi koymak; yani işçi sınıfını gerekli güçte çoğaltmak için, ortalama olarak gerekli olan geçim araçlarının toplamından (ya da bunun para olarak fiyatından) ibarettir.
İşçi, bugün çalışıyorsa, yarın da aynı süreci, sağlık ve kuvvet yönünden aynı koşullarda yineleyebilmelidir. Bugün çalışırken harcadığı kasları, beyni, sinirleri, akşam dinlenme ve uyuma süresi içinde yenilenmeli, ertesi gün işe hazır hale gelmelidir. Yani iş alanı dışında barınma, beslenme, dinlenme masrafları, işgücünün üretim ve yeniden üretim sürecinin içindedir.
Aşınma, yıpranma ve ölüm nedeniyle, pazardan çekilen işgücünün yerinin, hiç değilse aynı miktarda yeni işgücü ile sürekli doldurulması gerekir. Bu da türün devamını zorunlu kılar. Yani, işgücü sahiplerinin soyunun, pazarda varlığını sürdürebilmesi için gerekli geçim araçlarının toplamı, çocuklarının gereksinimlerini de karşılayacak şekilde olmalıdır. Onun beslenmesini vb. sağlayan eşinin, bakmakla yükümlü olduğu yaşlıların zorunlu gereksinimleri de, bu ücrete dahil edilmiştir.
Kısacası, işçinin aldığı ücret, sadece onun değil, ailesinin geçimini sağlayacak düzeyde belirlenir.
Yanısıra, insan organizmasının belli bir sanayi dalında hüner ve beceri kazanabileceği şekilde değişikliğe uğraması ve özel türde bir işgücü olmasını sağlamak için, özel bir eğitim de gereklidir. Bu eğitim masrafları da, ücretin içindedir.
Herhangi bir özel eğitim görmemiş bir insanın emeği BASİT EMEKtir. Özel eğitim gerektiren emek ise, KARMAŞIK ya da KALİFİYE EMEKtir.
Özetleyecek olursak, İŞGÜCÜNÜN DEĞERİ; İŞGÜCÜNÜN ÜRETİMİ VE YENİDEN ÜRETİMİ İÇİN GEREKLİ OLAN BARINMA, BESLENME, UYUMA, ISINMA, EĞİTİM GÖRME, SOYUNU SÜRDÜRME, ÇOCUKLARINI BÜYÜTME İÇİN ZORUNLU MASRAFLARININ TÜMÜ İLE BELİRLENİR.
Böylece, işgücünün genel tanımına ulaştık. Ancak bu tanımda, “zorunlu gereksinimler”in ne olduğunu biraz daha açmak gerekir. İşgücünün yeniden üretimi için zorunlu gereksinimler, birçok şeye göre değişiklik gösterir. Mesela, işçilerin yaşadıkları ülkenin İKLİMİ VE DİĞER FİZİKSEL KOŞULLARIna göre değişir. Keza zorunlu denilen gereksinimlerin çeşidi ve büyüklüğü, tıpkı bu gereksinimlerin karşılanma şekilleri gibi, sözkonusu ülkenin UYGARLIK DÜZEYİNE ve özellikle de işçi sınıfının OLUŞTUĞU KOŞULLARA ve ALIŞTIKLARI RAHATLIK DERECESİNE bağlıdır.
Örnek verecek olursak, soğuk iklimlerde ısınma gideri ile, sıcak iklimlerdeki ısınma gideri aynı ölçüde değildir.
İngiltere’de işçi sınıfının ortaya çıktığı ilk yıllarda, sokaklarından lağım akan mahallelerde yanyana derme çatma kulübelerde ve 20 kişi bir odaya sıkışmış halde yaşamak “zorunlu barınma gereksinimi” sınırını oluştururken, uygarlığın gelişmesi, en yoksul işçiler için bile, ev-barınma kriterlerini değiştirdi.
Kapitalizmin başlangıç evrelerinde okur-yazarlık sadece üst sınıfların bir ayrıcalığı iken, şimdi kapitalist ülkelerde nüfusun büyük çoğunluğu dört-beş yıl süren zorunlu temel eğitimi alıyor. Şimdi kaliteli bir üniversite eğitimi üst sınıfların ayrıcalığına dönüşmüş durumda.
Ülkemizde Kürt illerinde ev kirasından gıda fiyatlarına kadar temel ihtiyaç giderleri, mesela İstanbul’dakine göre çok daha ucuzdur. Ve buralarda işçiler, resmi asgari ücretin bile çok daha altında ücretler karşılığında ve çok ağır sömürü koşulları altında çalıştırılmaktadır.
Mesela “açlık sınırı” hesaplamalarında, kira, gıda, ısınma, ulaşım gibi en zorunlu ihtiyaç kalemleri dikkate alınır. Eğitim ve kültür gibi kalemler ise bu hesaplamalara dahil edilmez.
Vasıfsız ve ağır işlerde çalışan işçilerin “işgücünün yeniden üretimi” sürecinde, rutubetli evler, akşam pazarında ucuzlamış gıda maddeleri, cumartesi haftalığını aldığında arkadaşlarla içilen bira, pazar günü otoban kenarında ailece mangal keyfi, çocukların devlet okulunda hasbel-kader eğitimi hesaba katılmıştır da; klasik müzik konseri dahil edilmemiştir mesela.
Diğer taraftan, büyük bir fabrikada yönetici düzeyindeki bir çalışanın, işgücünün “yeniden üretim giderleri”ne, güvenlikli site aidatı, çocukların piyano kursu, özel otomobili, yurtdışı tatili gibi kalemler dahil edilmiş, ücreti buna göre belirlenmiştir.
(Yediveren Yayınları tarafından basılan
“İşçiler nasıl sömürülüyor? İŞGÜCÜ, ÜCRET,
ARTI-DEĞER” adlı broşürden alınmıştır.)