Geçtiğimiz Mart başında tırmanan Yemen savaşı, yeni bir evreye girdi. Yemen’de Husilerin iktidarı ele geçirmesinin ardından, 26 Mart 2015 tarihinde Yemen topraklarını işgal etmeye başlayan Suudi Arabistan, şimdi savaşı kendi topraklarında sürdürmekle karşı karşıya. Yemen’i yerle bir etmeye heveslenen Suudi Arabistan, şimdi Husi hareketinin (Ensarullah) saldırıları altında mevzi kaybediyor. Husiler, Arabistan topraklarında mevziler ve askeri üsler ele geçiriyor.
Suudi işgali nasıl başladı
İşgalin başlangıç tarihi Mart 2015’tir, ancak Yemen’de iç savaşın fitili çok daha önceden ateşlenmiştir.
2011 yılında Arap ayaklanmaları başladığında, Yemen sokakları da Ali Abdullah Salih diktatörlüğüne karşı ayaklanan kitlelerle dolmuştu. Salih, 1978’den itibaren ülkeyi yönetmiş, 1990 yılında Güney ve Kuzey Yemen’i birleştirmiş, 1999 yılında ülkenin ilk seçilmiş cumhurbaşkanı olmuş, 2011 yılında ayaklanmanın patlak vermesine kadar yönetimde kalmıştı. Ve kitleler, artık Salih diktatörlüğüne son vermek istiyordu.
Ayaklanmanın gücü, ABD’nin de devreye girmesiyle Salih’in 2012’de istifa etmesine neden oldu. Onun istifasının ardından, Suudilerin temsilcisi Mansur Hadi, göstermelik olarak yapılan ve tek aday olarak girdiği cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı.
Ancak Yemen’deki ayaklanma kendiliğinden bir kitle hareketi olarak değil, aşiretlerin kontrolünde ve iktidardan pay alma hedefiyle gelişmişti. Salih’i deviren kitle gösterileri, doğrudan aşiretler önderliğinde düzenlendi. Tarihi güç ve iktidar savaşlarıyla dolu olan, bu nedenle silah ve savaşma gücü (25 milyon nüfuslu Yemen’de 60 milyon silah olduğu tahmin ediliyor) yüksek olan aşiretler, yönetimde temsil edilmek, Kuzey ile Güney arasındaki eşitsizlikleri sona erdirmek istiyorlardı. Tek başına Suudilerin etkisini taşıyan Hadi’nin cumhurbaşkanlığı, diğer tüm aşiretlerin tepkisine neden oldu. Bunların içinde, kuzeyde Husiler (Ensarullah Hareketi) savaşma gücü ve örgütlülüğüyle özellikle öne çıkıyordu. Keza, Güney Yemen bağımsızlıkçı hareketi ile, laik şehir gençliğinin oluşturduğu Arap Baharı Partisi gibi örgütlenmeler, Hadi’ye karşı hareketlere önderlik ediyordu.
Seçimlerin ardından, yönetime karşı direniş hızla büyüdü. Ensarullah hareketi, birçok yerde ayaklanmalara önderlik etti. Kuzey’de kurtarılmış bölgeler oluşturuldu, halk komiteleri kuruldu. Bu arada, devrik cumhurbaşkanı diktatör Salih de Ensarullah hareketi ile anlaşma yaparak Hadi’ye karşı direniş saflarında yer aldı.
Eylül 2014 tarihinde, Ensarullah, başkent Sana’ya girdi ve hükümeti baskı altına aldı. Hükümetin, diğer güç odaklarıyla iktidarı paylaşma konusunda ayak diremeye devam etmesi sonucunda, 20 Ocak 2015 günü, Husiler Cumhurbaşkanlığı sarayını kuşatarak Hadi’yi devirdiler. İstifa eden hükümetle BM aracılığında yapılan görüşmeler sonuç vermeyince, Ensarullah Hareketi, 6 Şubat günü “Yol Haritası”nı açıklayarak kendi iktidarını kurmaya girişti.
Bu süreçte eski Cumhurbaşkanı Hadi, ABD ve Suudi Arabistan’ın yönlendirmesiyle, ülkenin güneyindeki Aden kentine kaçarak, ülkeyi buradan yöneteceğini ilan etti. Böylece başkent Sana’da Husilerin, Aden’de eski yönetimin bulunduğu fiili “ikili iktidar” dönemi başladı. ABD, Aden’de büyükelçilik açarak, Hadi’ye olan desteğini göstermiş oldu.
Oluşan iktidar kargaşasına son vermek amacıyla, Husilerin Aden’i de ele geçirmek üzere harekete geçmesinin ardından, Mart ayında Suudi Arabistan bombardımanı başladı. Ancak bombardımana rağmen, Husiler Aden’e girmeyi başardılar. Sonrasında Husiler Aden’i, Güney Yemen bağımsızlık hareketinin kontrolüne bırakarak çekildiler; ancak Hadi güçleri, Suudi bombardımanı ve El Kaide’nin yardımıyla Aden’i ele geçirdi.
Eskiden Kuzey Yemen olan toprakların büyük bölümü halen Ensarullah hareketinin elinde. Eskiden Güney Yemen olan bölgede ise, bağımsızlık hareketi güç kaybetmiş durumda. Güney Yemen’de limanlar Suudilerin, Hadi’ye bağlı güçlerin ve El Kaide’nin kontrolü altında. Aden kenti Suudi Arabistan ve Hadi’nin, El Mükkela ile El Kaide’nin elinde.
Emperyalistlerin Yemen hesapları
Suudi Arabistan, yaklaşık on aydır Yemen topraklarında bir savaş veriyor. Hava bombardımanları, 150 bin kişilik kara ordusu ve füze saldırıları ile, Yemen topraklarını işgal etmeye, Husileri yerle bir ederek Hadi yönetimini güçlendirmeye çalışıyor. Bu savaştaki ağır silahlar, füzeler ABD tarafından gönderiliyor, ABD’li generaller, Riyad’da Yemen savaşına ilişkin stratejiyi konuşuyorlar.
Bu saldırılar sırasında Suudların en büyük yardımcısı, El Kaide ve IŞİD. El Kaide’nin Afganistan’da öldürülen lideri Usama bin Ladin zaten Yemenliydi ve ABD tarafından eğitilip palazlandırılmıştı. El Kaide her dönem, ABD hegemonyasının Müslüman topraklarda yayılma aracı oldu. Yemen’de de El Kaide’nin ilk ortaya çıkışı, o dönem Rusya yanlısı olan Güney Yemen bölgesindedir. IŞİD’in de benzer bir rolü olduğu biliniyor. 2014 Haziran ayında Musul saldırısı ile kendini gösteren IŞİD’in, ABD tarafından üretildiği ve her aşamada ABD’nin çıkarları doğrultusunda kullanıldığı artık kanıtlanmış durumda. Ve Yemen’de Suudi saldırısının hemen ardından, IŞİD burada örgütlenmeye, Husilere karşı savaşmaya başladı.
Ancak Şii Ensarullah hareketi bütün bu saldırılara rağmen güçlenmeyi sürdürüyor. Elbette arkasında Rusya, Çin ve İran’ın doğrudan desteğiyle. Yemen’in iki ayrı ülke olduğu dönemde Güney Yemen’i kendine bağımlı yapan Rusya, bugün de Husilere destek vererek, ülkeyi Suudi Arabistan-ABD ittifakının güdümünden çıkarmaya çalışıyor. Geçtiğimiz ay, Rusya’ya ait bir yardım uçağının, Husilerin kontrolündeki başkent Sana’ya inmesi, bu yardımın doğrudan görüntülerinden biridir.
İran ise, Şii Husileri onyıllar boyunca kendi topraklarında eğitip güçlendirerek, bugün ise Yemen ordusuyla birlikte savaşarak, Ortadoğu’da kurmaya çalıştığı Şii hattını büyütüyor. Çin de, bölgedeki çıkarlarının, Amerikancı Hadi hükümetini değil, Şii Husileri desteklemekten geçtiğini görüyor.
Husiler, Suudi topraklarında savaşıyor
Bu koşullar altında yürütülen savaşta, Suudi Arabistan, 10 aydır süren fiili savaşa rağmen, Husileri geriletmeyi, Yemen kentlerini ele geçirmeyi başaramadı.
Üstelik bu süreçte Husiler, Ağustos ayında aldıkları kararla önemli bir taktik değişiklik yaparak, Suudi Arabistan’a saldırılar düzenlemeye başladılar. Bugün savaşın en şiddetli çarpışmaları, Suudi topraklarında gerçekleşiyor. Husiler 3 Suudi savaş gemisini imha ediyor, Suudilerin askeri üslerine saldırı düzenleyerek ele geçiriyor.
Eylül ayında, Husi yönetimindeki Yemen ordusu ve milis güçleri, Suudi Arabistan’ın Rabua kentini ele geçirdi. Yemen televizyon kanalları, kentteki bir askeri üssü ele geçirmeleri sırasında Suudi askerlerin nasıl kaçtığına dair görüntüler yayınladılar.
Kasım ayının sonlarında Yemen ordusu Suudi Arabistan’ın Necran ve Cizan kentlerini kuşattıklarını duyurdu. Aralık ayı başında ise, Necran’da bulunan Nehuka ve Racle askeri üsleri ile birlikte, Cizan’da bulunan 12 askeri üssün Yemen ordusunun eline geçtiği açıklandı. Bu saldırılar sırasında öldürülen Suudi askerleri, imha edilen ya da ele geçirilen tanklar, silah ve mühimmatlar da Yemen televizyon kanallarında yayınlanan görüntüler arasında.
Üstelik Husiler Suudi topraklarındaki savaşı, psikolojik savaş eşliğinde yürütüyorlar. S. Arabistan’ın Yemen sınırındaki kentlerde elde ettikleri mevzilerin ardından, başkent Riyad’ı da işgal edeceklerini ilan ediyorlar.
Yemen ordusunun Arabistan başkentini işgal edip ele geçirmesi ihtimali elbette yok. Ancak Husi güçlerin bu ilerleyişi, Suudi Arabistan açısından iki önemli sonuç ortaya koyuyor. Birincisi, Yemen’de ABD’nin doğrudan askeri ve siyasi desteği, İsrail’in yardımı, IŞİD’in doğrudan Suudların yanında savaşıyor olmasının getirdiği devasa savaş gücüne rağmen, Riyad yönetimi başarı sağlayamıyor, Husilere mevzi kaybettiremiyor. İkincisi, Husilerin, savaşı Suudilerin topraklarına taşıması, Riyad yönetiminin siyasi prestijini sarsan bir rol oynuyor.
Ve bugün Yemen için uluslararası toplantılar düzenlenip, ateşkes görüşmeleri yürütülürken, Suudi Arabistan, Yemen’de yol alamamış, işgali haklı gösterecek bir statü oluşturamamış olmanın sıkıntısını yaşıyor.