CHP Kurultayı: Beklentiler ve sonuçlar…

kilicdaroglu

CHP’nin 35. Olağan Kurultayı 16 Ocak 2016 tarihinde gerçekleşti. Bir kez daha “değişim” talebiyle toplanan kurultay, CHP kitlesinin beklentilerini karşılamadı. Hatta bugüne dek yapılan kurultaylar içinde en sönük, en ruhsuz, coşkusuz, heyecansız kurultay olarak tarihe geçti.

7 Haziran seçimlerinden sonra CHP’nin AKP ile koalisyon görüşmelerindeki başarısızlığı ve 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin yeniden tek başına hükümet olmasına yol açan etkisiz muhalefeti, CHP’nin tabanında hayal kırıklığı yaratmıştı. Kurultay ile belki bir değişim yaşanır ve yeniden umutları arttırır diye beklentiye girenler, bir kez daha hüsrana uğradılar. Her ne kadar “Demokrasi, Değişim, Kardeşlik” ana sloganıyla başlandıysa da, kurultay beklentileri karşılamaktan uzaktı.

Son yıllarda CHP kurultaylarının temel sloganı, “değişim” oluyor. “Değişim”den anlaşılan ise, başta genel başkan olmak üzere yönetim kadrosunun değişmesi anlaşılıyor. İdeolojik-programatik konulara neredeyse hiç girilmiyor. Yer yer “CHP’nin sağa kaydığı”  ve yeniden “sosyal-demokrat” bir parti kimliğine bürünmesi gerektiği söyleniyorsa da, kurultaylar bunun tartışıldığı yerler olmuyor.

Son kurultay da farklı değildi. Kurultay öncesi genel başkanlığa aday olduklarını açıklayanlar, adaylıktan çekilince ya da aday olacak oyu bile toplayamayınca, Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek aday olarak girdiği bir kurultay gerçekleşti. Ve kurultaydaki tek konuşmayı da Kılıçdaroğlu yaptı. Bir miting konuşmasından farksız, daha önce söylediklerini tekrarlayan bu konuşma, delegelerde bir coşku yaratmadığı gibi, çoğunluğun dinlemediği görüldü. Salondaki tek dalgalanma, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a “diktatör bozuntusu” dediğinde gerçekleşti. Sonrasında Erdoğan’ın dava konusu yaptığı bu söz, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından akılda kalan tek şey oldu.

* * *

Kılıçdaroğlu, kurultaya tek aday olarak girmesine karşın, 1275 delegenin 990’ını alabildi. Bu durum, CHP delegelerinin Kılıçdaroğlu’na bir ihtarı gibiydi. Fakat asıl tepki, parti meclisi seçimlerinde ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu’nun “anahtar listesi” delik deşik edildi. 60 kişilik meclisin neredeyse yarısı değiştirildi! Gürsel Tekin, Mehmet Bekaroğlu, Enis Berberoğlu gibi son dönemde öne çıkan birçok isim, parti meclisine giremedi. Üstelik bu, önceden alınmış bir ortak kararla değil, kendiliğinden yaşandı. Ve CHP tarihinde ilk defa parti genel başkanının bizzat hazırladığı bir liste, bu kadar büyük fire verdi.

Bu tablo, CHP’yi Gülen’le ittifaka ve dinci-gerici bir çizgiye sürükleyenlere karşı, tabanın tepkisini ortaya koyduğu gibi; büyük umutlarla genel başkanlığa getirilen Kılıçdaroğlu için de, “sonun başlangıcı” olarak yorumlandı.

CHP tabanı, CHP’nin etkisiz muhalefetinden, Kılıçdaroğlu’nun silik ve uzlaşmacı tutumundan rahatsızlığını kurultayda bir kez daha ortaya koymuş oldu. Fakat yerine daha farklı bir çizgi ve yönetim anlayışı getiremedi. Bu koşullarda bunu beklemek gerçekçi de değildi. Fakat CHP tabanı ile yönetim arasında giderek büyüyen açı, daha net biçimde görüldü. Öyle ki, Bağcılar Gençlik Örgütü’nün üç dilde “barış”ı yazan “Aşti, Peace, Barış. Bu sese kulak ver, barışa ses ver!” pankartı, Kılıçdaroğlu’nun konuşması sırasında “genel merkez onaylı olmadığı” gerekçesiyle kaldırıldı. Gelen tepkiler üzerine sonradan yeniden asıldıysa da, aradaki kopuşun görülmesi bakımından çarpıcıydı. Keza “Değişimi ancak devrimciler yapar” sloganı sık sık dev ekrana yansıyordu. Ancak CHP’de ne böyle “devrimciler” vardı, ne de bir “devrim” yapılıyordu!

* * *

“Devrim” sözcüğünün giderek daha fazla öne çıkması ve kitleler tarafından sahiplenilmesi, kuşkusuz olumlu bir gelişmeye işarettir. Ancak burjuvazi ve reformistler tarafından bu kavramların içinin nasıl boşaltıldığını biliyoruz. Ayrıca CHP gibi bir düzen partisinde bırakalım “devrim” yapılmasına, radikal bir değişikliğe bile izin verilmeyeceği bilinmelidir.

CHP’nin rolü, “majestelerinin muhalefeti” olmakla sınırlandırılmıştır. Ne zamanki gerçek anlamda bir devrim tehdidi ile karşılaşırlar, CHP o zaman devrim yangınını söndürmek üzere bir “itfayeci” görevini üstlenerek, sol sloganlarla ortaya çıkar. CHP’nin yüzde 40’ları aşan oy oranıyla, tarihinin en yüksek oyunu aldığı ‘70’li yıllar böyledir.

Kısacası CHP, emperyalistlerin ve işbirlikçilerin istekleri doğrultusunda hareket eden bir düzen partisi olduğunu, ihtiyaca göre kimi zaman “sol” kimi zaman “sağ” politikalar izlediğini, bugüne dek her aşamada gösterdi. Buna karşın güçlü bir devrimci odak yaratılmadığında, kitlelerin “umut” diyerek sarıldığı bir parti oldu.

* * *

Bugün de AKP’nin artan saldırganlığı ve pervasızlığı karşısında, kitleler CHP’den daha etkili bir çıkış bekliyor. 7 Haziran seçimleri sonrası HDP’den de beklediğini bulamayanlar, yüzünü yeniden CHP’ye dönüyorlar. Ne var ki, bu boşuna bir bekleyiştir.

AKP’nin bu hale gelmesinde, CHP başta olmak üzere muhalif partilerin, şu ya da bu oranda payı bulunmaktadır. 7 Haziran seçimleri sonrası CHP, AKP ile birlikte koalisyon görüşmeleri adı altında kitleleri oyalamakla kalmadı; muhalefetin yasal hakkı olan hükümet kurma görevi Erdoğan tarafından gaspedildiği halde, tek bir ses çıkarmadılar. Bütün kritik aşamalarda AKP’nin değirmenine su taşıdılar.

Şimdi de aynı misyonu oynamaya devam ediyorlar. AKP’nin yeni anayasa girişimine hep birlikte destek oluyorlar. Esasında başkanlık sistemini getirmek dışında bir amacı olmayan “yeni anayasa” için mecliste oluşturulan komisyona katılıyorlar. Ve tıpkı AKP’nin yaptığı gibi, güya faşist 12 Eylül anayasasını değiştirip “demokratik bir anayasa” yapılacağı demagojisini kullanarak…

Bugün ayları bulan sokağa çıkma yasaklarıyla, katledilen kadın ve çocuklarla, yaralıların ve ölülerin sokakta bırakıldığı ve ailelerin cenazeleri almak için açlık grevi yaptığı, kısacası 12 Eylül yasalarının bile aşıldığı bir ülkede, “demokratik anayasa”dan bahsetmek, en hafifinden kitlelerle dalga geçmektir! Ama yine görüyoruz ki, CHP’sinden HDP’sine hepsi AKP’nin bu oyununa ortak olmaktadır. Onu bu konuda yalnız bırakmak yerine, meşruiyet sağlamasına yol açmakta, kitleleri oyalamaya devam etmektedirler.

* * *

CHP’de bir kurultay daha, ondan beklentiye girenleri hüsrana uğratarak sonuçlandı. İzleyen herkesin hemfikir olduğu nokta; kurultayın coşkusuz, heyecansız ve ruhsuz geçtiğiydi. Bir düzen partisine “devrimci bir ruh” aşılama nafile çabası da, bir kez daha sonuçsuz kaldı.

Tek farklılık; parti meclisinde bulunan gerici isimlerin üstünün çizilmesi ve yerlerine “sol” görünen kişilerin seçilmesiydi. Kılıçdaroğlu’nun “anahtar” listesi büyük oranda delinmekle kalmadı, tek aday olmasına rağmen delegelerin dörtte birinin oyunu alamaması, Kılıçdaroğlu’nun son kurultayı olabileceği yorumlarını beraberinde getirdi.

Sonuçta CHP, genel başkanını ve parti meclisini değiştirse de, beklentilere yanıt olamayacak. Kişilerin değişmesiyle partinin değişmeyeceği son olarak Baykal’ın gitmesiyle de görüldü. Aslolan partinin ideolojisi, programıdır ki, bunun değişmesi CHP diye bir partinin yok olması anlamına gelir. Diğer yandan yükselen “siyasal islam” karşısında, burjuva liberalizmin ya da devletçi laikliğin alternatif olamayacağı, dahası onu durduracak bir militan duruş gösteremeyeceği ortaya çıktı. Bunlar birbirinin iki yüzünü oluşturan bir eldiven gibiydiler.

Bir ideoloji ancak onun zıddı olan bir ideoloji ile yenilebilir. “Siyasal islam” idelojisine karşı, emek-sermaye çelişkisini temel alan bir ideolojiyle karşı çıkılmadığı sürece, bu durumu tersine çevirmek mümkün değildir. Artan “devrim” talebi de, kitlelerin sezgisel düzeyde bile olsa, dinci-gericiliğe karşı tek çözüm yolunun görülmeye başlandığının işaretidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …