Topyekün saldırıya karşı TOPYEKÜN DİRENİŞ!

48kapak

Devletin Kürt bölgesine saldırısı, yeni katliamlarla sürüyor. Cizre’de aralarında yaralıların da bulunduğu 30 kişi, bir binada günlerce ambulans bekledi. Ama ne ambulansa ne de ailelerine izin verildi. Bekleyişin 8. gününde, milletvekilleri ile telefonda görüşürken, duyulan kurşun sesleri ve çığlıklardan sonra bir daha haber alınamadı.

Göz göre göre insanlar katlediliyor. Dahası, cenazeleri sokaklarda çürümeye bırakılıyor. Cenazelerini almak isteyen ailelerin üzerine kurşun yağdırılıyor. Belki de dünyada ilk kez insanlar cenazelerini alabilmek için açlık grevi yapıyorlar. Bir babanın söylediği gibi, Kürde ölmeyi de, gömülmeyi de yasaklıyorlar! Üstelik bir de “3 gün içinde morgdan alınmayan cenazelerin kimsesizler mezarlığına gömülmesi” kararını çıkartıyorlar!

Vahşette sınır tanımadıkları gibi, zulümde, riyada, yalanda da sınır yok. Aylardır kurşun ve bomba sağanağı altında tuttukları, katlettikleri, evlerinden-yurtlarından ettikleri insanlara, “sizi daha iyi yerlerde oturtacağız” diyerek adeta dalga geçiyorlar. “TOKİ göreve” manşetlerini atıyor yandaş medya. Ellerini ovuşturuyor akbabalar… Polis ve askerden sonra, sıranın kendilerine gelmelerini bekliyorlar.

Devlet, Kürt halkına karşı topyekün bir saldırıya geçmiş durumda. Bir yandan savaşı alabildiğine tırmandırırken, bir yandan da “kentsel dönüşüm”, ilçelerin il yapılması, insansızlaştırılmış turizm alanları vb. ile hem Kürtleri asimile etme planlarını devreye sokuyor, hem de yeni kar ve rant alanları yaratıyorlar.

* * *

Devletin topyekün saldırısı sadece Kürt halkına dönük değil. İşçi ve emekçiler de “torba”larla saldırı sağanağı altında. Ocak ayının son günlerinde yine bir “torba” yasa ile “ulusal istihdam stratejisi”nin önemli bir parçası olan “özel istihdam büroları” meclisten geçti.

Bilindiği gibi “ulusal istihdam stratejisi” AKP hükümetinin 2011 yılından itibaren yaşama geçirmeye çalıştığı, fakat yükselen tepkilerden dolayı tam olarak başaramadığı bir saldırı stratejisidir.

Bu stratejinin dört ayağı bulunuyor: Taşeron sistemi, esnek çalışma, kiralık işçi büroları ve kıdem tazminatının kaldırılması. Taşeron ve esnek çalıştırmada önemli bir yol aldılar. Fakat “özel istihdam büroları” adını verdikleri kiralık işçi büroları ve kıdem tazminatının gaspı konusunda istediklerini bugüne kadar gerçekleştiremediler. Şimdi her iki konuda da atağa geçmiş durumdalar.

Kiralık işçi bürosu olarak zaten kurulmuş olan 451 şirket, ruhsat almak için yasayı bekliyor. Bunlara yeni şirketler de eklenecektir. İşçiler, bu  şirketlere başvurmadan hiçbir işe giremeyecekler. Şirket, işçiyi kiralayıp istediği işyerine gönderecek. İşçinin itiraz etme hakkı yok! Gittiği yerde pazarlık yapma şansı yok!  Ve tabii işgüvencesi, sendika, grev gibi hakları da yok!

Patron, işçiye dair hiçbir yükümlülük altına girmeden, onu istediği gibi çalıştırabilecek. İstediği zaman da atabilecek. Böylece patronlar da, kiralama şirketleri büyük karlar elde edecekler. Daha önemlisi, işçileri bir sınıf olmaktan çıkarıp, tek tek bireyler haline; alınıp-satılan bir köle haline getirmek istiyorlar.

Yıllardır dillendirdikleri kıdem tazminatını gaspetmek için de harekete geçmiş durumdalar. Önümüzdeki aylarda bu doğrultuda yeni yasalar çıkarmayı planlıyorlar. Ekonomik kriz arttıkça, krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmak için her şeyi yapacaklar. “Ulusal istihdam stratejisi” burjuvazinin kriz koşullarındaki “sopa”sıdır. Bu “sopa”yı ellerinden almak, bir kez daha “krizin faturasını çıkaranlar ödesin” diyerek şalterleri indirmekten, alanları zaptetmekten geçiyor.

Sendikalar kıdem tazminatının gaspını “genel grev nedeni” sayacaklarını yıllar önce duyurmuşlardı. Fakat son gelişmeler üzerine harekete geçmiş değiller. En az onun kadar ciddi bir saldırı olan “kiralık işçi büroları”na karşı ise, hiç birşey yapılmıyor. Oysa sınıfın yüz yıllık kazanımları gaspediliyor. İşçi sınıfı tabandan bir basınç yaratmadıkça, işbirlikçi-uzlaşmacı sendikaları harekete geçirmek ve bu saldırıyı püskürtmek mümkün olmayacaktır!

* * *

AKP hükümeti, başta Kürt halkı olmak üzere, işçi ve emekçilere çok yönlü ve çok büyük bir savaş açmıştır. Bir yandan Suriye’de, Irak’ta kaldırdığı taşlar ayağına düşmüş ve bir bütün olarak dış politikası iflas etmiştir; diğer yandan derinleşen ekonomik krizin sonuçları ile karşı karşıyadır. Bunlarla baş edebilmenin yolu olarak da içeride saldırının dozunu iyice arttırmıştır.

Tam da böyle bir dönemde “başkanlık sistemi” yeniden gündemdedir. Bu, Erdoğan’ın kişisel arzusu olduğu kadar, sırtını dayadığı kesimlerin daha fazla kar hırsı ve toplumu tümden zapt-ü rapt altına alma istemidir. Erdoğan’ın başkanlık modeli olarak Hitler Almanyası’nı örnek göstermesi boşuna değildir. Keza kaymakamlarla yaptığı toplantıda, “mevzuatı bir kenara bırakın” sözleri, faşizmin kendi kurallarını bile çiğneyen keyfi yönetim olduğunun itirafıdır. Ve esasında yapılmakta olanların ikrarıdır.

Öyle ki, “çocuklar ölmesin” diyen Ayşe öğretmen hakkında soruşturma açılmakta, bunu yayınlayan programa ve kanala cezalar yağdırılmakta, “savaş dursun” diye sadece bir bildiriye imza atan akademisyenler gözaltına alınmaktadır. “Cumhurbaşkanına hakaret”ten içinde çocuk yaşta olanların da bulunduğu yüzlerce kişiye davalar açılmıştır.

Buna karşın “savaşa hayır” diyenlere “kan banyosu yaptırma” tehdidini savuran mafya lideri, Kürdistan’da çocuk-kadın demeden insanları katleden caniler, ellerini-kollarını sallayarak dolaşmaktadır.

Kanunlar onlar için değil, işçi ve emekçileri sömürmek, ezilen halkları baskı altında tutmak için çıkarılıyor. Ve daha rahat yönetebilmek için, ulusal-mezhepsel ayrımlar kışkırtılıp birbirine düşürülüyor.

Bu oyunu bozalım! Devletin topyekün saldırısına topyekün direnişle karşı duralım! Bu saldırı sağanağını ancak her ulustan ve mezhepten işçi-emekçi tüm halkın birleşik mücadelesi ile durdurabiliriz!

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …