Artvin’de Madene Geçit Yok!!!

cerattepe-bibergazi

Artvin’de yaşam alanlarını koruma mücadelesi, 20 yılı aşkın bir süreye yayılmaktadır. Bu süre boyunca kimi zaman maden şirketlerine, kimi zaman HES’lere karşı bir mücadele yürütüldü. “Kuzeyin çocukları”, dağlarını ve akarsularını korumak için, kimi zaman güçlü fiili direnişler, kimi zaman kararlı hukuk mücadelesi gerçekleştirdi.

Bu süre boyunca çeşitli örgütlenmeler de kuruldu. Derelerin Kardeşliği Platformu, Yeşil Artvin Derneği gibi kurumlar, bu mücadelelere önderlik ettiler.

Artvin halkının son gündemi, Cerattepe’ye yapılması planlanan maden şirketi oldu. 17-25 Aralık tapelerinde halka yaptığı küfürle bilinen ve Erdoğan’ın “havuz medyası”nın baş destekçilerinden; son on yılda en önemli ihalelerin hepsinin altından çıkan Mehmet Cengiz ve onun şirketi Cengiz İnşaat, şimdi de Cerattepe’ye göz dikmişti.

2015 Haziran ayında, şirket araçlarının ve iş makinalarının geleceği duyumu üzerine, Artvin halkı Cerattepe’de  çadır kurarak nöbete başladı. Süreç boyunca birçok panel, basın açıklaması, miting vb. ile kamuoyu oluşturulmuş; halk madenin yol açacağı felaketler konusunda birçok yönüyle bilinçlenmişti. 15 Şubat’ta saldırı başladığında, Artvin halkı da ayağa kalktı.

 

Madenciler Artvin’den vazgeçmiyor

Artvin’de madencilere karşı mücadelenin geçmişi 20 yıldan fazladır sürüyor. İlk şirket, yükselen mücadele sonucunda geri çekilmek zorunda kaldı. 2005 yılında başka bir firma geldi; o süreç 2008 sonunda ruhsatların iptaliyle sonuçlandı. 2012 yılında yeni ihaleler ortaya çıktı: Cerattepe ve Genya Dağı ihaleleri. 2012 yılından bugüne, buna karşı da direniş sürüyor.

Maden şirketlerinin bu ısrarı MTA’nın (Maden Tetkik Arama) raporlarına dayanıyor. MTA raporlarında Artvin’den Gürcistan sınırına kadar uzanan Karçal Dağları’nı da içine alan, diğer taraftan Murgul’dan Rize’ye doğru Kaçkar Dağları’nı da içeren bölgenin tamamı, maden sahası olarak işaretlenmiş. MTA raporlarında, Doğu Karadeniz Bölgesi altın, uranyum, bakır, linyit, çinko, betonit, demir, mermer maden yatakları bakımından oldukça zengin kara parçası olarak tanımlanıyor. Ve tabi bu raporlar, burjuvazinin iştahını kabartıyor.

Ordu’dan Artvin’e kadar uzanacak olan Yeşil Yol projesi ise, madene ulaşmayı ve madeni taşımayı kolaylaştırma amacını taşıyor. Tek başına bu yol bile, bütün bölgedeki yeşilliği yerle bir etmeye yeterli. Burjuvazi bir taraftan Artvin ve çevresini bir bütün olarak maden şantiyesine çevirmek, diğer taraftan, çıkartılan madenin ulaşımını kolaylaştırmak istiyor. Yeşil Yol adı verilen kapkara proje, bu ulaşımın yanısıra, Karadeniz’in olağanüstü güzel doğasını, Arap zenginlerinin yağmasına açmak amacını güdüyor.

Amerika kıtası ilk işgal edildiğinde kıtadaki altın, gümüş ve bakır madenleri yönüyle çok zengin olan birçok dağ, “açık şantiye” denilen, dağın sürekli üstten tıraşlanarak eritilmesi yöntemiyle yokedilmişti. İşgalcilerin yağması bittiğinde, koca dağlardan geriye sadece çöl alanları kalmıştı. Şimdi aynı yöntem, Artvin ve çevresinde uygulanmaya çalışılıyor. Ve Artvin halkı buna karşı direniyor.

Çünkü Kafkasör Yaylası, Avrupa’nın en yaşlı ormanı. Dünyanın mutlaka korunması gereken ve risk altında olan 25 noktasından birisi. Buradaki eko sistem, endemik ve nadir bulunan bitki ve hayvan türleriyle, gerçek bir doğa harikası. Ve onbinlerce yılda oluşmuş bir yaşam alanı. Burada insanlar doğal hayattan fazla kopmadıkları için, doğa da insanlara karşı saygılı davranıyor. Dik yamaçlı dağlık bir alan olmasına rağmen, heyelan hiç olmuyor mesela. Doğal kaynak suları, hem insanların hem de hayvanların ve toprağın ihtiyaçlarını karşılıyor.

Bu nedenle Artvin halkı, maden faaliyeti başladığı anda, sadece “birkaç bin ağacın kesilmesi” ile sınırlı olmayan bir şekilde, kendi yaşam alanlarının yokolacağını biliyorlar.

 

Direniş kazanacak

24 Şubat günü Yeşil Artvin Derneği temsilcileriyle Davutoğlu arasında yapılan görüşme sonrasında, Davutoğlu, “hukuksal süreç tamamlanana kadar Cerattepe’de maden faaliyeti durdurulacak” açıklamasını yaptı. Bu açıklama, direnişin kazanımı noktasında bir tartışma yarattı. Keza 15 Şubat’tan itibaren patlayan direnişin kendisi de önemli tartışma noktaları içeriyordu.

Bir tarafta bu direnişe ve Davutoğlu’nun açıklamasına, hakettiğinden daha büyük misyonlar yükleyerek, direnişi adeta “ayaklanma”, açıklamayı ise “zafer” olarak görenler… Diğer tarafta, orada direnmekte olan kitleyi yetersiz, açıklamanın ardından eylemlerin yatışmasını “zayıflık” olarak tanımlayıp, devrimci önderlik altında olmadığı için direnişi bir bütün olarak küçümseyenler… İki bakış açısından da uzak durmak gerekiyor.

En başta direnişin kendiliğinden karakterinin sınırlarını görmek gerekir. Elbette devrimci bir önderliğin olmayışı, direnişi çeşitli aşamalarda zayıf düşürmekte, liberallerin, sosyal-demokratların savunmacı hattına çekmektedir. Ancak bu kitle sonuçta, en geri bilinçle de olsa, yaşam alanını savunmaya kararlı bir kitledir ve bu kitle, devrimci müdahalelerle buluştukça öğrenmektedir. Pratik de bunu göstermiştir. Düzeniçi ve çatışmadan kaçan önderliklerle kazanamayacağını, ancak militan bir mücadele hattıyla kendisini koruyabileceğini, zaman geçtikçe ve doğru bir ilişki kuruldukça, çok daha net olarak görecektir.cerattepe-gozalti

İkincisi, Davutoğlu’nun müdahalesinin zaman kazanma amaçlı olduğu açıktır. Zaten “hukuksal süreç tamamlanıncaya kadar” derken, diğer taraftan madenin ne kadar “doğa dostu” olduğunu anlatmaya çalışması, ortada bir “vazgeçme” değil, “erteleme” olduğunu göstermeye yeterlidir. Keza maden alanındaki en önemli hukuksal boşluklar, hızla doldurulmaktadır. Mesela Orman Bölge Müdürlüğü’nü maden şirketine “yer tahsisi” yapmamış olması en önemli hukuksal eksikliklerden biriydi; Davutoğlu’nun açıklamasının ertesi günü, bu formalite halledildi. Diğer eksiklikleri de hızla gidermeye çalıştıkları ortadadır. Ancak sonuçta, maden faaliyetini durdurmak zorunda kalmışlardır. 26 Şubat günü Yeşil Artvin Derneği ve baro temsilcilerine Cerattepe’ye çıkış izni vermeleri ve çalışma olmadığını göstermeleri de önemli bir geri adımdır.

Üçüncüsü, Davutoğlu ile yapılan görüşmelerde, dernek temsilcilerinin iki temel talebi olan, 6 ilden toplanmış olan polisin kentten ayrılması ve şantiyenin yıkılması taleplerinin kabul edilmemiş ve yerine getirilmemiş olması, elde edilen kazanımın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu göstermektedir. Ancak bu durum moral bozukluğu yaratmamalıdır. Kentteki direniş güçlendirildiğinde, devlet bu adımı da atmak zorunda kalacaktır. Kesinlikle unutmayalım: “Masa”da konuşulan her şey, “saha”da elde edilenle sınırlı olur her zaman. Artvin’de ilk günlerde ortaya çıkan infial ve sıradan kitlenin tepkisi, maden faaliyetinin durmasını sağlamış; Davutoğlu ile “masa” bunun üzerine kurulmuştur. Artvin’deki direniş zayıflarsa eğer, devlet de maden faaliyetini sürdürecektir. O nedenle, tek seçenek, direnişin güçlenmesini sağlamaktır.

Dördüncüsü, bütün zayıflıklarına rağmen, bu direniş AKP’ye geri adım attırmış, AKP’yi sıkıştırmıştır. Son dönemde, her yönden saldırıya geçen, yaşamı dört bir yandan daraltan, baskıyı artıran, hele ki Kürdistan’da tam bir vahşet yaşatan AKP karşısında, Artvin halkı önemli bir barikat olmuştur. Birçok noktada kayıplar yaşanırken, Artvin’de bir kazanım (zafer değil ama kazanım) elde edilmiştir. Bu da Artvin’i ve Artvinlileri aşan bir biçimde, her kesimi sevindirmiştir.

AKP elbette burada durmayacak, direniş zayıflamaya başladığı anda, madeni işletmeye başlayacaktır. 13 yıldır giderek yükselen açgözlülüğün, saldırganlığın, yağmacılığın birkaç günlük direnişle durdurulması mümkün değildir.

Tam da bu nedenle, AKP’nin bugün durmak zorunda kalmasının ne kadar önemli bir adım olduğu gözlerden kaçmamalıdır. Hareketin kendi içindeki zayıflıkları giderilebilir ve kitle bilinci dönüştürülebilirse; bu şekilde bugünkü direnişin eksiklikleri ortadan kaldırılabilir. Odaklanılması gereken nokta budur. Elde edilen kazanımın yarattığı moral üstünlük, daha büyük çarpışmalara hazırlanmak için, bir çıkış noktası haline getirilmelidir.

 

 

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …