Gazi Direnişi, 1995 yılında Cemevi’ne yakın bir kahvehaneye düzenlenen kontrgerilla saldırısı ile başladı. Günlerden pazardır, vakitlerden akşam saatleri… Saldırı duyulur duyulmaz, başta devrimciler olmak üzere halk sokağa çıkar ve tepkisi ortaya koymaya başlar.
Gazi, o zaman da birçok devrimci hareketin çalışma yürüttüğü bir bölgedir. Sınıfsal olarak işçi-emekçi kesimlerin oturduğu, Kürt-Alevi yoğunluğunun bulunduğu, anti-faşist mücadelenin yüksek olduğu sayılı semtlerden biri. İhtilalci komünistlerin Gazi’deki çalışmaları ise, mahallenin kuruluş dönemlerine kadar uzanır. 12 Eylül yıllarının en karanlık dönemlerinde, çamurlu yollarına bata-çıka bildiriler dağıtılmaktadır. ‘80’lerin ikinci yarısından itibaren bölgenin yol, su, elektrik gibi sorunları için yapılan eylemler örgütlerler. Semtin gençleri başta olmak üzere, bölge halkı üzerinde artan bir etkinlik sağlanır. Bütün bunlardan dolayı, saldırıdan anında haberdar olmakta ve ona karşı hemen bir direnişi örgütlemekte zorluk yaşamazlar.
Kısa sürede binlerce kişi Cemevi’nin önünde toplanır. Saldırıda bir dedenin de ölmesi, ağırlıklı olarak Alevilerin oturduğu bu bölgede, bir infial yaratmıştır adeta. Yoldaşlar, “Katiller Karakolda!” diyerek sloganı patlatır ve hedefi gösterirler. Trafiği keserek “Katil Polis”, “Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız!” sloganlarıyla karakola doğru yürüyüşe geçerler. Yakın bir tarihte bir simitçi, bu karakolda öldürülmüştür. Halkın polise karşı büyüyen öfkesi, bu saldırıyla birlikte taşar. Karşılarına çıkan polis otolarını taş yağmuruna tutarlar.
Köşe Durağı’nı geçtikten sonra, birileri kitleyi durağın aşağısındaki camiye yönlendirmeye kalkar. Bu tam da devletin istediği “Alevi-Sünni çatışması”na düşmek olacaktır. Kitlede bir dalgalanma olur. Yoldaşlarımız kitlenin önünde etten duvar örerler. Bunun bir Alevi-Sünni çatışması olmadığını, katillerin polisler ve faşistler olduğunu söylerler. Kitlenin yönünü yeniden karakola çevirirler. Kitleyi camiye yönlendirmeye çalışan kişiyi bulup, bunun provokatörlük olduğunu söyleyerek kitle içinde teşhir ederler.
Bu, Gazi direnişinin kaderini belirleyen kritik anlardan biridir. Ve orada yoldaşlarımızın koyduğu inisiyatif, belirleyici olmuştur.
Karakolun önüne gelindiğinde, binlerce kişi karakolu taşlamaya başlar. Polis ise korku içinde kitlenin üzerine ateş açmaktadır. Karakolun etrafı barikatlarla çevrilmiştir. Karakol’un yan tarafında polislerin üs olarak kullandığı bir taksi durağı vardır. Yoldaşlar, “Faşist Yuvalar Yıkılacak” sloganı atarlar ve bu durağı taş yağmuruna tutarlar. Dörtyol civarındaki faşist çetelere yataklık yapan 4-5 işyeri de aynı akıbete uğrar. Yoldaşlarımız buralarda yağma yapılmaması için kitleyi uyarırlar. Ve üç gün süren bu büyük halk direnişinde, yağma olayı yaşanmaz, faşistler dışında kimseye zarar verilmez.
Cemevi yöneticileri, kitleyi sakinleştirmeye, yeniden cemevine döndürmeye çalışmaktadır. Bunun üzerine yoldaşlar, diğer devrimci yapılara, bir komite kurma önerisini götürürler. Reddedilmez, ama komite ancak ertesi gün kurulabilecektir. Komite kurulduktan sonra, işler daha örgütlü bir şekilde yürümeye başlar. Cemevi yöneticilerinin etkisi, iyice azalır.
Başka semtlerden de kitleler, akın akın Gazi’ye gelir. Okmeydanı, Nurtepe, İkitelli vb. İstanbul’un emekçi semtleri, yüzlerce-binlerce kişiyle Gazi’ye akar. O bölgelerdeki yoldaşlarımız buna öncülük etmiş ve kitleyi Gazi’ye taşımıştır. Bunların içinde “bizsiz olmaz bu işler” diyerek Gazi’ye koşan ve orada şehit düşen Zeynep Poyraz da vardır. Başka bölgelerden gelen yoldaşlar, Gazi’deki yoldaşlarla bir araya gelip ilk değerlendirmeyi yaparlar. Ölümü göze alan bir direniş gerektiğini anlamış ve “biz burada öleceğiz” kararlılığıyla harekete geçmişlerdir.
Ertesi sabah karakol civarında çatışma yeniden başlar. Zeynep Poyraz”ın da şehit düştüğü çatışma, o gün yaşanır. İstanbul’un bir ucundan Gazi’ye koşan Zeynep, Gazi direnişindeki ilk şehidimiz olur. Bu olay, yoldaşlarımızdaki savaşma azmini daha da kamçılar.
Şehit ve yaralıların artması üzerine, caddelerde barikat kurulmaya başlanır. “Barikat kurulacak, can güvenliği sağlanacak” sloganıyla herkes, etrafta ne bulursa getirip barikatları güçlendirmeye çalışır. Barikatların arkasında, nöbet sisteminden, molotof yapmaya, basınla ilişkilerden, bölgeye gelenleri yerleştirmeye varana dek, her şey, belli bir işbölümü içerisinde gerçekleşir.
Komite, taleplerini 4 maddede toplar: 1- Şehitlerimizin cenazeleri bize verilecek, 2- Gözaltındakiler serbest bırakılacak, 3- Sokağa çıkma yasağı kaldırılacak, 4- Asker ve polis Gazi’den çekilecek. Bu dört talep kabul edilene dek direnişin süreceği herkese duyurulur.
Üçüncü günün sabahı, barikatların arkasındaki kitle azalmıştır. Bazı siyasi yapılar, kitlenin çekildiğini, sadece öncülerin kaldığını söyleyerek, kendilerinin de çekileceğini bildirirler. İkna etme çabaları sonuçsuz kalır. Devlet, o gün barikatlara saldırır. Bir barikatı 20-30 kişiyle savunmak durumunda kalmışlardır. Evlerden getirdikleri tüpleri silah gibi kullanırlar. Yüzlerce molotofu fırlatırlar. Düşen barikatları ateşe verip bir sonrakine güçlerini yığarlar. Saatlerce süren bu barikat savaşı, diğer bölgelerden gelenlerle birlikte güçlenir ve zaferle sonuçlanır. Direnişin kaderini belirleyen, önemli bir aşama da burada yaşanmıştır. Başta yoldaşlarımız olmak üzere barikatları terketmeyip savaşanların, bunda rolü büyüktür.
Devlet, direnişi kırmak için, Bülent Ecevit’i, Zülfü Livaneli’yi getirir. Ancak kitle, bunları yuhalayarak gönderir. Bunun üzerine asker devreye girer. Kitlenin polise olan tepkisini askerle gidermeye çalışırlar. “Asker halk çocuğu” söylemleri üzerinden demagoji yapmaya başlarlar. Alevi kitlesi üzerindeki Kemalizmin etkisini kullanmak isterler. Ancak devrimciler, “Bu askerler Sivas’ta ‘can’larımız yanarken neredeydi?” diye sorar, yıllardır kirli savaşı yürütenlerin, Kürt halkına zulmedenlerin, bu askerler olduğunu söylerler. Devletin asker kozunu da böylece boşa düşürürler.
Buna rağmen bir tuğgeneral başkanlığında, devletin Cemevi yöneticileriyle görüşmeleri sürmektedir. Bu görüşmelere komite adına bir yoldaşımız da katılır. Ne tuğgeneralin tehditleri, ne cemevi yöneticilerin uzlaşıcı tavırları, kar etmez. Dört talep kabul edilene kadar direnişin süreceği bir kez daha yinelenir. Toplantı bu restleşme ile dağılır.
Bir süre sonra radyodan Valiliğin, direnişçilerin taleplerini kabul ettiği duyurulur. Tuğgeneral, telefonla komiteye ulaşır, cenazelerin yola çıktığını, barikatların açılmasını söyler. Komite,“cenazeler gelecek, barikatlar sonra açılacak” der. General, bunu da kabul eder. Zafer çığlıkları yükselir bu kez Gazi sokaklarında…
Yoldaşlar hemen bir eve girip pankart yapmak için bez isterler. Ev ahalisi, bir çarşaf verir. Ayakkabı boyası ile Zeynep yoldaşın pankartını yazarlar. Cenazeler geldiğinde pankart hazırdır. Zeynep’i taşıyan arabayı çevirip üzerine orak-çekiçli bayrağı sererler ve tüm Gazi şehitlerini marşlarla sloganlarla uğurlarlar.
Gazi direnişi devam ettiği sırada, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında protesto gösterileri yapılmaktadır. Bunlardan biri de Ümraniye-1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleşir. Bu gösteride polis, kitlenin üzerine ateş açar. Eylemin örgütleyicilerinden Hakan Çabuk yoldaş, orada ağır yaralanır ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirir. Hakan, Gazi direnişinde yitirdiğimiz ikinci yoldaşımız olur.
Gazi ve 1 Mayıs mahallelerinde toplam 23 kişi, bu büyük direnişte şehit düşerler.