8 Mayıs 1945, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın resmen bittiği gündür.
Birinci emperyalist savaştan yenik çıkan Alman burjuvazisi, biraz palazlanınca, faşist Nazi Partisi’ni işbaşına getirip yeni bir dünya savaşını başlattı. Almanya’nın Polonya’ya saldırısıyla başlayan savaş, asıl olarak sosyalist Sovyetler Birliği’ni (SB) hedefliyordu.
Diğer emperyalistlerin de desteğiyle Almanya 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne saldırdı. Alman ordusu, modern teçhizatla donatılmış milyonlarca askeriyle, Ukrayna topraklarından başlayarak ilerliyordu. Avrupa’yı dümdüz eden faşist ordular Sovyetler’e saldırdığında, zaferin kolay geleceğine emindiler. Avrupa’da bir kasırga gibi esen faşist “Yıldırım Orduları”nın, Sovyetler Birliği’ni de paramparça etmesini istiyor, bekliyorlardı. Böylece emperyalistler sosyalizm tehdidinden kurtulacaklar, dünya genelinde işçi ve emekçilerin, ezilen halkların umutları da paramparça olacaktı.
Denizden Leningrad üzerinden de saldırıya geçmişler, buraya 20 km yanaşmışlar ama ele geçirememişlerdi. 3 Haziran 1941’de General Franz Halder savaşın sadece 2 hafta süreceğini açıklıyordu. Arkasındaki emperyalistlerin desteğine, o güne kadar hiçbir engelle karşılaşmamış olmasına, modern teçhizatına ve “yıldırım” hızıyla ilerleyen 3 milyon askerine güveniyordu General.
Savaş, faşist orduların üstünlüğünde başladı. İlk anda SB’nin 2000 savaş uçağı yok edildi Alman savaş uçakları tarafından. Ağustos ayına gelindiğinde Kızıl Ordu’nun 400 bin askeri ölmüştü. Ama iki hafta süreceğini söyledikleri savaşı bitiremedi Almanlar. Ocak ayına gelindiğinde Leningrad’a girememişler; Kızıl Ordu’nun direnişine takılmışlar, sert kış bastırınca da oldukları yerde çakılmışlardı.
Stalingrad, Hitler için çok önemliydi, çünkü buradaki direniş sürdükçe Sovyetler Birliği’nin yıkılması mümkün olmayacaktı. Çünkü burası Moskova’dan önceki son duraktı. Sovyet halkları için de Stalingrad çok önemliydi. Stalin önderliğindeki Sovyet işçi ve emekçileri, bir adım dahi geriye atılmasının ölüm demek olduğunun bilincindeydiler. Stalingrad, umuttu, dirençti, devrimdi, sosyalizmdi…
Savaş boyunca, Stalin Moskova’da, görevinin başındaydı. Halkının yanında direnmekte, askerlerinin başında savaşı yönetmekteydi. “Bizim de topraklarımıza bahar gelecek” diyordu Stalin radyodan. O baharın müjdesi Stalingrad’da kanla ve canla veriliyor, halkların gözlerinde umut ışığı oluyordu.
Alman orduları, geri birliklerinden destek alamıyordu; çünkü girdikleri her yerde işgale karşı direniş sürüyordu. Stalingrad’da sadece Sovyet ordusuyla değil, bölgedeki köylülerin kurduğu partizan birlikleriyle, milis örgütlenmeleriyle de savaşmak zorunda kalıyorlardı. Daha önce işgal ettikleri hiçbir ülkede bu kadar güçlü bir halk direnişi, bu kadar büyük bir anavatan sevgisi, devlete ve öndere bu kadar derin bir bağlılıkla karşılaşmamışlardı.
Moskova önlerinde, Stalingrad’da yaşanan çatışmalar, çok ağır koşullar altında aylar boyunca sürdü. 1943 yılının Aralık ayında bu defa faşist Alman ordusu geri çekilmeye, Sovyet Kızılordusu ilerlemeye başladı. Çok zor bir ilerleyişti bu. Alman işgalinin yerle bir ettiği topraklardan geçerken, bir taraftan dağılmış haldeki faşist birliklerle, bir taraftan talan edilmiş köylerdeki açlıkla savaşmak zorundaydılar. Sovyet Kızılordusu bir taraftan ilerlerken bir taraftan da kilometrelerce ray döşüyor, bu raylardan her türlü lojistik, yiyecek, cephane ve yedek kuvvet sevkiyatı gerçekleştiriyordu. Bu arada karşılarına çıkan toplama kamplarını boşaltıyor, bu katliam merkezlerindeki tutsakları serbest bırakıyorlardı. Üstelik faşist işgalcilerden temizledikleri her karış toprak parçasında, kitlelerin düzeni yeniden kurmasına da önderlik ediyor, adeta, Moskova’dan Berlin’e uzanan bir sosyalizm köprüsü oluşturuyorlardı.
Savaşın dengelerindeki bu beklenmedik değişiklik, ABD ve İngiltere’nin paniğe kapılmasına neden oldu. Faşizm tarafından yerle bir edileceğini düşündükleri sosyalist ülke, faşizmin kalbine, Berlin’e doğru yürümeye başlamıştı çünkü.
ABD ve İngiltere de hemen savaşa dahil oldu. Amaçları, Sovyet Kızılordusu’ndan önce Almanya’ya girmek ve savaşın galibi olarak kendilerini ilan etmekti. Çünkü SB savaşın galibi olursa, tüm dünyada sosyalizmin prestijinin çok büyük bir hızla yükseleceğini biliyorlardı.
Bu defa emperyalist ülkelerle sosyalist SB arasında bir yarış başlamıştı. Alman faşizmi, emperyalist orduların Kızılordu’dan önce Berlin’e ulaşması için her türlü kolaylığı gösterdi. Alman generalleri gönüllü olarak ABD ordusuna teslim oluyor, onların biran önce Berlin’e ulaşmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Sovyet ordusu, her adımda savaşmaya devam ederek, savaşın olağanüstü yorgunluğu da dahil olmak üzere binbir badire ile uğraşarak ilerlemeye çalışırken, ABD ordusu koşarak Berlin’e yaklaşıyordu.
Savaşın son günleri, Kızılordu ile ABD ordusu arasında, Berlin’i daha önce işgal etme yarışına dönüştü adeta. Bu yarışı kazanan, sosyalizmin azmi ve faşizme diz çöktürme kararlılığı oldu. Kızılordu, emperyalistlerden önce, 1945 yılının nisan ayında Berlin’e girdi ve Alman parlamento binası Reichstag’ın tepesine kızıl bayrağı çekti.
Alman faşizminin ABD’ye sığınmayı tercih etmesi boşuna değildi. Savaştan sonra faşist yöneticilerin yargılanması için sadece sosyalist SB çaba gösterdi; emperyalistler ise yargılamaları zayıflatmak ve faşist kadroları korumak için uğraştılar. Kendilerine teslim olan generalleri, Gestapo şeflerini, toplama kampı yöneticilerini mahkemeye hiç çıkarmadan ABD’ye kaçırdılar. Sonradan Nazi suçlularını sakladıklarını ve onlardan çok çeşitli biçimde faydalandıkları açığa çıktı. Mesela işkence yöntemleri konusunda Nazilerin CIA’ye eğitim verdikleri en yaygın bilinenidir.
Kaynaklara göre, ikinci emperyalist savaş döneminde İngiltere’nin toplam kaybı 332 bindir. Toprakları işgal edilmeyen ABD’nin 298 bindir. SSCB’de ise 13 milyon 600 bini asker olmak üzere 21 milyon Sovyet yurttaşı can vermiştir. Stalin bunların 3 milyonunun komünist kadrolar olduğunu söylemektedir.
Bu devasa insani kayıpların yanı sıra Nazi sürülerinin Sovyet savaş tutsaklarına ve sivil halka yaptıkları zulüm, yağma ve maddi yıkım inanılmaz boyutlardadır. 236 bin kolektif çiftlikten 98 bini yok edilmiş, yağmalanmıştır. Onbinlerce okul, klinik, hastane ve kitaplık yakılmıştır. Milyonlarca at, sığır, davar ve domuz öldürülmüş ya da Almanya’ya götürülmüştür. Toplam 4 milyon 700 bin konutun yıkıldığı saptanmıştır.
1945 baharında Berlin’de Meclis binasının tepesine kızıl bayrak dikildiğinde, sosyalizmin güçlülüğü bir kez daha görüldü. Stalin, “Bizim de topraklarımıza bahar gelecek” demişti. Ve o bahar, 8 Mayıs’ta faşizmin büyük yenilgisi ile geldi. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda dünyanın üçte biri emperyalist boyunduruğu parçalayarak, devrimlerini gerçekleştirdi. Sosyalist sistem, emperyalist-kapitalist sistemi önemli oranda geriletmiş oldu.