Can Dündar’a silahlı saldırı

can-dundara-saldiri

Suriye’deki cihatçılara silah sevkiyatı yapan MİT tırları ile ilgili davanın, 6 Mayıs günü yapılan duruşması sırasında Can Dündar’a silahlı saldırı gerçekleştirildi.

Cumhuriyet gazetesindeki haberle ilgili olarak yargılanan Can Dündar ile Erdem Gül’ün duruşmasında, karar için ara verildiği sırada, Can Dündar eşi Dilek Dündar ile birlikte adliyenin dışına çıktı. Bu sırada yanlarına yaklaşan biri, “sen vatan hainisin” diyerek silahını Dündar’a doğrulttu. Silahı gören Dilek Dündar, saldırganın üzerine yürüdü ve onu iterek müdahale etti. Hemen arkasından, CHP milletvekili Muharrem Erkek, saldırganın kolunu tutup arkadan sarılarak hareket etmesini engelledi. Bu arbede sırasında silah iki el ateş aldı ve NTV muhabiri Yağız Şenkal bacağından yaralandı. Sonradan gelen polis, saldırgan Murat Şahin’i gözaltına aldı.

Daha önce sayısız örneğini gördüğümüz bir saldırıyla karşı karşıyayız. Hrant Dink’in, Uğur Mumcu’nun, Abdi İpekçi’nin yaşadığına benzer bir saldırıdır bu. Görünürde, “tutunamamış” bir lümpenin, kişisel “infial” ile düzenlediği bir saldırı tablosu çizilmektedir. Yoksul, bodrum katta oturan, konfeksiyonda çalışan, birçok adi suçtan sabıkası olan biridir Murat Şahin ve böyle bir saldırı için son derece uygun bir profile sahiptir. Gerçekte ise, bu tür suçların hiçbiri “bireysel” değildir. Hrant Dink’in katilinin doğrudan MİT ile bağlantılı olması, yakalandıktan sonra jandarma tarafından taltif edilmesi, cinayet öncesinde devletin valisinin Hrant Dink’i tehdit etmesi unutulabilir mi?

Can Dündar-Erdem Gül davası da benzerdir. Erdoğan, sayısız kez konuşmalarında onları hedef göstermiştir. Tutuklanmaları Erdoğan’ın talimatıyla gerçekleşmiş, serbest bırakıldıklarında Erdoğan tepki göstermiştir. Hatta Erdoğan, doğrudan davaya müdahil olmuştur. Çünkü MİT tırlarının silah sevkiyatının suç ortağıdır. Davanın her bir aşamasında Erdoğan’ın izi-yönlendirmesi-tehdidi-meydan okuması sözkonusudur. Bu koşullarda gerçekleşen bu saldırı, “bedelini ağır ödeyecekler” diyen Erdoğan’dan bağımsız düşünülemez.

Saldırı, Can Dündar ve Erdem Gül’e bir gözdağı olduğu kadar, Erdoğan’a muhalif yayın yapan gazetecilere ve muhalif çizgisini sürdüren aydınlara da bir gözdağıdır. Mahkemenin Dündar’a 5 yıl 10 ay, Gül’e 5 yıl ceza vermesi de bu gözdağının devamı niteliğindedir. Bu nedenle Can Dündar’ın, mahkeme kararının açıklanmasının ardından “içeride ve dışarıda suikaste uğradık” açıklaması son derece yerindedir.

Can Dündar ve Erdem Gül, davanın başından itibaren dik durmuşlar, muhalif kimliklerinden ödün vermeden, kendilerine yönelik bütün saldırıları göğüslemeyi başarmışlardır. Onlara yönelik saldırının sürmesi, bu duruşlarını kırmak içindir. Saldırganlığını giderek artıran AKP hükümetinin ve Erdoğan’ın hedeflerini boşa çıkarmanın tek yolu, direnişi daha da güçlendirmektir.

Bunlara da bakabilirsiniz

“MÜHENDİSSEN, Mühendislerin Sendikası Girişimi” ilk toplantısını gerçekleştirdi

Ağır sömürü koşulları altında çalışmaya zorlanan mühendisler, sınıf mücadelesi içinde kendi örgütleriyle yer almak için …

Adana İHD’de Makbule Berktaş anısına toplantı yapıldı

İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Adana İHD’de Makbule Ana (Berktaş) anısına bir toplantı yapıldı. 13 Aralık’ta …

Suriye cezaevleri, Türkiye cezaevleri

Yandaş basında Suriye haberlerinin önemli bir kısmını Suriye cezaevleri oluşturuyor. Büyük bir “dehşet ve panik” …