Geride bıraktığımız Mayıs ayında, hem Irak’ta hem de Suriye’de IŞİD’e karşı savaş hız kazandı. Rusya destekli Suriye Ordusu’nun Palmira’yı IŞİD’den temizlemesinin ve Halep’in çevresini kuşatmasının ardından, Rakka, Felluce ve Musul’da da IŞİD’e karşı operasyonlar hızlandı.
ABD Rakka’da IŞİD’le savaşıyor mu?
Bu askeri operasyonların en çarpıcısı ve tartışmalı olanı Rakka’da yaşanıyor. IŞİD’i besleyip büyüten ABD’nin, IŞİD’in başkentine doğrudan bir saldırı başlatması, oldukça kafa karıştırıcı bir unsur. Oysa, ABD açısından bu saldırı, bir tercih değil, zorunluluk. Suriye ve Irak’ta Rusya’nın savaşa dahil olmasının ardından, ABD bu savaşa mecbur kalmış durumda. Tabloya kısaca bir bakalım.
Mayıs 2015’te ABD destekli PYD güçlerinin Tel Abyad’ı ele geçirerek Rojava’nın iki kantonunun birleştirilmesi, yeni bir dönemi başlatmıştı. Bu savaşta PYD’nin yanına ÖSO’dan birkaç küçük grup eklenerek SGD (Suriye Demokratik Güçleri) adında bir örgüt kurulmuş; böylece Tel Abyad zaferinin sadece Kürt örgütlere malolması engellenmişti.
Tel Abyad’ın temizlenmesinin ardından, Kürt güçleri için tek hedef Afrin kantonunun da Rojava’ya katılması oldu. Bunun için Fırat’ın batısına geçmesi, Cerablus-Mare hattını IŞİD’den temizlemesi gerekiyordu.
Bu hat, IŞİD’in en önemli lojistik güzergahını oluşturuyor. Bu hat kapandığında, Türkiye’den doğrudan aldığı askeri ve lojistik yardım kesilmekle kalmayacak, IŞİD’in Türkiye’ye petrol sevkiyatı da duracak. Ve bu, IŞİD’e mali ve askeri olarak ciddi bir darbe anlamına geliyor. Bu hat kapandığında, Suriye ve Irak’ta IŞİD’i temizlemek çok daha kolay olacak.
Ancak ABD’nin IŞİD’e yüklediği görev henüz tamamlanmış değil. Tersine, Rusya’nın desteğiyle güç kazanan Suriye Ordusu, her geçen gün yeni mevziler elde ediyor. Artık Esad’sız bir çözüm tartışılmıyor bile. Bu nedenle ABD’nin IŞİD’e olan ihtiyacı devam ediyor. Bu koşullarda ABD, Cerablus-Mare hattının kapanmasını istemiyor; AKP hükümeti üzerinden, Cerablus-Mare savaşını sürekli geciktiriyor.
Diğer taraftan, Kürt güçlerini Rakka’ya sürmek, son bir yıldır gündemde. PYD ise Rakka savaşı konusunda çok istekli değil, çünkü Kürt bölgesinden uzaklaştıkça savaş gücü de, bölge halkının desteği de azalıyor.
Dengeler böyle kurulduğunda Rakka savaşı da, Cerablus-Mare savaşı da, hep gündemde olan, ancak bir türlü başlamayan bir proje olmanın ötesine geçemedi bugüne kadar.
Rusya IŞİD’i yeniyor, ABD seyrediyor
Bugün ise değişen unsur, Rusya destekli Suriye Ordusu’nun Palmira gibi son derece önemli bir kenti IŞİD’den temizlemiş olmasıdır. Palmira, antik bir kent olması nedeniyle manevi öneminin yanı sıra, Rakka’ya giden yolda stratejik öneme sahip bir kenttir. Ve Palmira’nın alınması, Suriye Ordusu’na Rakka yolunu açmış durumdadır. Zaten Suriye Ordusu, Mart ayında Palmira’nın kurtarılmasının ardından, Rakka operasyonunun hazırlıklarına başladığını da duyurmuştu.
Ayrıca Rusya’nın IŞİD’e karşı kazandığı başka zaferler de vardı. Ve işgal altındaki başka bölgeleri temizlemek için operasyon hazırlıklarını da sürdürüyordu. Mesela Halep’in büyük bölümünü geri almayı başarmıştı; Halep merkezini ele geçirmek için kuşatmayı daraltıyordu.
IŞİD, en etkin olduğu dönemde, Irak topraklarının yüzde 40’ını ele geçirmişti. Irak Ordusu’nun Şii milislerle birlikte yürüttüğü savaşlar sonucunda, bunların yarısından fazlası geri alındı. IŞİD’in Irak topraklarındaki varlığı, yüzde 14’e düştü. Bağdat’ın güneyinden Anbar eyaletine kadar çok geniş bir alan, İranlı askerlerin ve Şii milislerin yardımıyla kurtarıldı.
Mayıs ayı ortasında, Hizbullah ve İran askerleri tarafından desteklenen Suriye Ordusu, Şam yakınlarındaki Doğu Guta’nın güneyini İslamcı çetelerden temizlemeyi başarmıştı.
Rakka’dan birkaç gün önce başlayan Felluce savaşında da, İran askeri uzmanları ve Şii milisler Irak Ordusu’na destek veriyorlar. ABD’nin hava desteği vererek bir biçimde dahil olmaya çalıştığı bu savaşta, asıl gücün Rusya ve Çin (İran’ın arkasında Çin doğrudan yer alıyor) olduğu biliniyor.
Bugüne kadar IŞİD’e karşı nerede bir savaş verildi ve başarı elde edildiyse, arkasında Rusya’nın ve Çin’in desteği vardır. ABD’nin gerçekten IŞİD’e karşı destek verdiği tek savaş, Kobane savaşıdır. ABD, dönemin koşulları içinde Kobane’ye destek vermek zorunda kalmış, ancak aynı zamanda IŞİD’i de desteklemeye devam etmiştir.
Sonuçta, ABD’nin IŞİD’le olan savaşı göstermeliktir, etkisizdir. IŞİD, ABD’nin Ortadoğu coğrafyasında kalmayı sürdürmek için kullandığı bir bahaneden başka bir şey değildir.
Rusya ise, Suriye’de açıktan, Irak’ta ise dolaylı olarak, IŞİD’e karşı gerçekten savaşmaktadır.
Rus askeri yetkililerin yaptığı açıklamaya göre, Rusya Eylül ayından bu yana, Suriye Ordusu ile birlikte 28 bin IŞİD ve El Nusra savaşçısını öldürdü. Rus yetkili, ABD’nin ise son iki yılda yaptığı tüm operasyonlarda sadece 5 bin İslamcı savaşçıyı öldürdüğünü söyledi.
Rakka savaşı ABD’nin zorunluluğu
Rakka savaşı bu koşullarda, ABD için kaçınılamaz noktada gündeme geldi. Ve ABD, bir saldırı ile birden fazla hedefi gerçekleştirmeyi planladı.
En başta Rusya’nın IŞİD karşısında kazandığı bütün zaferlere karşılık, ABD’nin de bir zafere ihtiyacı vardı. Üstelik bunun gerçek bir zafer olması da gerekmiyor. Rakka savaşında öne sürülen PYD de, ABD de, sıkça “Rakka’nın tamamını değil, sadece kuzeyini” hedeflediklerini açıkça söylüyorlar. Yani zaten Rakka merkezine girmeyecek, oradaki IŞİD varlığını yok etmeyecekler. Sadece “Rakka zaferi”ni kendi hanelerine yazmış olacaklar.
İkincisi, Suriye Ordusu’nun hazırlıklarının sürdüğü bir zamanda saldırıyı başlatarak, Rusya’nın önüne geçmiş oluyor ABD. Böylece “Rusya IŞİD’le savaşıyor, ABD ise IŞİD’i destekliyor” argümanlarını çürütmeyi hedefliyor. İlk defa IŞİD’e doğrudan saldırarak, dünya kamuoyu nezdinde “IŞİD destekçisi” kimliğinden kurtulmaya çalışıyor.
Üçüncüsü, Rojava’dan Rakka’ya kadar uzanan geniş bir alanı kontrol altına almayı planlıyor. IŞİD gibi dünyanın lanetlediği bir güce yaslanarak Suriye ve Irak’ı ele geçirmeyi başaramadı. Bugün PYD gibi, IŞİD’e karşı savaşmış ve dünya halklarının desteğini arkasına almış bir güce yaslanarak; Suriye içinde, kendi kontrolü altında bir alan oluşturmaya girişiyor. Böylece Suriye’de IŞİD temizlendikçe eski sınırların ve eski statünün yeniden kurulmasının önüne de geçmiş oluyor. Ortadoğu’da savaşın bitmesinin önündeki en büyük engel, Suriye topraklarının bir bölümünün IŞİD işgali altında olması değil, ABD işgali altında olmasıdır.
ABD, Suriye’de savaşı bitiren değil, derinleştiren; Ortadoğu’yu bitmek tükenmek bilmez çarpışmaların girdabında boğulmaya mahkum eden bir politika izlemektedir. Ve bu nedenle, Rusya’nın yaptığı, IŞİD ve diğer radikal İslamcı çetelere karşı “koordineli çalışma” önerisini reddetmiştir. Rakka saldırısının başladığı gün, Lazkiye ve Tartus’ta IŞİD tarafından bombalı saldırı düzenlenmesi, çevredeki Alevi köylerde katliamlar gerçekleştirilmesi, yine ABD planıdır. Kendisi Rakka saldırısına başlamışken, Suriye Ordusu’nu ve Rusya’yı Lazkiye’de oyalamak, onların Rakka saldırısına katılmalarını engellemek amacını taşımaktadır ABD; ve bunun için yine IŞİD’i kullanmıştır.
ABD’nin Rakka’ya girmeye ve IŞİD’i yoketmeye elbette niyeti yoktur; ancak Rusya Rakka savaşına başladığında bu dengeler değişir. Biz, tıpkı II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Berlin’in fethi için yapılan yarışa benzer bir duruma tanıklık edebiliriz. O dönemde, sosyalist Sovyetler Birliği ile ABD arasında, “önce kim Berlin’e girecek” yarışı başlamış; SB, her bir karış toprak için Nazilerle savaşa savaşa ilerlemiş, ABD ise doludizgin ve engelsizce koşmuş, Nazi komutanlar ABD Ordusu’na teslim olarak yolları açmıştı. Şimdi Rusya da Rakka saldırısına başlarsa, ABD, Rusya’dan önce Rakka’yı ele geçirmek isteyecektir. O zaman IŞİD’çilerin savaşmadan direnmeden kaçtığını ve ABD’ye yol açtığını görebiliriz.
AKP savaşa giremiyor
Bugüne kadar Suriye’ye girmek için sayısız manevra ve hamle gerçekleştiren AKP hükümetinin son dönemde yaptığı hamleler yine boşa düştü; Suriye’ye girmesi bir kere daha engellendi.
Kilis’e atılan IŞİD bombaları, AKP’nin savaş politikalarının bir ürünüydü. Amaç, Kilis halkının yaşadığı ölüm, yıkım ve acılar üzerinden savaş çığırtkanlığını yükseltmekti. IŞİD, tam da AKP’nin istediği biçimde bombaları fırlatıyor, insanlar ölüyor; AKP de “IŞİD’le mücadele etmek” bahanesiyle Suriye’ye girmeye çalışıyordu. Ancak kitlelerin tepkisi AKP’ye yönelince hesaplar bozuldu. AKP’nin IŞİD’e verdiği destek, kitlelerin gözünde öylesine teşhir olmuştu ki, patlayan bombaların sorumluluğu AKP hükümetine yüklendi; kitlelerin AKP’ye öfkesi arttı. Bu koşullarda Kilis bombalarını bahane ederek Suriye’ye giremeyeceğini anlayan AKP, bu politikayı durdurmak zorunda kaldı. Mayıs ayının ilk günlerinde üstüste yağan bombalar, AKP’nin politika değiştirmesi üzerine, bir anda bıçak gibi kesildi; IŞİD bir daha Kilis’e bomba atma gereği duymadı.
AKP’nin bir diğer hamlesi, ABD’yi ikna ederek Mare-Cerablus hattına asker sokmaktı. Erdoğan, gerek ABD’de binbir zorluk sonucunda Obama’dan kopardığı görüşme sırasında, gerekse sonrasında 70 dakikalık telefon görüşmesi boyunca, ABD’ye, “PYD’yi bırakın, Suriye savaşında bizi kullanın” dedi.
Erdoğan, Obama’ya sunduğu planda, kendisine bağlı olarak oluşturduğu İslamcı çetelerle, Azez etrafındaki IŞİD mevzilerini yerle bir ederek kontrol altına alabileceğini ileri sürmüştü. Bunda başarılı olduğu koşulda, Cerablus-Mare hattının tümünün kontrolünü ele geçirmek için savaşa girme izni istiyordu. Ancak bu plan, fiyaskoyla sonuçlandı.
Erdoğan’ın hazırladığı çeteler, 7 Nisan günü Azez’in doğusundaki El Rai’yi “IŞİD’den kurtarma harekatı” başlattı. “Sultan Murat”, “Sultan Selim” vb isimler verilen radikal İslamcı çeteler, El Rai’yi sadece 4 gün ellerinde tutabildiler. Sonrasında IŞİD saldırısı başlayınca, tam bir bozgunla ve ellerindeki silahları da bırakarak IŞİD’in önünden kaçtılar. Bu bozgun, ABD’ye dayatılan “Kürtleri bırakın, biz kara savaşını yürütürüz” sözlerinin boş ve anlamsız olduğunu göstermiş oldu.
Bunun arkasından ABD, Rakka operasyonu için PYD ile birlikte harekete geçti. ABD CENTCOM komutanı Votel, 21 Mayıs günü Kobane’de yaptığı görüşmelerin ardından Türkiye’ye geldi. 24 Mayıs günü ise, PYD’nin de içinde olduğu SDG, ABD uçaklarının hava desteği ile Rakka çevresindeki köylere saldırı başlattı. El Rai’de süngüsü düşen AKP hükümeti ise, PYD’nin ABD ile bu savaşına sessiz kalmak zorunda kaldı. YPG armalı ABD askerlerinin görüntüsü de olmasa, Türkiye’nin itiraz edeceği hiçbir şey olmayacaktı.
Kürtlerin yeni savaşı
Kürt hareketi açısından Rakka savaşının önündeki engellerden biri de, Türkiye’de Kürt kentlerine yönelik imha saldırısı yürütülmesiydi.
Kürt hareketi, saldırı altındaki kentlerde direnişi belli bir düzeyde tutuyor; direnişi çok daha etkili bir düzeye yükseltmiyordu. Direniş, her kentin kendi içine sıkışmış, diğer bölgelerden destek eylemleri bile gelmiyordu. Kürt hareketinin beklentisi, ABD’nin Türkiye’ye müdahale ederek saldırıları durdurmasıydı.
Rakka operasyonu kesinleştiğinde, “Türkiye’de saldırılar devam ettiği sürece, Rakka’ya yeterince güç ayıramayız” koşulunu öne sürerek, ABD’nin Türkiye üzerinde daha etkin bir rol oynamasını istediler. Henüz bu konuda somut bir adım atılmadığı, AKP’nin Kürt kentlerindeki saldırılarının hız kesmediği görünüyor. Ancak, şartları yerine getirilmese de, daha uzun vadeli planlar gereği, PYD Rakka savaşında öne geçmiş oldu.
Bu savaş, Kürt hareketi açısından bir dönüm noktasıdır. Bugüne kadar, kendi alanlarını korumanın ötesine geçmemiş, doğrudan ABD’nin silahlı gücü olarak hareket etmemişti. İlk defa, kaderlerini ABD’ye daha fazla bağlayacak biçimde konumlanmış, Suriye toprakları içinde kendi alanlarını da genişletmek için harekete geçmiş oldular. Rojava toprakları üzerinde kurulan iki ABD askeri üssü, bu ilişkinin giderek güçlendiğinin bir başka kanıtıdır. Suriye Kürtleri, bu üsler, arkasından bu saldırı ile, ABD’ye daha fazla bağımlı hale gelmeyi kabullendiklerini gösterdiler.
Ancak bunu yaparken, Rusya ile de ilişkilerini tümden koparmıyorlar. Mesela Afrin’de doğrudan Rusya’nın askeri desteğinin olduğu biliniyor. Rusya, Halep harekatını düzenlerken, Afrin’in de Azez’e doğru ilerlemesinin önünü açıyor.
Üstelik, birçok konuda Rusya, PYD’nin taleplerini karşılama konusunda ABD’den daha açık bir tutum izliyor. Mesela Mare-Cerablus hattının kapanması konusunda ABD hep AKP’yi bahane ederek engeller çıkartırken; Rusya bu bölgenin Kürtlere verilmesine, kantonların birleştirilmesine bir itirazının olmadığını birçok defa ifade etti. İkincisi, Rusya Kürtlerin Cenevre görüşmelerine katılması konusunda çok ısrarcı olurken; ABD, yine AKP’yi bahane ederek Kürtlerin masaya oturması konusunda hayırhah bir tutum izliyor. Üçüncüsü, PYD Rusya’da ve birçok Avrupa ülkesinde temsilcilik açabilirken, ABD’de temsilcilik açmasına halen izin verilmiyor. Tüm bu koşullar, Kürt hareketinin içinde bulunduğu çelişkili durumu ortaya seriyor.
* * *
Rakka operasyonunun başlaması, ABD’nin IŞİD’e karşı savaştığını göstermiyor. ABD, bir taraftan dünya kamuoyu nezdindeki “IŞİD destekçisi” konumunu gizlemek, diğer taraftan, Suriye içinde kendi kontrolünde alanlar yaratmak için saldırıya geçmiş durumda. Benzer biçimde Musul ve Felluce’deki operasyonlara katılma nedeni de, kendi hegemonya alanlarını yaratmak.
Rusya ise, onun bu manevralarına karşılık, Ortadoğu’daki kendi hegemonyasını korumak için, Irak ve Suriye’nin IŞİD’den temizlenmesi gerektiğini biliyor ve gerçekten IŞİD’e karşı bir savaş yürütüyor. Türkiye’nin bu savaşa katılma ve Suriye’yi işgal etme çabaları ise, IŞİD destekçisi olduğu gerçeğinin sürekli yüzüne çarpılması ile durduruluyor.
Bizim açımızdan en büyük tehlike, Suriye ve Irak’ta güç kaybetmekte olan IŞİD’in, Türkiye içinde eylem ve etkinliğini artırması. Sadece Suriye’den kaçan IŞİD’liler değil, Türkiye’nin içinde örgütlenmekte olan uzantıları da, giderek daha büyük bir güç ve etkinliğe ulaşıyor. Önümüzdeki dönemde, radikal İslamcı çetelere karşı mücadele, en önemli sorunumuz olacak gibi görünüyor.