Gerçek adı, Cassius Marcellus Clay’di, ama onu tüm dünya Muhammed Ali olarak tanıdı. Müslümanlığı seçtikten sonra kendisine bu adı vermişti.
Yıllarca dünya ağırsıklet boks şampiyonu ünvanını elinde tutan Muhammet Ali, 74 yaşında iken 3 Haziran’da yaşamını yitirdi. Uzunca bir süredir Parkinson hastasıydı. Konuşma dahil birçok yetisini kaybetmişti. Onu bu döneminde hiç arayıp sormayanlar, ölümünün ardından cenazesine katılma yarışına girdiler.
Ve Muhammet Ali, ölümünden sonra sportif başarıları, siyasi duruşundan daha fazla cenaze töreni ile konuşuldu. Özellikle de cenazeye katılan Erdoğan’ın ABD’de karşılanma şekliyle…
Yaşları 40’ın üzerinde olanların önemli bir kısmı Muhammet Ali’nin boks maçlarını seyretmiştir. Sabaha karşı TRT’nin siyah beyaz kanalından naklen verilen maçları, çoluk-çocuk ailecek izlemiştir. “Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım” sözüyle ünlenen ve gerçekten de rakiplerini o şekilde yenen efsane bir boksördür Ali.
Ama onun ünü, sportif başarısından çok daha fazla siyasi mesajlarıyla, duruşuyla oldu. Müslümanlığı benimsemesinde bile, Amerika’daki ırkçılığa karşı duyduğu tepki vardı. Gençlik yıllarında beyazlara karşı ırkçı bir tutum alan siyahi ırkçı gruplardan etkilendi. Ancak geçen zaman içinde siyasi görüşleri de olgunlaştı ve Müslüman-siyah yönünden daha çok demokrat kimliği ile sivrildi.
Özellikle 1965’te Vietnam Savaşı’nda askere gitmeyi reddetmesi çok önemliydi. “Viet Kong ile kavgam yok. Hiçbir Viet Kong bana ‘zenci’ demedi” diyerek, hapsi göze aldı, lisansı ve unvanlarından oldu. “Dünyada şiddetin en büyük kaynağı kendi hükümetim. Buna sessiz kalamam” diyerek, ABD’ye olan tepkisini ortaya koymaktan geri durmadı.
Savaşa ve ırkçılığa karşı net tutumuyla tanınan böyle bir kişinin cenazesi, ne yazık ki, emperyalistlerin ve işbirlikçilerin boy gösterme çabasına tanıklık etti. Bunların başında da Erdoğan geliyordu.
Erdoğan’ın bu çabası hüsrana uğradı. Önce cenazede konuşma istemi reddedildi. Ardından tabutuna örtmek için getirdiği Kabe örtüsünün parçası, “biz sonra koyarız” yanıtıyla elinden alındı. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’le birlikte tabut başında Kuran okuma isteği de geri çevrildi. Erdoğan’ın götürdüğü hediyeleri aileden birini verebilmek için bir odada 15 dakika beklediği, buna rağmen kimsenin gelmediği anlaşıldı. Üstelik cenazede konuşan hahamın, “Türkiye’deki liderlere söyleyin, Kürtleri öldürmeyi bıraksınlar” demesi, Erdoğan’ı ve heyette yer alanları çok zor durumda bıraktı.
Bütün bu fiyaskonun ardından, cenaze namazına katıldıktan sonra programını yarıda keserek Türkiye’ye döndüler. Elbette böyle karşılanmasında son günlerde gerilen ABD-Türkiye ilişkilerinin de payı var. Ancak daha önemli olanı, Erdoğan’ın dünya kamuoyu nezdinde düşen itibarıdır. Artık IŞİD’le birlikte anılması, halka yönelik baskıları ile bir diktatör olarak görülmesidir.
Aynı günlerde Kürt illerindeki vahşeti kastederek “bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza attığı için üç akademisyen tutuklanmıştı. Amedspor açtığı bir pankarttan dolayı ceza almış, oyuncularına ve yöneticilerine fiziki saldırılar yapılmıştı.
Erdoğan’ın Ali’nin siyasi duruşundan ne denli uzak olduğu ve cenazesine sadece Müslüman halklara kendini göstermek için katıldığı, kimse için sır değildi. Buna izin verilmedi.