Kerimov öldü; Özbekistan’ın geleceği belirsiz

Kerimov

Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov, 2 Eylül günü hayatını kaybetti. 1989 yılında bugüne ülkeyi yöneten Kerimov, öldüğünde 78 yaşındaydı ve ölüm nedeni beyin kanaması olarak açıklandı.

Kerimov, daha Sovyetler Birliği dağılmadan önce, Gorbaçov tarafından 1989 yılında Özbekistan Komünist Partisi Genel Sekreteri olarak atanmıştı. Böylece SSCB’ye bağlı Özbekistan Federasyonu’nun da başkanı oldu. SB’nin dağılmasının ardından, bütün eski SB federasyonlarının başkanları, yeni devletlerin başkanı seçildi. Kerimov da 1991 yılında yapılan seçimleri kazanarak devlet başkanı oldu. O günden sonra, bütün seçimleri kazanarak devlet başkanlığı görevini ölene kadar sürdürdü. Ve bütün diktatörler gibi, katıldığı bütün seçimlerde yüzde 90’ın üzerinde oy aldı.

SSCB’nin dağılmasının ardından, tek tek cumhuriyetlerde seçilen cumhurbaşkanları içinde, kesintisiz biçimde bugüne kadar görevini sürdürmeyi başaran istisnai cumhurbaşkanlarından biri olmuştu Kerimov. Çünkü eski Sovyet coğrafyasının cumhurbaşkanlarının bir kısmı “zamansız” ölmüş, bir kısmı ise “kadife” darbelerle devrilmiş, ama her biri de, ABD ile Rusya arasında geçen hegemonya savaşını nedeniyle görevini sonlandırmak durumunda kalmıştı. Kerimov’un yönetme süreci de ABD ile Rusya arasında geçen hegemonya savaşının dalgalanmalarına bağlı bir seyir izledi.

 

ABD ve Rusya arasında denge politikası

Asya’nın tam ortasına yerleşmiş olan konumuyla Özbekistan, son derece stratejik öneme sahip bir ülke. Bu yanıyla, SB’nin dağılmasının hemen ardından, ABD’nin gözünü diktiği, ilişki geliştirmeye çalıştığı ülkelerden biri oldu.

Özbekistan, dağılma sonrasında Rusya ile arasına mesafe koymak, ABD’ye yakınlaşmak istiyordu. Öyle ki, eski SB ülkeleri içinde, Rusça’yı ikinci resmi dil olarak belirlemeyen sayılı ülkeler arasındaydı. Ancak Rusya’ya ekonomik ve siyasi nedenlerle fazla bağımlıydı ve bu mesafeyi koruyamadı. Mesela bugün bile, Özbekistan’da, Rus olmayan nüfusun yüzde 70’i Rusça konuşuyor.

Sonuçta, Özbekistan, ABD ile Rusya arasında “denge” politikası izleyen, her iki emperyalistin de elinin olduğu bir ülkeye dönüştü.

SB’nin dağılmasının hemen ardından Rusya, kendi hegemonya alanındaki ilişkilerini sürdürebilmek için BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) adlı bir birlik kurdu. BDT içinde Rusya, Azerbaycan, Belarus, Ermenistan, Moldova, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Ukrayna yer alıyordu. Gürcistan ise 1993 yılında BDT’ye katılmış, 2008 yılında Rusya ile yaşanan savaştan sonra topluluktan ayrılmıştı.

Rusya’da dağılma sonrası Yeltsin döneminde bir dağınıklık yaşanırken, ABD GUUAM adlı bir birliğin kurulmasına öncülük etti. Birliğin ismi, katılan ülkelerin baş harflerinin kısaltılması ile oluşturulmuştu: Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldova. Bunlar, dağılma sonrasında ABD ile ilk ve en güçlü ilişkileri kuran ülkelerdi. 

1996 yılında Rusya ve Çin, Orta Asya ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile birlikte Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) kurdular. 2000 yılında Özbekistan’ın da bu örgüte katılmasını sağladılar.

2000 yılında Putin’in başkan olması, Rusya’nın artık yeniden dünya siyaset sahnesindeki iddiasını göstereceğinin kanıtıydı. Bu arada 11 Eylül 2001 saldırısı, ABD’nin Ortadoğu ve Orta Asya’ya daha saldırgan bir biçimde dönmesine neden oldu. 2001 sonunda Afganistan savaşını başlatan ABD, Özbekistan’dan askeri üs almayı ve Afgan savaşını buradan yürütmeyi de başardı.

GUUAM ülkeleri, 2004 yılından itibaren ABD’nin “kadife devrim” adını verdiği darbelerle boğuşmaya başladılar. ABD tarafından örgütlenen kitle hareketleri ile, devlet başkanları değiştirildi, daha Amerikancı isimler ülke yönetimini ele geçirdiler. 2004’te Ukrayna, 2005’te Gürcistan, arkasından Kırgızistan, bu “kadife darbe”lerin hedefi oldu. 2005 yılında bir darbe girişimi de Özbekistan’da yaşandı; ancak Kerimov, Rusya’nın desteği ve yardımıyla, bu darbeyi kanla bastırmayı başardı. Ve hemen arkasından ülkedeki ABD üssünü kapattı, ABD’yi Özbekistan’dan kovdu. Aynı süreçte Özbekistan, ABD’nin bölgeden çekilmesi gerektiğini söyleyen ŞİO deklarasyonuna ilk imza atan ülke oldu.

2006 yılında Kerimov, Rusya’nın eski SB ülkeleriyle kurmuş olduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Teşkilatı’na (KGAT) yeniden katıldı. 2012 yılında ise, KGAT üyeliğini askıya aldı. Bu arada 2008 ekonomik krizinin ardından ABD ile yeniden ilişki kurdu.

2013 yılında ise, BDT bünyesindeki Rusya’nın ekonomik hegemonyasına uygun olarak kurulmuş olan Serbest Ticaret Bölgesi’ne katıldı.

SB’nin dağılmasından bugüne Özbekistan’ın ekonomik ilişkilerinin en güçlü olduğu ülke Rusya olmuştu. Ancak Rusya’nın tam hegemonyasına girmek istemeyen Kerimov, Rusya’nın ülke içindeki ağırlığının arttığı dönemlerde, bir biçimde ABD ile de ilişki geliştirdi.

2015 yılında ise, ekonomik ilişkilerde Rusya ikinci sıraya düştü ve Özbekistan’ın en büyük ticari ortağı Çin oldu.

Kerimov herşeye rağmen bugüne kadar ABD ile Rusya arasındaki denge politikasını sürdürdü. Her iki emperyalist de, zengin yeraltı kaynaklarına sahip ve son derece stratejik önemde konumlanmış bulunan bu ülkeden ellerini çekmiyorlar. Son dönemde bunlara Çin de eklenmiş oldu.

 

Kerimov sonrası belirsiz

Özbekistan aynı zamanda önemli etnik ve dinsel tehditler altında olan bir ülke. Fergana Vadisi’nde etnik çatışmaların tarihsel bir kökeni bulunuyor. Kerimov yönetimi bugüne kadar farklı bölgelerin temsilcilerine iktidarda yer vererek etnik çatışmaları stabilize etmeyi başarmıştı.

Diğer taraftan radikal İslamcı terör de Özbekistan için yakın tehditler arasında yer alıyor. Yanı başındaki Afganistan’da gelişen radikal İslamcı odak için, Özbekistan’ın İslami zemini oldukça çekici bir alan oluşturuyor. Bugüne kadar radikal İslamcı çetelerin Özbekistan’da örgütlenmesine fazla izin verilmedi.

Kerimov döneminde Özbekistan ülkede etnik ve İslamcı çatışmaların gelişmesini önleyen bir politika izlemişti. Ancak bundan sonraki yönetimin nasıl bir çizgi izleyeceği belli değil. Hem etnik ve dinsel çatışmalar yönüyle, hem de emperyalistlerle kurulacak ilişkiler yönüyle bir belirsizlik var.

Putin’in cenazeye bile katılmaması, ülkede Amerikancı bir yönetimin elinin güçlü olduğunu düşündüren bir unsur. Ve Amerikancı yönetimlerin, Türkiye, Tunus gibi Müslüman ülkelerde yönetimleri İslamcılarla güçlendirdikleri, ülkede dini ve etnik çatışmaları besledikleri biliniyor. Bu nedenle Özbekistan’ın geleceği, belirsizliğini koruyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …