Ayşegül Terzi, şort giydiği için otobüste bir gerici tarafından darp edildi. Ve yaşam tarzına müdahale anlamına gelen bu saldırı, ilk defa tutuklanma ile sonuçlandı.
Bugüne kadar birçok kadın, modern giyinişi nedeniyle şeriat kılıklı adamlar tarafından, kamuya açık yerlerde rahatsız edildi, çoğu zaman bu darp etmeye kadar vardı. Mesela birkaç ay önce Kızılay’da şalvarlı-cüppeli, IŞİD kılıklı adamlar, kadınların kapanması gerektiğini yazan bildiriler dağıttılar. Keza İstanbul’da sahillerde denize giren kadınlar, yine şeriat giyimli erkekler tarafından, örtünmeleri konusunda uyarıldı. Voleybol oyuncusu bir genç kadın, şort giydiği için otobüste fesli ve orta yaşlı bir adam tarafından darp edildi.
Bütün bunlar, şeriatçı yaşam tarzının laik ve modern kesimlere dayatılmasıydı. Kamu kurumlarında türbanın serbest bırakılmasından, kadınlardan kan alımının yasaklanmasına kadar pek çok alanda, şeriat yaşam tarzı hakim hale getirilmeye çalışıldı. Bunun bir ayağında dinci-gericilerin türbanlı-takkeli biçimde ortalığı doldurması varken, diğer ayağında laik yaşam tarzını ısrarla sürdürenlerin üzerindeki baskının artırılması duruyor.
Ve AKP hükümetinin son yıllarında, bu müdahaleler giderek yaygınlaştı, meşrulaştı. IŞİD’e verilen destek, ülke içinde IŞİD örgütlenmesinin güçlenmesi, bu müdahaleleri de güçlendirdi. Fiili saldırılar, sözlü sataşmalar, yazılı uyarılar peşpeşe sıralandı.
AKP hükümeti döneminde ahlaksızlık ve cinsel suçlar çığ gibi büyüyüp, özellikle çocuklara dönük taciz ve tecavüzlerde patlama yaşanırken, laik kesimlere karşı “ahlakçı” bir saldırganlık alıp başını gitti. Çocuklara tecavüz edenleri cezalandırmayan devlet, kadınların giyimi konusunda ahlak dersi vermeye kalktı. Aile ve Sosyal Politikalar eski Bakanı Sema Ramazanoğlu, Ensar Vakfı’ndaki çocuklara tecavüzler konusunda “bir defadan bir şey olmaz” diyerek konuyu örtbas etmeye, Ensar Vakfı’nın tecavüzcülerini korumaya çalışmıştı. Diğer taraftan mesela Bülent Arınç, kadınların sadece “utangaçça gülümsemesi” gerektiğini söylüyor, kahkaha atmanın ya da rahat davranmanın “ahlaksızlık” olduğunu ima ediyordu.
Bu dönemde, kadınların giyim tarzına dönük fiili saldırılar da hukuk tarafından koruma altına alınmıştı. Salt şort giydi diye bir kadını darp eden bir saldırgan, kitle baskısı nedeniyle gözaltına alınsa bile tutuklanmıyor, yargılanmıyordu.
Ayşegül Terzi’ye dönük saldırı ise, kamuoyunun büyük tepkisini çekti. Saldırı, otobüs kamerası tarafından açık biçimde kayıt altına alınmış, saldırgan Abdullah Çakıroğlu’nun şort karşısındaki tepkisi açıkça gözler önüne serilmişti. Saldırgan önce “sen şeytansın” diye taciz ediyor, “şort giyenler ölmeli” diye bağırıyor, arkasından Ayşegül Terzi’nin yüzüne tekme atıyordu.
Yükselen tepki üzerine Abdullah Çakıroğlu’nu bulup gözaltına almak zorunda kaldılar. Ve her zamanki pervasızlıklarıyla kısa sürede serbest bıraktılar. Üstelik ifadesinde “giyimini beğenmediğim kişileri döverim” diyecek kadar büyük bir küstahlık içindeydi. Bu durum bir infiale neden oldu. Tepkiler çığ gibi büyüdü. Kadın hakları örgütleri eylem yaptı. Ve devlet saldırganı tutuklamak zorunda kaldı.
AKP hükümetinin bu konuda geri adım atmak zorunda kalması, 15 Temmuz sonrasında gelişen süreçle doğrudan bağlantılıdır. Darbe girişimi sonrasındaki ilk bir ayı “demokrasi şöleni” demagojileri ile geçiren AKP, bu çığırtkanlık ile kitleyi maniple etmeye çalışmıştı. Ancak bir taraftan da, 15 Temmuz’dan bugüne yazdığımız bütün yazılarımızda belirttiğimiz gibi, AKP büyük bir “yönetme” ve kitleleri maniple etme krizi de yaşıyordu.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarına kadar Cemaat ile birlikte yürüyen, sonrasında da birçok noktada örtük desteğini sürdüren Erdoğan, bugün kendi tabanı karşısında bile önemli açmazlar ve sıkışma noktaları yaşamaktadır. En başta Cemaatle olan ilişkisi konusunda kendi tabanını ikna edememektedir. Keza FETÖ operasyonu adı altında yürütülen gözaltı, tutuklama, açığa alma saldırıları, kitlelerde giderek tepkileri büyütmektedir.
Bu koşullar altında AKP hükümeti, genel kitlenin tepkisini çekecek unsurlardan uzak durmaya çalışıyor. Laik yaşam tarzına dönük bu saldırıda infialin kopması, AKP’yi fazlasıyla tedirgin etti. Bu nedenle Ayşegül Terzi’ye “sahip çıkıyor” göründüler, saldırı gerçekleştiren bir şeriatçıyı ilk defa olarak tutukladılar, hatta bu konuda yasal değişiklik yapacaklarını duyurdular.
“Huylu huyundan”, şeriatçı da gerici düşüncelerinden vazgeçmez elbette. Başbakan, “saldırması doğru değil” diye karşı çıkıyor görünürken, “rahatsız olduysa mırıldansaydı” diyerek gerçekte şeriatçı saldırganı haklı çıkarmaya çalışan sözler de söyledi. Ancak bu da, yine kamuoyunun sert tepkisiyle karşılaştı. “Mırıldanamazsınız” sloganıyla, yeniden tepkiler yükseldi.
Ayşegül Terzi olayı bir semboldür. Bu dönem mücadele eden, hak gasplarına karşı direnen her kesimin, kazanma ihtimalinin son derece yüksek olduğunun sembolüdür. Erdoğan’ın ve AKP’nin yaşadığı büyük açmazlar nedeniyle, kitle hareketi karşısında geri adım atmak zorunda kaldıklarının bir göstergesidir.