AKP Suriye “masası”ndan kovulurken…

rus-askerleri-ypg-ile-birlikte-newroz-kutladi-3

Hollanda’ya korsan biçimde kadın bakan gönderip kriz çıkartan, milliyetçi dalgayı yükseltmek için portakal bıçaklayan AKP hükümetinin bir amacı referandumda oylarını biraz artırabilmek ise, diğer amacı Suriye masasının bir anda dışına düşmüş olmasını gözlerden gizleyebilmekti. Cerablus’la başlayan Suriye’yi işgal planı, El Bab’ın ardından Rusya ve ABD’nin duvarına tosladı.

 

“Fırat Kalkanı” harekatı bitti

29 Mart günü yapılan MGK toplantısının ardından, “Fırat Kalkanı” harekatının “başarıyla” tamamlandığı duyuruldu. Ve bu duyuru, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un Türkiye’ye yapacağı ziyaretten bir gün önce gerçekleşti. Böylece Türkiye’nin “Fırat Kalkanı” adıyla 24 Ağustos günü başlattığı Suriye işgalinde bir evre kapanmış oldu. Aslında harekat 3 Mart günü, PYD Menbiç’in batısını Suriye Ordusu’na bıraktığında, Suriye bayrakları PYD ile TSK’nın arasında dalgalanmaya başladığında bitmişti zaten. Resmi açıklama ise, ABD’nin bastırması sonucunda gerçekleşti. 

Savaşın her aşaması sorunlu ilerlemişti. AKP’nin savaşa “hazırladığı”nı iddia ettiği İslamcı çetelerin savaşma gücü yoktu; TSK’nın doğrudan savaşa dahil olması gerekmişti. Özel harekatçı güçler savaş için yeterli olmayınca, FETÖ’den yargılanan pilot ve askerlere “ya Suriye ya hapishane” seçeneği dayatılarak bu savaşa katılmaları sağlanmıştı. Buna rağmen etkili bir savaş gücü oluşturamamış, Suriye’deki her bir karış toprağı, IŞİD ile anlaşma yapmadan ele geçirememişti. Anlaşmanın sağlanamadığı durumlarda (mesela El Bab’da), savaş aylarca sürmüştü. Tüm bunlara rağmen, AKP’nin Suriye savaşından geriye kalan, 71 asker cenazesi, sağda solda IŞİD’in ya da Suriye Ordusu’nun eline geçen ya da tahrip edilen TSK tankları oldu. Bir de, TSK’nın kaybedilen prestiji…

Erdoğan’a, Suriye’ye girme “hakkı”nı kazandıran unsur, Rusya ile yaptığı “Halep’e karşılık Cerablus” anlaşmasıydı. Halep’teki AKP’nin kontrolünde olan cihatçı çetelerin çekilmesini sağlamış, karşılığında Kürt kantonlarının birleşmesini engellemek için Cerablus-Azez hattına girmişti. Aslında bu bölgeye girişi de, gizli işgali açık işgale dönüştürmekten başka bir şey değildi. Azez hattı doğrudan AKP kontrolündeki cihatçı çetelerin, Cerablus ise AKP destekli IŞİD çetelerinin elindeydi çünkü. Türkiye’nin girmesiyle, “vekalet” yerine, gerçek aktörlerden birinin daha savaşa dahil olmasına dönüştü.

Sonrasında AKP El Bab’ı da alarak; birincisi kantonların arasına çok daha güçlü bir duvar çekmeyi hedeflemişti; ikincisi Menbiç’teki PYD ile savaşa girişmek ve Fırat’ın batısında Kürt varlığını yoketmek istiyordu; üçüncüsü Rakka savaşına uzanarak ABD’nin PYD’yi değil AKP’yi kullanmasını sağlamak çabasındaydı.

Bu hesapların üçü de bozuldu.

Önce Menbiç’de PYD, varlığını kalıcılaştıracak adımlar atıldı. ABD Menbiç merkezi için PYD’ye garanti veriyordu; ancak bazı bölgelerin Türkiye’ye bırakılması konusunda bir itirazı yoktu. Menbiç’in dış hatlarını Türkiye’ye bırakmak hem AKP’nin desteğini almasını, hem de PYD’ye biraz “ayar verilmesini” sağlayacaktı. Bu taktik, ABD’nin genel olarak Kürt güçlerinin hiçbir zaman çok güçlenmesini istemeyen, güçlenerek hak iddia eden olursa da “hizaya çeken” yaklaşımına uygundu. Burada da PYD’nin çok fazla güç kazanmış olmasını dizginleme ihtiyacı ile, Türkiye’yi avantajlı duruma geçirecek bir adım attı. Menbiç’le El Bab arasında bulunan Arima bölgesi konusunda PYD’ye koruma vermeyeceğini gösterdi. Böylece PYD, TSK ve cihatçı çetelerin ateşi karşısında ABD desteğinden yoksun bırakıldı.

Arima bölgesini almak, AKP için, Rakka’ya giden yolun açılması anlamına geliyordu; bu nedenle son derece önemliydi.

ABD, PYD’yi dizginlemeye çalışırken, “dizginlerin” artık bütünüyle kendi elinde olmadığı gerçeğini unutmuştu. Savaş ortamı, PYD’ye de, genel olarak Kürt hareketine de, hiç beklemedikleri altın bir fırsat sunmuştu. Ve savaş içinde geçen 5 yılın ardından PYD, emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanma, Ortadoğu’nun kaygan zeminindeki “strateji oyunları”nda kendi yolunu çizme konusunda önemli mesafeler almıştı.

Savaşarak kazandığı toprağı Türkiye’ye bırakmaya zorlanan PYD bir tercih yaptı ve stratejik bir manevra gerçekleştirdi. TSK’nın saldırıları karşısında kaybedeceği kesin olan Arima bölgesini, Rusya ile anlaşma yaparak Suriye Ordusu’na bıraktı. Böylece Suriye Ordusu, Türk Ordusu ile PYD’nin arasına girdi. Bölgedeki bazı köylere de Rusya’nın “insani yardım”ı götürüldü. Böylece Menbiç’in batı sınırında Suriye ve Rusya bayrakları dalgalanmaya başladı. Menbiç’in merkezinde ise ABD askeri araçları ve bayrakları daha görünür hale getirildi.

 

AKP’nin Menbiç ve Rakka hayali sona erdi

Suriye’de Kürt hareketi, Menbiç’i ele geçirmekle, Suriye topraklarını sulayan Fırat’ın iki yakasına birden sahip olmuş durumda. Zaten AKP’nin, “PYD Fırat’ın batısına geçmesin” ısrarının bir sebebi kantonların birleşmesini engellemek ise, bir diğeri Fırat’ın suyuna sahip olarak gelecekte Suriye siyasetinde etkin bir rol kazanmasını önlemekti.

Bu nedenle başından itibaren Menbiç’te geri adım attırmak için bütün gücüyle uğraştı AKP. Bir taraftan da, Rakka operasyona katılmasını engellemeye çalıştı. Çünkü, kim savaşır ve kenti IŞİD’ten temizlerse, savaş bittiğinde kent ona kalacaktı. PYD’nin Rakka operasyonuna katılması, Rakka’nın Rojava’nın bir parçası olması anlamına geliyordu.

Türkiye, Rakka operasyonunun PYD ile değil de kendisiyle yapılması için ABD karşısında bütün kozlarını oynadı. Yeni bir ÖSO kurmaktan sözetti; Hatay-Serinyol’da binlerce cihatçının eğitildiğini, bunların Rakka’da savaşabileceğini söyledi; Roj peşmergelerini (Barzani tarafından eğitilen Suriyeli Kürtler) ileri sürdü; Suudi Arabistan ile birlikte bir İslam Ordusu kurmayı bile teklif etti. Erdoğan, Şubat ortasında gerçekleştirdiği Körfez ülkeleri ziyaretlerinde, salt ABD’ye yaranmak için İran’ı hedefe çakan açıklamalar bile yaptı. Yani Suriye’de ABD ile bir biçimde ittifak kurabilmek için askeri ve siyasi tüm hamleler gerçekleştirildi. Ancak hiçbiri işe yaramadı.

Suriye Ordusu, El Bab’ın güneyini ve Menbiç’in batısını kuşatarak Türkiye’nin Rakka’ya gidebileceği tüm yolları kesmişti; ABD de operasyonu PYD ile gerçekleştireceğini göstererek Türkiye’nin umutlarını boşa çıkarmıştı. Hem Rusya, hem ABD, Türkiye’nin artık Suriye içinde daha fazla hareket etmesini istemiyordu. 

8 Mart günü Antalya da ABD, Rusya ve Türkiye genelkurmay başkanlarının yaptığı toplantıda, Suriye’de ortak hareket etmek üzerine görüşmeler yapıldı. Menbiç’de ABD ile Rusya’nın neredeyse yanyana gelmesinin ardından bu bir zorunluluk haline gelmişti. Keza Türkiye’yi dizginlemek için de bu toplantı önemliydi.

Toplantıyla aynı gün, 400 Amerikan askerinin Rakka’ya gönderilmesi, Türkiye’siz Rakka savaşının son işareti oldu. Deniz Piyadeleri ve Komando Birliği ile Rakka’ya yüklenen ABD, Suriye savaşında ilk defa savaşa doğrudan girdi.

Ardından 22 Mart günü, son derece önemli bir başka gelişme yaşandı. ABD, Rakka yakınlarındaki Tabqa kentine SDG-PYD güçlerini havadan indirdi. Bugüne kadar SDG’nin kara savaşı, ABD tarafından hava bombardımanıyla destekleniyordu. İlk defa, SDG savaşçıları ABD komutasında paraşütle indirme gerçekleştirdiler. Ve kenti hızla ele geçirdiler. ABD’nin Kürt güçlerine verdiği askeri desteğin ve eğitimin, ne kadar geniş kapsamlı olduğuna dair önemli bir gelişmeydi bu.

 

Rusya desteğiyle Esad güçleniyor

Rakka’da ABD destekli PYD-SDG güçleri Deyr ez Zor’u Rakka ile birleştiren yolu keserek, IŞİD’in önemli bir lojistik bağlantısını koparmış oldu. Diğer taraftan Rusya’nın hava desteğini alan Suriye Ordusu da Rakka’yı ABD’den önce ele geçirmek için harekete geçmiş durumda. Palmira’nın geri alınması ile oldukça önemli bir askeri başarı kazanan Suriye, Rakka harekatını kolaylaştırmak için Deyr ez Zor’a saldırılar düzenliyor.

Ancak Suriye Ordusu’nun farklı zorlukları da var. Ne zaman bir hedefe saldırsa, IŞİD ya da diğer cihatçılar başka bir kente saldırı düzenleyerek dikkat dağıtmaya, ana operasyonun gücünü zayıflatmaya çalışıyorlar. Mesela Suriye Ordusu El Bab’ın güneyini kuşattığında, Lazkiye’den kalkan bir Suriye helikopteri cihatçılar tarafından düşürülmüştü. Bugün Rakka ve Deyr ez Zor operasyonlarına odaklandığında ise, cihatçılar Şam’da ve Şam’ın güneyindeki Dera’da, Hama’da saldırılar gerçekleştirdiler. Bu saldırılar etkili ve sonuç alıcı saldırılar değildi, ancak Suriye Ordusu’nun oyalanmasını, Deyr ez Zor’dan yeniden Dera tarafına güç kaydırmasını gerektirecek düzeydeydi. Sonuçta Suriye bu bölgeye yüklenerek bazı bölgeleri cihatçılardan kurtarmayı başardı.

Rakka operasyonu, her iki emperyalist açısından da büyük önem taşıyor. Esad, Çin televizyonuna verdiği bir röportajda, ABD’nin Rakka’yı ele geçirme çabasının, “Suriye’yi bölme hedefi” taşıdığını açıkça söyledi. Ve ABD’yi “işgalci güç” olarak tanımladı.

Suriye’nin birçok bölgesi Rusya ve Suriye Ordusu tarafından IŞİD’den temizlendi. Diğer tarafta PYD, Rojava’nın sınırlarını genişletecek biçimde IŞİD’i yenilgiye uğrattı. IŞİD’in artık Suriye’de yenilgiye mahkum olduğu tartışmasız bir durum. Sadece biraz zaman alacak. Asıl önemli soru ise, Rakka başta olmak üzere, IŞİD’den boşalan kentlere kim yerleşecek, IŞİD sonrasında nasıl bir düzen kurulacak.

Rusya ve Suriye açısından bu sorunun en önemli unsurlarından biri Kürtlerin durumu. Rusya, Suriye için hazırladığı anayasa taslağına özerklikle ilgili maddeler de koymuştu. Bu Kürt hareketine yeşil ışık yakmak anlamına geliyor.

Keza her Cenevre ya da Astana toplantısı öncesinde, Kürtlerin de bu toplantıya katılmaları gerektiğini ifade ediyor. Ancak her defasında Türkiye’nin barajına takılıyor. Bu durum, Rusya’nın Kürtlerle daha özel bir ilişki kurmasını engellemiyor.

Rusya’nın son hamlesi Afrin’den geldi. Rusya Afrin’de “ateşkes izleme merkezi” kurduğunu açıkladı. Bir askeri üs kurduğunu elbette açıklamadı, ancak sonuçta Afrin’e önemli düzeyde askeri güç kaydırmış oldu. Kürtlerle kurduğu bu yakın ilişkiye, Newroz günü yapılan kutlamalara katılmak, Rus askerinin PYD arması takması gibi adımlar da eklendi. Bu fotoğrafın yayınlanması, Türkiye başta olmak üzere tüm dünyaya, Kürtlerle Rusya’nın yakın ilişkisinin belgelenmesi anlamını taşıyordu.

Rusya’nın genel olarak PYD ile ilişkiyi güçlendirmek, savaş sonrasında Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak için gerekirse taviz vermek hedefini taşıdığı biliniyor. Keza Afrin’in Rojava’dan ayrılıp ayrı bir yönetime sahip olması, ya da Şam’ın doğrudan etki alanına girmesini de özel olarak istiyor. Çünkü Afrin, hem stratejik önemiyle, hem de Suriye’de sanayinin en gelişkin olduğu bölge olması nedeniyle (savaş başladıktan sonra Suriye’nin birçok bölgesinden fabrikalar sökülüp Afrin’e taşınmıştı) Rusya açısından büyük önem taşıyor. Keza, bugün acelesi olmayan, ancak Rakka’dan sonra sırası gelecek olan İdlib savaşında da Afrin büyük önem taşıyor. İdlib’in cihatçılardan temizlenmesi, ancak çok güçlü bir kuşatma ile gerçekleşebilecek.

                           * * *

Suriye-İran-Rusya ittifakı, askeri ve siyasi olarak son derece önemli gelişmeler kaydetmiş durumda. IŞİD’in bu savaşı kaybettiği artık kesin. Savaşın bir başka kaybedeni ise AKP hükümeti. Mart ortasında Rusya’ya yaptığı ziyarette çeşitli tavizler veren, ama hiçbir şey elde edemeyen AKP, Mart sonunda da ABD’nin Dışişleri Bakanını, Fırat Kalkanı’nı bitirdiğini açıklama taviziyle karşılıyor. Yakında işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi de istenecek. Suriye’de alınan yenilgi, AKP’nin son dönemde genel olarak yaşadığı yenilgilerin önemli bir parçası oldu.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …