1 Mayıs denilince akla gelen kavramlar “birlik, dayanışma, mücadele”dir. Zaten 1 Mayıs, işçi sınıfının “uluslararası birlik, dayanışma mücadele günü” olarak kabul edilmiş ve bu şekilde kutlanmıştır.
Bir gün bir sendikaya bir akvaryum hediye edilir. İçinde üç japon balığı vardır. İşçiler akvaryumu sendikanın baş köşesine yerleştirir ve balıkların adını koyarlar: “Birlik, Dayanışma, Mücadele.”
Akvaryum, sendikanın en değerli varlığı olmuştur. Sendikayı açan kim olursa olsun, ilk iş olarak önce akvaryuma gidip balıklara yem atar. Akvaryum, işçilerin yaşadığı hayatla özdeşleşmiştir adeta. Kendi durumlarının kritiğini burada yaparlar.
“Baksana şu Birlik ve Dayanışma’ya, yüzmeyi bile doğru dürüst beceremiyorlar. Onlar ne yapsın ki, birlik ve dayanışma yok zaten. Ama ya şu Mücadele’ye bir de bak, nasıl da güzel yüzüyor değil mi, tıpkı bizim gibi…”
Bir gün sendikayı açan bir işçi, balıklar daha iyi beslensinler diye, akvaryuma daha fazla yem atar. Ve ne yazık ki iki balık birden ölüverir. Ölen iki balığın ismi “Birlik ve Dayanışma”dır. İşçiler “onlar ölmedi, bizim durumumuza çok üzülüp intihar ettiler” diye yorumlar yapar. Uzunca bir süre “Mücadele” tek balık olarak akvaryumda varlığını sürdürür.
Günler sonra sendikanın yer değişikliği yapacağı bir sırada, bir işçi, “bunu bana verin, kızıma götüreyim” der ve alıp götürür.
İşçiler Mücadele’nin bu işçinin evinde yaşadığını düşünmektedir. Birgün “Mücadele ne durumda” diye sorarlar. “Sormayın be kardeşler” der işçi, “birlik ve dayanışmasız mücadele hiç yaşar mı, o da bir hafta içinde ölüverdi!”
İşçi çok doğru söylüyordur. Mücadeleyi yaşatmak için, birlik ve dayanışmayı hep diri tutmak gerekir.