Baykal yine sahnede!

Referandum süreci boyunca kendisine önemli bir hareket alanı yaratmak için uygun bir zemin bulan Baykal, referandum sonrası bir hamle daha yaptı. Referandumun üzerinden daha 15 gün geçmişken Ahmet Hakan’ın CNN’deki programına çıkarak, 2019’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya hazırlandığını ortaya koydu, Cumhurbaşkanı adayının şimdiden yapılacak bir kongrede CHP genel başkanı olarak seçilmesi gerektiğini de söyledi. Yanısıra, Abdullah Gül’e de kapıyı açan sözler sarfetti.

Son 15 yıldır, Erdoğan ile Baykal arasındaki ilişkinin niteliği oldukça tartışmalı bir konu. Ne zaman Erdoğan sıkışsa, Baykal sahneye çıkıyor ve cansimidi uzatarak onu kurtarıyor.

Mesela 3 Kasım 2002’de seçimler yapıldığında Erdoğan “siyasi yasaklı” olduğu için katılamamış, partisini Abdullah Gül’e teslim etmek zorunda kalmıştı. Erdoğan’ın siyasi yasağı bitince, Baykal’ın önayak olmasıyla, sudan sebeplerle Siirt seçimleri iptal edildi ve Erdoğan’ın Siirt milletvekili olarak meclise girmesi sağlandı. Böylece 3 Kasım’dan yaklaşık 5 ay sonra, Erdoğan’ın 15 yıldır kesintisiz süren saltanatı da başlamış oldu. Erdoğan siyasi hayatının bu evresini, Baykal’a borçluydu.

Bir başka çarpıcı örnek, 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından yaşandı. AKP seçimlerde hükümet kurma çoğunluğunu kaybetmiş, bu anlamda ağır bir yenilgi almıştı. Bir hafta boyunca bu hezimetle yaşadı Erdoğan. Ta ki, bir haftanın sonunda Baykal sahneye çıkıncaya kadar… Dışişleri konutunda Erdoğan’la bir görüşme yaptılar. Bu görüşmenin ardından bir taraftan Kürt kentlerine dönük katliamlar başlatıldı; bir taraftan hükümet kurma çalışmaları anayasaya aykırı biçimde sürüncemede bırakıldı; ve hızlı bir biçimde 1 Kasım’da tekrar seçim kararı alındı. 7 Haziran’da yıkılan Erdoğan’ı, Baykal bir kez daha ayağa kaldırdı ve 1 Kasım’da yeniden AKP’ye meclis çoğunluğunu hediye edecek yolu açtı.

Bu iki önemli örneğin dışında da, Baykal pek çok defa Erdoğan’ın önünü açan, sıkıştığı noktada siyasal manevralar yapmasını kolaylaştıran önemli hamleler gerçekleşti.

Baykal’ın bugünkü çıkışı da, her yönüyle Erdoğan’ı güçlendiren bir adım olarak görülmelidir.

 

Bir İslamcının karşısına

başka bir İslamcı çıkarmak

Baykal sözkonusu açıklamayı, Ahmet Hakan gibi bir yandaşın programında yapması bile başlı başına bir sorundur ve Baykal’ın neye hizmet ettiğini göstermektedir.

İkincisi, Abdullah Gül gibi kitlelerin gözünde fazlasıyla teşhir olmuş bir kişiye yer açmakta, CHP tabanını buna alıştırmaya çalışmaktadır. Abdullah Gül, yargı yılının açılış töreninde Erdoğan’ın “Kalk gidiyoruz!” sözü üzerine kalkıp giden, yani Erdoğan’ın sözünden çıkmayan bir insandır. Bugüne kadar herhangi bir konuda Erdoğan’la tartışma bile yaşamamıştır. Cumhurbaşkanlığı döneminde AKP hükümetinin tek bir yasa tasarısını bile veto etmemiş, tek bir konuda Erdoğan’a muhalefet etmemiştir. Dahası, gerek cumhurbaşkanlığı döneminde karısının israfları, gerekse görevi bitmiş olmasına rağmen uzun bir dönem Huber Köşkü’nü işgal ederek devletin kasasından yaşamayı sürdürmesi, onu kitlelerin gözünde teşhir eden başka bir unsurdur.

Bunların yanısıra Abdullah Gül, İslamcı çizginin Türkiye’deki temsilcilerinden biridir. Gençliğinde İslamcı hareketin kadrolarından olduğu, sonrasında da bu ilişkinin hep sürdüğü ortadadır. Durduk yere CHP kitlesine onu sunmak, Erdoğan’ın İslamcı çizgisinin karşısında, yine aynı kulvardan bir başka İslamcı ile çıkmaya çalışmak anlamına gelir. Yeni bir “Ekmeleddin vakası” olarak yorumlanması da bu yüzdendir. Bu hamle, CHP’nin demokrat-laik-sol tabanına karşı bir saldırıdır aynı zamanda. Bunların toplamı olarak Erdoğan’ı güçlendirmek dışında bir sonuç yaratmayacaktır.

Üçüncüsü, Baykal’ın “2019’daki cumhurbaşkanı adayı, bugünden CHP’nin başına geçsin” sözü, CHP’nin ilkesel düzeyde karşı çıktığı “partili cumhurbaşkanı” konusunda Erdoğan’ın çizgisiyle uzlaşmaktır.

Baykal “hayır” oyu veren yüzde 49’un “kendi oyları” olduğu varsayımından ve yanılgısından hareket etmektedir. İki yıl sonra yapılacak olan başkanlık seçiminde, bu yüzde 49’un CHP’nin adayına (parti başkanına) oy vereceği hesabını yapmaktadır. Oysa, “hayır”cıların önemli bir kısmı “kişiye” değil, “sisteme” hayır demiştir. Sadece Erdoğan aday olacağı için değil, “başkanlık sistemi”ni antidemokratik bulduğu, bu kadar yetkinin tek kişiye verilmesine (kim olursa olsun) karşı çıktığı için “hayır” demiştir.

Ve bu kesimin bir bölümü, yarın başkanlık seçimleri gündeme geldiğinde, büyük olasılıkla sandığa gitmeyecektir. Bu koşullarda, iki yıl önceden “CHP’nin başkan adayı”nı belirleme dayatmasını getirmek, “partili cumhurbaşkanı” tartışmasında Erdoğan’ın elini güçlendirmekten başka bir sonuç doğurmaz.

 

YSK kararına teslim olmak

Dördüncüsü, Baykal bu açıklamasıyla kitlelerin tanımadığı referandumu meşrulaştırmaktadır. Daha referandumun üzerinden 15 gün geçmişken, Baykal referandumun sonuçlarını kabullenmektedir.

Oysa bu 15 gün, kitlelerin eyleme dökülen güçlü tepkisiyle geçti. CHP’nin hukuksal başvuruları konusunda henüz hiçbir gelişme yaşanmadı. YSK’nın ihlalleri de, seçim sonuçlarının meşruiyeti de sadece ülkemizde değil, dünya genelinde halen tartışma konusundur. Referandumun iptal edilmesi talebi, en güçlü haykırılan taleptir. Yani henüz süreç tamamlanmamıştır. “Hayır” oyu veren önemli bir kesimin referandumun iptal edilmesi için arayışları sürmektedir. Çünkü böylesine ciddi bir sistem değişikliği, kitlelerin gözünde kabul edilebilmiş değildir. Ama görünen o ki, Baykal 15 gün içinde teslim bayrağını çekmiş, kitleleri de teslim olmaya çağırmıştır. Üstelik buna karşı mücadele bir biçimde halen sürmekteyken…

Bugün tepkiler yavaş yavaş stabilize edilse bile, bir sonraki cumhurbaşkanı seçimlerine daha 2 yıllık bir süreç vardır. Bu iki yıl boyunca, köprünün altından çok sular akacak, bugünden kestirilemeyen pek çok değişiklikler yaşanacaktır. İki yıl boyunca herhangi bir aşamada referandumun iptal edilmesi ya da referandum sonuçları hayata geçmeden önce, önemli siyasal çalkantılar yaşanması ihtimali bile vardır. İki yılın sonunda hangi partinin ne durumda olacağı, kitlelerin talep ve beklentilerinin ne yöne evrileceği ve bu koşullarda kimin hangi göreve aday olacağı, bugünden belirlenebilecek bir durum değildir.

Zaten en tehlikeli unsur, daha 15 gün bile geçmeden, YSK’nın resmileştirdiği referandum sonuçlarını “değişmez-değiştirilemez” bir durum olduğunu kabullenmektir. Ne kitleler bunu kabullenmiştir, ne de muhalif partileri zorlayan kitle basıncı hafiflemiştir. Bu durumun bugünden öngörülemez sonuçları da gündeme gelecektir.

Bu koşullarda, referandum sonuçlarını kabullenmek ve bu sonuçlara göre planlar yapmak, şimdiden 2019’un adayını belirlemeye kalkmak, en başta “hayır” oyu vermeye çağırdıkları kitlelere hakarettir. Ayrıca CHP adına Baykal’ın da görev üstlendiği “hayır” kampanyasında, ne kadar samimi ve tutarlı olduklarının da bir göstergesidir.

Sonuç olarak Baykal’ın açıklamalarına hangi yönden bakarsak bakalım, Erdoğan’ı güçlendirmekten ve meşrulaştırmaktan başka bir anlam taşımadığı ortadadır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …