Erdoğan’ın 3 Mayıs günü gerçekleşen Rusya ziyareti, kopartılan yaygaradan oldukça uzak bir tablo ortaya koydu. Erdoğan’ın “tam mutabakat” dediği şey ise, “tam teslimiyet”ten başka bir anlam taşımıyordu.
Erdoğan-Putin görüşmesinde alınan kararlara bakıldığı zaman bunu görmek zor değil.
Rusya’nın öncelikle talebi, Rus büyükelçi Karlov’un öldürülmesinin faturasının basitçe “FETÖ”ye yüklenmesinden vazgeçilmesi ve gerçek suçlunun bulunmasıydı. Geçtiğimiz Aralık ayında Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov Ankara’da öldürülmüş, o günden bu güne Rusya Türkiye’ye yeni bir büyükelçi ataması yapmamıştı. Bu görüşmede, gerçek katilin ve suikastin arkasındaki gerçek tablonun ortaya çıkartılması konusunda ısrarcı olduklarını belirttiler.
İkincisi, Rusya’nın YPG ile kurduğu ilişki konusunda Erdoğan çeşitli zamanlarda çeşitli tepkiler gösteriyor, Rusya hakkında atıp tutuyordu. Putin bu ilişkiyi Erdoğan’ın önünde savundu. 25 adet zırhlı aracı YPG’ye verdiğine dair belgeleri, bu araçların niteliği ve bedelini gösteren belgeleri Erdoğan’ın önüne koydu. Bu belgelerin yanına, ABD’nin bugüne kadar YPG’ye verdiği tüm zırhlı araçların, ağır silahların vb. dökümünü gösteren belgeyi de ekledi.
Yani Putin, öncelikle ABD’nin yaptığı gibi kimi zaman “yardım ediyoruz”, kimi zaman “biz YPG’ye değil SGD’ye yardım ediyoruz” diyen çelişkili açıklamalarına karşılık; Erdoğan’ın gözünün içine baka baka YPG’ye yaptığı yardımı savundu. Yanısıra, ABD’nin YPG’ye bugüne kadar yaptığı devasa yardıma karşılık, kendilerinin yardımının sınırlı olduğunu göstererek, “bir diyeceğin varsa, önce ABD’ye söyle” demiş oldu. Böylece Erdoğan’ın YPG-Rusya ilişkisine dair bütün söylemlerini boşa çıkardı.
Üçüncüsü, Türkiye’nin yeniden “Esed gitsin” söylemine dönmesi, Rusya’nın tepkisini çekmişti. Erdoğan’ın önüne “referandum” kartı kondu. “Esad’ın görevde kalıp kalmamasına ilişkin referandum yapılabilir” dediler. Bu sözlerle bir taraftan Türkiye’deki tartışmalı referanduma atıfta bulunurken, bir taraftan da Erdoğan’ın her konuyu referanduma götürme tutumunu hatırlatmış oldular. Öyle ya, Türkiye’yi ilgilendiren her konuda “halkın” karar vermesi doğru bir tutumsa, aynı tutum Suriye için neden geçerli olmasındı?
Aslında Putin, bu sözleriyle Erdoğan’ın artık Esad konusunu kapatması, bu konuda “talimat” vermeye çalışmaktan vazgeçmesi gerektiğini söylüyordu.
Dördüncüsü, Türkiye’nin Ukrayna ile kurduğu ilişki de Rusya’nın masasındaydı. Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan çatışmada Türkiye, Ukrayna’nın yanında durmuştu. Hatta Ukrayna’ya askeri danışmanlar göndermiş, burada Ukrayna askerlerini eğitme görevini üstlenmişti. Rusya bu konuda da son derece tavizsiz davrandı; Putin-Erdoğan görüşmesinin bitmesinin ardından, Türkiye’nin Ukrayna’daki askeri danışmanları Türkiye’ye geri döndü.
Beşincisi, Rusya’nın Antalya’da Rus istihbarat bürosu kurması kararlaştırıldı. Türkiye’de NATO’nun ve ABD’nin resmi olarak, başka birçok ülkenin de gayriresmi olarak istihbarat büroları elbette var. Ancak bir NATO ülkesinde Rusya’nın resmi olarak istihbarat bürosu kurması, son derece önemli bir adım.
Yanısıra bu talep, Rusya’nın Türkiye’ye güvensizliğinin de bir ifadesi. Rus vatandaşlarını (mesela Rus büyükelçisini) Türkiye’nin koruyamadığını, Rusya’nın doğrudan önlem almak istediğinin göstergesi.
Altıncısı ekonomik olarak Türkiye’yi ciddi zarara sokacak bir dizi karar alındı. Mesela Rusya, Akkuyu Nükleer Santrali’nin bedelinde 46 milyon dolarlık bir artış gerçekleştirdi. Doğalgaz sevkiyatındaki paylaşım rakamları değiştirildi; Türk Akımı boru hattında Rusya’nın payı artırıldı. 2016’da Rusya’da gerçekleştirilecek olan olimpiyatların tesislerinin kurulmasına ilişkin inşaat sürecinden Türk firmalar dışlandı.
Adeta bir mizah unsuruna dönüşen domates konusuna gelince… Rusya Türkiye’den domates almamak konusunda tutumunu sürdürmektedir. Bu durumun Türkiye’nin buğday ihracatıyla ilgisi olduğu söylenmektedir.
Türkiye’nin artık buğday bile ithal eden bir ülke durumuna düşmüş olması, ekonominin içine düştüğü vehameti gösteren ayrı bir konusudur. Rusya ile ilgisi olan yanı ise şudur: Türkiye’nin Aralık 2015’te Rus uçağını düşürmesinin ardından, Rusya tarım ürünlerine duyduğu ihtiyaçla ilgili iki önemli adım attı. Birincisi, kendi ülkesindeki tarım üretimini güçlendirdi; ikincisi, Suriye’den sınırlı da olsa tarım ithalatı yaparak Suriye ekonomisine katkıda bulundu. Kendi ülkesinde üretimini artırdığı tarım ürünlerinden biri de buğdaydı.
Bugün Putin, Türkiye’nin Rusya’dan buğday ithal etmesini, karşılığında Rusya’ya domates satmasını teklif etti. Ve şimdilik bu konuda bir karar oluşmadı. Şu da bir gerçek ki, Türkiye bu ithalatı yapmaya başlasa bile, Rus uçağının AKP tarafından düşürülmesinden önceki tarım ihracatı rakamlarına yakın zamanda ulaşılması ihtimali yok gibi görünüyor.
Türkiye’nin lehine olan tek madde, Rusya’dan Türkiye’ye turist taşıyan uçaklara yasağın kaldırılmış olmasıdır. Bu durum geçen yıl dibe vuran Antalya’ya gelen Rus turist sayısında göreceli bir artış sağlamıştır. Fakat tıpkı tarım ihracatında olduğu gibi, turist akışı da Rus uçağının düşürüldüğü dönemin öncesi boyutlara, en azından yakın vadede ulaşamayacaktır.
Sonuçta Türkiye’nin lehine göreceli turist artışı dışında herhangi bir karar yoktur; diğer taraftan Putin’in istediği her şey, Erdoğan tarafından kabul edilmiştir.
Bu koşullarda “domates dışında tam mutabakat” cümlesi, “her konuda tam teslimiyet” olarak okunmalıdır. ABD ile istediği ilişkiyi kurmayı başaramayan Erdoğan, Rusya’nın önünde eğilmek zorunda kalmıştır.