Rant hırsı bu defa da zeytinlikleri hedefe çaktı. Hükümet, 17 Mayıs 2017 tarihinde “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı”nı TBMM Başkanlığına sundu.
Tasarı dönüm başına 15 zeytin ağacından daha az bulunan zeytinlik alanları ranta ve imara açmayı, maden ocakları kurmayı hedefliyor. Ege’deki zeytin ağaçlarının önemli bir kısmı yağlık olduğu için ağaçları büyük, dikimi seyrek oluyor. Özellikle eski zeytinliklerin neredeyse tamamı seyrek ekim olduğu için, yasa doğrudan onları hedefliyor. Böylece tasarı yasalaşırsa, Ege Bölgesi’nin en büyük hazinesi olan zeytinliklerin yokedilmesi için düğmeye basılacak. Ülkemizde bulunan yaklaşık 167 milyon zeytin ağacının 117 milyonu kesilecek.
Kesilen zeytin ağaçları, birçok alanda birden yıkımın yolunu açacak. Her şeyden önce, 750 bin zeytin yetiştiricisi ailenin yüzde 70’i işini kaybedecek ve 500 binden fazla aile açlığa terk edilecek. Soma’da madende katledilen madencilerin büyük çoğunluğunun, devletin tarım politikaları nedeniyle kısa bir süre önce işini ve toprağını kaybetmiş tarım işçileri-çiftçiler olduğunu hatırlayalım. Kim gönül rızasıyla toprağın altına inmek ister ki? Artık zeytin üreticileri de, katledilen Soma madencilerinin kaderini yaşamaya mahkum edilecek.
İkincisi; her biri hazine değerinde olan zeytinliklerden, onların sağladığı doğal güzelliklerden, yeşil alanlardan ve ormanlardan mahrum kalacağız. Zeytin ağacı “ölmez ağaç” diye tanımlanır. Çünkü yaşlanmaz, budandıkça gençleşir, yeniden meyve verir. Verdiği ürün, doğadaki besin değeri en yüksek ürünlerden biridir. Odunundan yaprağına kadar her parçası, insanlığın faydasına özellikler taşır. Ve bu müthiş ürün pervasızca yokedilecek.
Üçüncüsü; Türkiye dünyanın en önemli zeytin üreticileri arasında yer alan bir ülkedir. İspanya ile rekabet halindedir ve Türkiye’de yetişen bazı zeytin türleri, kalitesi ve taşıdığı özelliklerle, dünya üzerinde benzersizdir. Kesilen 100 milyon zeytin ağacının ardından, Türkiye zeytin ihraç eden bir ülke olmaktan, zeytin ithal eden bir ülke konumuna düşürülecektir.
Ve bütün bunlar, rant için yapılmaktadır.
Zeytin alanlarını müteahhit şirketlere açma çabası, bugüne özgü yeni bir durum da değil. Sözkonusu yasa bugüne kadar altı defa meclis gündemine getirilmiş, altısı da reddedilmiş. Ancak zeytinlik alanlarında öylesine büyük bir rant bulunmaktadır ki, yedinci defa gündeme getirip, OHAL koşullarından da yararlanarak, bu defa yasayı geçirmek istiyorlar.
Gözleri boyamak için, “Zeytin Sahaları Koruma Kurulu” oluşturacaklarını, bu kurulun da “bağımsız” faaliyet göstereceğini ileri sürüyorlar. Oysa kurulda, Tarım, Sanayi, Orman ve Su işleri, Maliye, Çevre ve Şehircilik bakanlıklarının temsilcileri yer alacak; yani doğrudan AKP hükümetine bağlı bürokratlar… Yasayı çıkartan partinin kadroları… Kurulun “bağımsız”lığı bu kadar işte.
Tasarı yasalaşırsa, doğal zenginliğimiz zeytinliklerin yerini, maden ocakları, taş ocakları, sanayi kuruluşları vb alacak. Yeşil alanlar, beton yığınlarına dönüştürülecek. Zeytin üreticileri de, açlıktan ölmemek için buralarda asgari ücretle kölelik koşullarında çalışmaya mecbur bırakılacaklar.
Daha önce çıkartılan ve 14 ay yürürlükte kalan bir yönetmelik döneminde, 18 bin 350 dekar zeytinlik alan yokedilmiş ve buralara 26 tane maden işletmesi kurulmuştu. 14 ayın sonunda, “kanunsuz” olduğu için yönetmelik Danıştay tarafından iptal edildi; ancak bu arada kesilen zeytinleri geri getirme ihtimali olmadığı gibi, kurulan madenlere de dokunulmadı.
Tarımda yıkım, devlet politikasıdır
Türkiye kısa bir süre öncesine kadar tarımda kendine yeterli üretim yapan, birçok önemli kalemde ise dünyanın belli başlı ihracatçıları arasında yer alan bir ülkeydi. Ancak AKP hükümetinin çıkardığı yasalar ve uygulamalar, tarımın neredeyse bütün alanlarında çok büyük yıkımlara neden oluyor. Kotalar nedeniyle çiftçiler onyıllardır yaptıkları ekimlerden vazgeçiyorlar. Alım fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle maliyetlerini bile karşılayamıyor, borçlar yüzünden topraklarını kaybediyorlar. Elektrik borçları, üreticiyi tefecilere mahkum ediyor, bu da başka bir yıkım unsuru oluyor.
Tütün Yasası sonucu 350 bin aile tütün ekiminden uzaklaştı, Şeker Yasası’nda varolan kota nedeniyle 385 bin çiftçi artık şekerpancarı ekemiyor. Çay-Kur’un TVF’ye (Türkiye Varlık Fonu) devrinin ardından, çay üreticileri de yıkımın eşiğinde. Çıkartılan miras yasası ve tarım arazilerinin korunması yasaları ile “arazi toplulaştırılması” dayatılıyor ve 10 dönümden küçük arazilerde yapılan üretimlerin yokedilmesi hedefleniyor.
Dünyadaki fındığı yüzde 85’i Karadeniz bölgesinde üretiliyor. Ancak bunu da yoketmek için sistemli bir politika uygulanıyor. Fındığın üretim maliyeti ortalama 12-13 lirayken, devlet 10 liradan alım yapıyor. Üstelik Türkiye’deki toplam üretimin yüzde 75’ini İtalyan tekeli Ferrero satın alarak Türkiye’nin fındık tekeli oluyor. Fiyatı da alımı da üretimi de kendi koşullarında belirliyor. Böylece Karadeniz fındık üreticisi, bu tekelin koşullarına mahkum olarak ayakta kalmaya çalışıyor.
Türkiye, Rusya ile domates pazarlığı yapıyor, ama bu arada Rusya’dan buğday, bezelye, ayçiçeği küspesi gibi en temel gıda maddelerini ithal ettiğimiz ortaya çıkıyor. Mercimek, nohut, pirinç gibi binyıllardır bu topraklarda üretilen ürünler, artık dünyanın uzak bölgelerinden ithal ediliyor. Et ithalatı uzun zamandır alıştırılan bir şeydi, ama artık besicilerin temel ihtiyacı olan saman da ithal ürünler arasına girmiş durumda.
AKP hükümeti döneminde, Türkiye’nin tarım ithalatı 126.5 milyar dolara kadar tırmanmıştır. Tarımın ne kadar büyük bir yıkım yaşadığının en çarpıcı ifadesidir bu rakam. Şimdi bu yıkıma, zeytin de eklenmek isteniyor. Maden ocakları, sanayi kuruluşları, beton yığınları için, zeytin yokedilmeye çalışılıyor.
Zeytin semboldür
Onbinlerce yıldır bu toprakların sembolüdür zeytin. Öylesine bereketli ve faydalı bir üründür ki, ağacı da, meyvesi de, yaprağı da insanlığın kutsal sembolleri arasında yer aldı. Yunanlı sporcular, başlarına zeytin dalından çelenkler yaparak koştular. Azizeler için saflığın, ilk hekimler için iyileşmenin sembolü oldu. İlk aydınlatma araçlarından biri, zeytinyağı olmuştu. Efsaneye göre, Nuh’un gemisine dönüp o büyük selin bittiğini haber veren güvercinin ağzında bir zeytin dalı vardı.
İnsanlık zeytine emek verdikçe, zeytin bire bin vererek müthiş bir hızla karşılığını verdi bunun. Bu yüzden bir katık değildi sadece… Aklın, barışın, kardeşliğin simgesi oldu, onun ince, uzun, güzel yeşil yaprakları… Yüzlerce yıl yaşadı zeytin ağaçları…
Zeytinin anavatanı olan yerlerden biri de Filistin topraklarıydı. Geçmişte Filistin topraklarının zeytin ormanlarıyla kaplı olduğu bilinir. İsrail tankları 200 binden fazla zeytin ağacını yerle bir ederek Filistin direnişine bir darbe de buradan indiriyorlardı.
Yakın zaman önce, Kolin Holding termik santral inşaatı için, Yırcalı’daki zeytin ağaçlarını, üreticilerin tepkisine ve eylemlerine rağmen kesmeye girişmişti. Tek tek şirketlerin üreticinin direnişiyle karşı karşıya kalmasını engellemek isteyen devlet, artık bu işi toptan halletmeye girişmiş durumda. Tek bir yasayla, birçok tekelin birden zeytinliklere dalmasını sağlamak istiyor. Direnen üreticinin karşısına da devletin gücüyle dikilmeyi, böylece tekelleri korumayı hedefliyor.
Helenistik devirde zeytin ağacını kesenler ölümle cezalandırılmış. Bugün de zeytin ağaçlarını kesmeye kalkışanlar, bunun karşılığını kitlenin direnişinden alacaklar; fiziksel ölüm değil ama, siyasal ölümlerini hazırlayacaklardır.